Maymunlar Cehennemi

Erhan BAĞ

“Yaptıkların sana daha iyi bir hayat sundu mu?”/ AmericanHistory X ’1998

“Pasifik adalarında bir tür Japon maymunu (Macaca Fuscata) yaşıyor. 1952 yılında Koshima Adasına gelen bilim adamları, maymunlar beslensin diye ada kumları üstüne tatlı patatesler bırakıyor. Tatlı patatesleri çok seven maymunlar üzerlerine yapışan kumlardan rahatsız olsalar bile yemeye başlıyorlar. Bir genç dişi bir maymun, eline aldığı kumlu patatesi su birikintisine düşürüyor ve kumlardan arındığını fark ediyor. Patatesleri suya daldırıp kumlardan arıtmayı annesine ve arkadaşlarına öğretiyor genç maymun. Derken arkadaşları da öğrendikleri bu yöntemi annelerine öğretiyor. Gün geçtikçe patatesi yıkayarak yiyen maymun sayısı artmaya başlıyor ve bilim adamları bu davranış değişimine tanık oluyorlar…Bu, sürünün tamamına yayılan bir taklit davranışı hikayesi… (Bknz. 100. Maymun deneyi/ Fenomeni) “

Bu yazıyı yazmaya karar verdikten sonra etrafımdaki arkadaşlara “maymun deyince aklına ilk gelen şey nedir” sorusunu sordum. İstisnasız hepsi “taklitçi” cevabını verdi. Bu cevabı duyduğumda, demek doğru yoldayım diye düşünmekten kendimi alamadım. Maymun ne demek diye sözlüğe baktığımızda karşımıza çıkan cevap: “dört ayaklı, iki ayağı üzerinde de yürüyebilen, ormanda toplu olarak yaşayan, kuyruklu hayvan, primat, taklitçi, çirkin ve gülünç” şeklinde olmaktadır. Maymun gibi ( tuhaf, gülünç hareketler yapan, taklitçi), maymuna döndürmek (gülünç ve çirkin duruma düşürmek), maymuna dönmek (çirkin ve gülünç duruma girmek), maymunlaşmak (maymuna benzemek, maymun gibi davranmak), maymun iştahlı (hevesi çabuk geçen, her şeyi denemek isteyen, kararsız), maymun gözünü açtı (geçen bir olaydan ders alındığını ifade eden bir deyim), maymunsu (maymun gibi, maymuna benzer) gibi bir çok sözün ve deyimin anlamına baktığımızda çok büyük oranda olumsuz ve küçültücü ifadelere rastlıyoruz. Sadece “maymun gözünü açtı” deyiminde kısmen bir olumluluk göze çarpsa da satır arasında birçok kez aldanan anlamı yakamıza yapışıyor…

Taklit içgüdüleriyle hareket eden şuursuz bir hayvan olan maymun için bir meziyet ise de, irade sahibi bir varlık olan “insan” için bir zaaf ve zillettir. Taklit, Arapça ‘da “kılâde” kökünden türetilmiş bir kelimedir. Kılâde, iki anlama geliyor; birinci anlamı yular, diğer anlamı gerdanlık. Bu pencereden bakınca taklit denilen eylemi de ikiye ayırmak mümkündür: Birincisi bilinçli taklit, diğeri ise bilinçsiz taklit. Bilinçli taklit, örneğin bir çırağın ustasını, bir talebenin hocasını taklit etmesi gibi durumlar için kullanılır. Bilinçsiz taklit ise kolaycılığa kaçıp körü körüne gördüğünü taklit etme durumları için kullanılan bir tanımdır. Faydalı ve iyiyi kötüden ayırt etmek için yapılan araştırma üzere yapılan taklit bir gerdanlık gibi kıymetli olurken, şuursuzca yapılan taklit de insanı alçaltan ve taklit ettiklerinin boynuna taktığı bir yular olabilmektedir ki bilirsiniz yular hayvanları istenilen yöne çekmeye yarar…

Günümüz kapitalist (sermayeci) sistemin teorisyenlerinin geliştirdikleri “nöro-pazarlama”nında uğraştığı en önemli kavram “taklit” olmuştur.” Bu profesyonel adamlar insanların alış-veriş ve tüketimlerinde davranış kalıplarının gelişmesi için “sürü psikolojisine” yatırım yapmaktadırlar. Örneğin “Herd” (Sürü) adlı kitabın yazarı Mark Earls insan/tüketici davranışlarını açıklarken, evvela hareketin karardan önce geldiği saptamasını yapıyor; yani insanların çoğu kez, önce bir eylemi gerçekleştirdiklerini, daha sonra da bu eylemlerini mantıksal bir çerçeveye oturttuklarını dile getiriyor. Örneğin çarşıya çıktığınızda hiç aklınızda yokken vitrinde gördüğünüz bir gömleği satın alıyorsunuz, ancak bu gömleğe ihtiyacınız olduğu ve onu satın almanız gerektiği konusuna daha sonra kanaat getiriyorsunuz. Daha doğrusu satın alma kararınızı mantıksal bir çerçeveye oturtuyorsunuz. (Rasyonalize ediyorsunuz) Mark Earls, bu saptamayı yaptıktan sonra, davranışın kaynağının ne olduğu sorusunu soruyor ve buna da kısaca “elbette taklit” cevabını veriyor.”

Meşhur tarihçi İbni Haldun Mukaddime isimli dünyaca ünlü muazzam eserinde: “Mağluplar galipleri taklit ederler” der. Taklit, önce giyim, kuşam, yeme içme gibi basit şeylerle başlar. Bu, daha sonra tavra yansır. Kişi ya da toplum, taklit ettiği kişi ya da toplumların tabiatını almaya başlar. Onlar gibi davranmaya, onlar gibi düşünmeye başlar. (Kafa yapısı/paradigma değişimi!) Eylemleri, düşünceleri ve en sonunda da duyguları benzeşir (kalpleri benzeşmiştir). Artık aynı şeylere sevinip aynı şeylere üzülen, aynı şeyleri heyecan verici bulup aynı şeyleri normal görmeye başlayan bir aynileşme meydana gelmiştir. “Oysa onurlu ve hür insana yaraşan şey tahkiktir. “Tahkik, bir şeyin hakikatine ermek, aslını kavramak, bulmak için araştırmak, ondan sonra iyi ise kabul etmek, kötü ise reddetmek ya da faydalı ve iyi tarafını kabul, faydasız ve kötü tarafını reddedecek bir irade ortaya koymaktır. Taklit kişiliği yok eden, şahsiyetsizleştiren, kimliksizleştiren bir şeydir; maymunlaşmaktır, boynuna bile isteye kendi eliyle yular takmaktır.”

“Büyük bilge Mevlânâ, “Taklitçi, dere yatağı gibidir. İçinden akıp giden suyu asla içmez; su onun içinden akıp gider fakat içenlere nasip olur” der. Yine Mevlânâ, İnsanı taklide götüren şeylerin cehalet, gaflet, aklını kullanamama vb. özellikler olduğunu belirtirken; anlamsız ego, kibir, gösteriş arzusu, makam hırsı, gibi etkenlerin de taklitte ısrar nedenleri olduğunu ifade eder.” “Toplumsal ve kişisel huzur, insanın kendi içindeki potansiyeli açığa çıkarmasına bağlıdır. Kendini gerçekleştirme gayretinde olan, kendisi olmanın yolunu bulan kişi gelişir ve üretir. Taklit gösterişin, hasetin ve kıskançlığın hâkim olduğu bir toplumun önünü açar. Kendini tanıma ve anlama çabası ile insan ihtiyaçlarına göre faydalı olanı satın alacak, gösteriş için üretilen ve dayatılan ürün ve hizmetlere pirim vermeyecektir. İyi, faydalı ve sağlıklı olana yönelmekle taklide ihtiyacı olmadığını fark edebilecektir. Taklidin bir pranga olduğunun farkında olan insan, ondan kurtulunca özgürleşecek ve üretecektir. Takdir gören şey özgünlük ve özgürlüktür.

Bir çoğumuz neden yaptığımızı bilmediğimiz birçok davranış kalıbına sahip olduğumuzun farkında değilizdir. “O yapıyorsa ben neden yapmayayım veya o satın alıyorsa vardır bir bildiği” diyerek başlayan birçok yöneliş toplumda yaygındır. Küresel çapta faaliyet gösteren pazarlama uzmanları “başkalarının davranışını mantıksal kaynak olarak kullanma eğilimini” fark ettiler ve insan psikolojilerine kesintisiz yatırım yapıyorlar. “Bir yandan insanların birbirlerine bakarak davranış geliştirdikleri, bir yandan da başkalarının davranışını değişik boyutlarda etkileyebilme olanağına sahip olunduğu” fikri üzerine çok ciddi çalışmalar var. “Tüketim kültürünün temeli İnsanların birbirini kopyalaması ve birbirini taklit etmesine dayanır.” Ünlü insanların ve fenomenlerin davranış, tavır, eda, jest-mimik ve en önemlisi giyim-kuşamda taklit edilme kolaylığının altında yatan şey de budur.

Alış-veriş sitelerinde her ürün sayfasını açtığınızda başkalarının ne aldığını görmek istemenizin, o ürünü alan kişilerin başka neler baktığını bilmek istemenizin, ürün yorumlarını okuma ihtiyacı hissetmenizin nedeni taklit mekanizmasının harekete geçmesinden başka bir şey değil aslında. Giyim tarzları, saç stilleri, oturup-kalkma, telefonda konuşma ve yazışma biçimleri hep taklit yoluyla toplumda yayılıyor. İnternet/ dijital medya sosyal etkileşim yoluyla birbirimizi daha çok taklit etmemizi sağlayan bir araç halini almışken; sosyal medya, görsel etkileşim sayesinde olumsuz davranışların ve çürütücü tüketimin yayılmasına aracılık ediyor.

“İnsanlar birey olduklarını sanıyorlar, ama aslında birey değiller ve bağımsız hareket edemezler; onların sadeleşip asıl gayelere odaklanmaları istenmiyor. Hayatlarımızın karma karışık olmasından ve zihnimizin yoğunluğundan istifade ile mütemadiyen taklit konforunu önümüze sürüyorlar. Küresel efendilerin kapitalist çarklarının dönmesi için ortaya koydukları sürdürülebilirlik gibi süslü lafların altında yatan şey özgün ve özgür davranış sahiplerinin değil, sürekli taklitle yönlendirilen sürüleşmiş insan toplulukları oluşturma isteğidir. Taklitçi yığınlar isteniyor; asla gerçek anlamda özgür birey istenmiyor. Bütün planları yeryüzünü taklitçi yaratıklarla dolu bir “maymunlar cehennemine“ döndürmek.

*Bu yazıyı beğendiyseniz sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak daha çok kişiye ulaşmasına yardımcı olabilirsiniz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.