Ne kadar da kolay oyuna geliyoruz. Türkiye epey bir süredir 'küresel bir oyuncu' ve önemli bir 'bölge gücü' olma yolunda; bunu son birkaç yıldır izlenen dengeli dış politika çizgisiyle başardı. Öncelikleri doğru tespit edilmiş, çok yönlü ve barışçı bir çizgi bu. Bölgesel ve küresel ihtilâflarda kolaylaştırıcı veya çözüm getirici bir tavır alacaksa Türkiye, dışarıya bakan yüzünde hiçbir kırışık bulunmaması gerekiyor.
Bunun anlamı, ihtilâflı konulara taraf olan ülkelerle ilişkilerinin yara-bere almamasıdır. İslâm Dünyası'nın ülkeleri ve Afrika coğrafyasıyla yakından ilgilenen Türkiye, ABD ve AB ile ilişkilerini de en üst düzeyde götürmeli, bu arada İsrail'i de etkileşim alanı içerisinde tutmalıdır.
Türkiye-Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi konusundaki gelişmeler, fazla uzağımızda olmayan çevrelerin anlaşılmaz tavırlarıyla, Türkiye'nin zor kazanılmış etkin imajını yok edeceğe benziyor. Sonunda mayın temizlemenin yasal süreci tamamlanır mı, bilemem, ancak böyle giderse o süreç tamamlanana kadar Türkiye'nin herkesin 'gıpta' ile baktığı imajının onulmaz bir yara alacağına her türlü iddiaya girerim.
Türkiye'yi uluslararası arenada kendisine rakip gören İsrail çok akıllı davranıyor. “Mayınları temizleme işi o toprakların 49 yıllığına kendisine bırakılması karşılığı İsrail'e bırakılacak” söylentilerinin gemi azıya aldığı bir ortamda, İsrail'in Ankara Büyükelçisi'nin, “Böyle bir şey yok” demek üzere Şanlıurfa'ya kadar gitmesinin derin anlamını idrak edememek nasıl bir körlüktür?
Şunu iyi bilelim: İsrail bugün işbaşında bulunan Ak Parti hükümetinden hoşlanmıyor; Obama'lı yeni dönemde ABD ile ilişkilerinde kendisine rakip ve istediği türden bir bölge düzeni oluşturmasının önünde en önemli engel olarak görüyor.
İsrail'e, “GAP bölgesinin size bedava verilmesini mi, yoksa Türkiye'nin küresel ve bölgesel iddialarını terk etmesini mi yeğlersin?” diye sorulsa alınacak cevabın ikincisi olacağına kuşkunuz bulunmasın.
Yeni Şafak dahil Ak Parti'ye 'yakın' bilinen medya organlarında çıkan değerlendirmelerde gözardı edilen nokta işte budur: Daha ortada fol yok yumurta yok iken, mayın temizleme işinin hangi şartlarla bir ihaleye konu edileceği henüz bilinmezken, sanki ihale olmuş bitmiş ve İsrail'e verilmiş gibi sesler çıkartmak ne kadar doğru?
2010 yılına gidilen bir dünyada, fazla karmaşık olmayan mayın temizleme işinin, savunma sanayii alanında çalışan bunca yerli şirket varken ve sırf bu konu için yeni şirketler kurulmasına ön ayak olmak mümkünken, işin bir yabancı firmaya verilmesini düşünmek en büyük hatadır. Türkiye bu işi yapabilir, bugünkü teknolojisi yapmaya elverişli değilse varolan teknolojiyi öğrenip uygulayabilir.
Bütün dünyada teknolojik ilerleme savunma alanında başlamıştır; İnternet bile önce askeri amaca hizmet etmesi için devreye sokulmuş, daha sonra sivil alana yaygınlaştırılmıştır. Türkiye'de de savunma sanayii alanında çalışan pek çok şirket var; bu vesileyle o şirketlerin sayısını artıracak özendirici tedbirler pekâlâ alınabilir. Yeter ki, istensin...
TBMM mayın temizleme işiyle ilgili yasayı öncelikle Türk savunma sanayiini göz önünde tutarak çıkartmalıdır.
Ancak bunu yaparken gerekçe “İsrail'e gitmesin diye” olamaz, niçin olsun ki?. Tersine, işi üstlenecek Türk firması, mayın temizleme teknolojisi bir tek orada varsa teknolojiyi İsrail'den ithal etmekte bir an bile tereddüt etmemelidir.
Son günlerde bu konuda yürütülen tartışmalar Türkiye'nin hayrına değil. Türkiye'yi modası geçmiş saplantılar içerisinde göstermek, dış politikada oluşturulan milli çizginin dengelerini bozacak fotoğraflar vermek de öyle...
Kendimizi neden bu kadar küçümsüyoruz ki?