Delikanlı işlek bir caddede karşıdan karşıya geçmeye hazırlanıyordu. Hareketlerine bakılırsa acelesi vardı, bir yere yetişmek istediği anlaşılmakta idi. Yayalar için kırmızı ışık yanmakta idi. Genç adam beklemesi gerektiği halde karşıya geçmek için hamle yaptı. Ama bir el uzanıp onu sağ kolundan yakaladı ve bir bayan müşfik bir anne sesiyle, Yapma evladım. Yeşil ışığın yanmasını bekle! dedi. Konuşan yaşlı bir teyze idi. Ama tanıdık birisi değildi.
Şaşkın bakışlarla teyzenin sözlerine kulak veren gence onun son uyarısı şöyle oldu: Bu ışıklarda gözümün önünde bir adama araba çarptı, adam öldü. Bir başka adam da ağır yaralandı, akıbetini bilmiyorum.
Az sonra yeşil ışık yandı. Genç adam tanımadığı teyzeye teşekkür etmeyi akıl edemeden yürüyüp gitti. Genç adam akşam eve varınca, yaşadığı ilginç tecrübeyi anne-babasına anlattı. Gencin annesi, babası tanımadıkları teyze için derin bir minnettarlık hissetti.
Bu devirde de böyle iyi insanlar var mıydı?
Başkasının çocuğunu kendi evladı gibi gözeten komşular, mahalle sakinleri kalmış mıydı?
Vardı elbette.
Ne kadar kötü örnekle karşılaşsak da dünyada halen güzel insanlar, yüreği tüm insanlığın huzur ve saadeti için atan nadir şahsiyetler vardır.
Günlerdir mahalle baskısının konuşulduğu bu topraklarda asıl üzerinde durmamın gereken konu mahalle korumasının yok olup gitmekte oluşudur.
Komşu amcanın, hacı teyzelerin görüp ikaz etmesinden çekindiği için gençlik yıllarında kendi mahallesinde sigara içemeyen, genel ahlak kurallarına aykırı tavır sergileyemeyen vatandaşlarımızın sayısını azımsayabilir miyiz?
Çevremizde yapacağımız küçük bir araştırma, bize, çocukluğunda ya da gençliğinde bahsettiğimiz türden korumaları sıklıkla yaşamış, o yıllarda bu gözetme çabalarından sıkılmış bile olsa, sonradan ilgili kişilerin duacısı olmuş ne kadar çok kişinin bulunduğunu görme fırsatı verecektir.
Büyük şehirlerde yaşlı-genç herkes hayal bile edemeyecekleri kadar özgür, serbest ve korunmadan uzak yaşıyor. Buralarda mahalle baskısından söz etmeye imkân olmadığı gibi, bilakis ailelerin çoğunun, çocuklarının beden ve ruh sağlığı bakımından korunan, kollanan, gözetilen bir çevrede yaşamayı tercih edeceklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ne var ki, tarif ettiğimiz ve artık özlemini duyduğumuz öyle mahalleleri bulmak kolay olmasa gerek.
Yüzyıllar boyunca farklı inançlardan, farklı yaşam biçimlerden insanların gözleri yaşartacak güzel komşuluk örnekleri sergileyerek bir arada nasıl yaşadıklarını her birimiz kendi tecrübelerimizle biliriz.
Biz kendi halimize bırakılsak, esasen bugün de problem yok.
Ama ülkemiz üzerinde orta ve uzun vadede hesabı olan kimi dış odaklar bir arada yaşamamızı zorlaştıracak konuları sürekli gündeme getirme, kaşıma gayretindeler. (Hafızalarımızdaki en acı, derin ve kolay silinmeyecek örnek Çorum, Kahramanmaraş, Sivas ve Erzincan örnekleridir.)
Herkes kendinden yola çıkarak, uzun yıllar komşuluk yaptıkları farklı inanç ve hayat tarzlarını benimsemiş komşularını hatırlasın. Onlarla karşılıklı saygı ve güven esasına dayalı medeni ilişkilerimizi yıllar boyu istikrarla nasıl koruduğumuzu, birbirimizi incitmekten nasıl özenle kaçındığımızı hatırlarız.
2000 yılında Deniz Feneri Derneği'nin yardım çalışmaları için gittiğimiz Etiyopya'da da Müslümanlarla Ortodoks Hıristiyan cemaatinin uyum içinde bir arada yaşayışına şahit olmuştuk. Hıristiyanlar Müslümanların bayramlarında onlardan gelen hediyeleri kabul ediyorlar, Müslümanlar da Hıristiyan komşularının dini bayramlarında hazırlayıp sundukları ikramları reddetmiyorlar.
Sakinler olarak bizler önce bütün mahallenin huzurunu gözetmekle mükellefiz. Komşularımızdan birinin evinde yangın varken biz rahat uyuyamayacağımız gibi, bazı ailelerde iyi yetiştirilmemiş, ahlaken düşük karakterli fertlerin varlığını görmezden gelme, umursamama gibi bir lüksümüz olamaz.
Huzurlu bir mahalle için ailelerimizin güçlendirilmesi ve yaşadığı çevreye karşı sorumluluklarının farkında bireylerin sayısının artırılması gibi sorumluluklarımız var.
Bizim mahalle düzelirse, şehrimizin, ülkemizin güzelleşmesi ona paralel olarak mümkün olacaktır.
Kaldı ki, tarihi geçmişimiz sebebiyle bizden medet uman, destek bekleyen komşu coğrafyalardaki kardeşlerimiz, dünyanın öbür ucundaki uzun yıllar gidip gelemediğimiz, ihmal ettiğimiz akrabalarımız bizden çok şey bekliyor.
Onların daha fazla hayal kırıklığına uğratılmaması gerek.
Küçük mahalleyi güzelleştirip, büyük mahalleye karşı da kardeşliğimizin gereklerini hatırlamamızın vaktidir.
Recep Koçak