Sn. Cumhurbaşkanımız, FETÖ/PDY bağlıları için “Haşhaşi bunlar” dediğinde, söylediği kelimenin anlamını ve tarihsel bağlamını bilen herkes gibi ben de irkildiğimi hatırlıyorum. Müslüman topraklarda yüzyıllardır unutulan bir kelime idi Haşhaşi. Hasan Sabbah’ın fedaileri için kullanılan bu terim, Batıyı bile korkutmaya yetmişti. Assassination (suikast) kelimesinin kök olarak Haşhaşi’ye dayandığı kabul edilmektedir.
Müritlerini, sanki bir robotmuş gibi, akıl, feraset ve vicdan yoksunu hale getirip, başındaki lidere veya temsilcisine köle haline getiren zihniyeti iyi incelemek gerekir. FETÖ, (lideri Fethullah Gülen’i parlatan iç ve dış mihraklar) bunu din ve dini duyguları yerine getirerek gerçekleştirmiş olabilir. Unutulmamalıdır ki, yarın değişik gruplar, İslam’dan farklı bir din veya ideolojiyi kullanarak masum insanları yine kandırabilirler.
Bunun gerçekleşmemesi için yapılması gerekenleri başka bir yazımızda ele alalım. Bu yazımda çok önem verdiğim bir hususu gündeme getirmek istiyorum. İlk defa Sn. Cumhurbaşkanımız bir röportajda dile getirdi: “Hainler darbe akşamı Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ı, Fethullah Gülen’le görüştürmek istediler.” Bırakın dakikaları, saniyelerin bile önemli olduğu bir zaman diliminde Hulusi Akar’ı Fethullah Gülen’le görüştürmek için zaman harcamak mantıklı olabilir mi? Tek cevap: İkna için görüştürmek. Peki, darbeciler, şayet görüşseydi Hulusi Paşa’nın ikna olacağına nasıl inanıyorlardı?
Neredeyse ömrümün tamamını eğitim camiası içerisinde geçirdim. Öğretmenliği bıraktıktan sonra da eğitim camiası ile hep içli dışlı olmaya devam ettim. FETÖ’cülerin ALTIN NESİL adını verdikleri, okumuş, akıllı, kariyer sahibi insanları birer robot haline getirmesinin sadece eğitim sistemi, okutulan kitaplar, dışa kapalılık ile izah edilmeye çalışılmasını yetersiz buluyorum. Bilmediğimiz veya bilip dillendiremediğimiz başka etmenlerin olması gerektiğine inanıyorum.
15 Temmuz teröründen sonra elimden geldiği kadar basını takip etmeye, satır aralarını iyi okumaya gayret ediyorum. Çocuklarım başta olmak üzere, dost, arkadaş, akraba ve sözüne güvendiğim kişilerin yardımı ile bilgi havuzu oluşturuyorum. Bakalım ilk kim söyleyecek diye merak ederken, her zaman, ince zekâsına ve muzırlığına hayret ettiğim Melih Gökçek dile getirdi: “Fethullah Gülen, üç harflilerle bağlılarını kontrol ediyor.” İlk bakışta ne alaka dedirten bu beyanatı, Melih Gökçek gibi birisi durup dururken vermeyeceğine göre, ülkemizde de azımsanmayacak kadar olduğunu bildiğim cifir ve ebced hesabı uzmanlarının devreye sokularak bu işin sırrını araştırmak gerekir diye düşünüyorum.
Ben, bildiğim bir hususu işaret ediyor değilim. Tam tersine bilmediğim bir konunun araştırılmasını arzu ediyorum. Bu anlamda, sıradan olmayan sohbetlerde, büyük himmetlerin yapıldığı ve önemli şahsiyetlerin katıldığı, basından gizlenen, Türkiye’de iken bizzat Fethullah Gülen’in iştirak ettiği, o yokken en güvendiği adamına emanet ettiği toplantılarda, (belki yurt dışındaki böyle toplantıların tamamında) yenilen yemeklerin, yapılan MAKLUBE’lerin sıradan olmayan, manevi olarak o yemekten yiyen kişileri etkileyen bir tesiri var mıdır? Bence araştırılmaya değer. Bugün geriye bakıp düşündüğümde, öğrencilik dönemlerimizde (30 yıl öncesini kast ediyorum) FETÖ’nün evlerinde kalan dönem arkadaşlarımızın ısrarla kendi ev veya yurtlarına bizleri MAKLUBE yemeye davet etmelerinin masum olmadığına, belki davetçilerinin bile bilmediği bir uhrevi iklime sokmaya yönelik olduğuna inanıyorum.
Bunları yazdıktan sonra bir hususun çok iyi anlaşılması için altını çiziyorum: Çok şükür hayatımın hiçbir döneminde paranoyak olmadım. Bu söylediklerim, kesin bir bilgiye de dayanmıyor. Sadece, okumuş, akıllı, dıştan göründüğü kadar karıncayı bile incitmeye korkan insanların, bu kadar akıldışı, vahşi, haysiyetsiz bir işe kalkışmalarının sebeplerini, maddi-manevi, bilinen-bilinmeyen bütün ilimler vasıtasıyla ortaya çıkarılmasının elzem olduğunu söylüyorum.