Aşağıda yayınlanan mektup TSK'dan inançları yüzünden re'sen emekli edilmiş, fakat kapsam dışı kalarak mağduriyeti devam eden Re'sen Emekli bir Astsubay'a aittir. Noktasına virgülüne dokunulmamıştır.
****
TAZİYE MESAJI
Sayın Başbakanım..!
Tenzile Annemizin vefatı dolayısıyla şahsınıza, ailenize, yakınlarınıza ve sevenlerinize başsağlığı diliyor; Merhumenin kabrinin “Cennet bahçelerinden bir bahçe” olmasını temenni ediyorum..
Cenab-ı Allah; bütün evlatlara böyle “anne”ler, bütün annelere de sizin gibi “evlat”lar nasip etsin..
Sizi Allah (cc) için seviyorum..
Selam dua ve Kalb’i Muhabbetle..
Yavuz SULUMEŞE
Re’sen Emekli Astsubay
*****************************************************
6191 SAYILI KANUN İLE İKİNCİ DEFA MAĞDUR EDİLMİŞ BİR ASTSUBAY
EKİM 2011
Sayın Başbakanım..
Lütfen sabır gösteriniz ve sonuna kadar okuyunuz..!
Ben, 1990 yılında Peygamber Ocağı olarak gördüğüm ve kutsallığına inandığım bu hizmet kapısından içeri giren, 1997 yılında eşi başörtülü olduğu ve kendiside dini hissiyatları doğrultusunda ibadetlerini olabildiğince yerine getirmeye çalışan muhafazakar ve mütedeyyin bir Astsubay olarak görev yapmakta iken, 28 şubatın ideolojik baskılarından dolayı “irticai faaliyetlere katılıyor şüphesi” ile çirkince yaftalanıp, 6 yıllık manevi işkence, baskı ve zulümlerden sonra, son görev yaptığım yer olan Gelibolu Garnizonundan, 2 nci Kolordu Komutanı Balyoz Sanığı Engin ALAN’ın istemi ve 1 nci Ordu Komutanı diğer Balyoz Sanığı Çetin DOĞAN’ın talimatları ile, 2003 yılında, Yüksek Askeri Şuraya dahi çıkarılmadan, “Yargı Denetimine Açık İdari İşlem ve Bakan Onayı” ile Re’sen Emekli edildim.. (Sayın Çetin DOĞAN’ın tabiri ile defterim dürüldü)
Yargı Denetimine Açık İdari İşlemden kasıt,ilişiği kesilen kişiye, sözüm ona haksızlığa uğradığını düşünmesi halinde yargı yolu olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açma hakkının tanınmış olmasıdır..!!!
Lakin takdir edersiniz ki, eşi başörtülü ve kendiside dindar olan, yani kısaca benim durumumda olan tek bir TSK personeli yoktur ki, AYİM’e dava açtığı halde kazanmış olsun.. Nasıl olsun ki..?
Zira AYİM açılan davayı sadece şeklen incelemekle yetkilendirilmiş ilk ve son dereceli bir mahkemedir.. Yani kişi hakkında verilen ayırma işleminin haklılığına yada haksızlığına değil; ayırma işleminin prosedüre uygun yapılıp yapılmadığıyla şeklen ilgilenen bir mahkemedir.. Kaldı ki 1602 Sayılı AYİM kanununun 21. maddesi “yerindelik denetimi yapılamaz, idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez”yani mahkeme idarenin vermiş olduğu kararı bozamaz şeklinde kendini zaten tarif etmektedir…
Üstelik bu mahkeme, karar heyetindeki beş üyeden ikisi hukukçu dahi olmayan, kurmay kıt’a subaylarından seçilmiş (piyade, tankçı vb.) tarafsızlığına ve bağımsızlığına asla ve kat’a güvenilmeyen bir mahkemedir…
Mahkeme üyelerinin sicil, terfi, tayin vb. özlük hakları ile Genel Kurmaya bağlı olması; Bu mahkemenin, bizlerin dava açması halinde DAVALI konumunda olacak Genel Kurmay aleyhine karar veremeyeceği ve dolayısı ile bağımsız ve tarafsız davranamayacağı gerçeğini gözler önüne sermektedir…
12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Referandumoylaması ile halkımız Yüksek Askeri Şura kararlarına yargı yolunun açılmasını sağladı… Yani bir başka ifade ile YAŞ kararı ile ilişiği kesilen bir personel bundan böyle AYİM’e dava açma hakkını elde etmiş oldu.. O halde Hükümetimiz neden mağdurlara geriye dönük yargıya başvurma ve AYİM de dava açma hakkı tanımak yerine, Askeri Yüksek İdare Mahkemesini (AYİM) by-pass ederek, 6191 sayılı kanunla 926 Sayılı TSK Personel Kanununa Geçici 32 nci maddeyi ekledi..?
Çünkü aklı selim herkes şundan emindi ki, YAŞ kararları ile ilişiği kesilen hiçbir personel AYİM’e açtığı davayı kazanamayacak ve boşa uğraş verecekti… İşte bu sebeple hükümetimiz çok doğru bir karar ile mazlumun hakkını TBMM eliyle vermiş oldu… Bu açılımından dolayı hükümetimize binlerce defa şükranlarımızı sunuyoruz…
Peki Bakan Onayı ve Kararnameler ile ilişiği kesilmiş olan bizlerin suçu ne..?Bu gün hakkaniyetinden şüphe duyulan bir mahkemeye, üstelik 28 şubatın kavurucu rüzgarlarının estiği yıllarda bizi mahkum etmeyi ve sonrasında da bu hileli yolun bize yargı yoluymuş gibi yutturulmasını hangi vicdan kabul edebilir..? Sizce bu adil mi..? Bir Hukuk Devletinin Adalet anlayışı bu mu olmalıdır..?
Bugün dahi tarafsız ve bağımsız olmadığı Hükümetimizce de bilinen bu mahkemenin, hele ki 28 şubat döneminde nasıl bir rol üstlendiğini ve nasıl kararlar verdiğini lütfen bir kez daha düşünün..!
Bilinen gerçek odur ki, AYİM bir çıkmaz sokaktır… bu gerçek dün de böyleydi bugün de böyledir… Özellikle 28 Şubat postmodern darbe döneminde ve sonrasında bu mahkemenin hangi yönde karar vereceğini bilen, bundan emin olan ve hatta ipleri elinde tutan İdare, ilişik kesme işlemlerinde gönül rahatlığı ile bu yola başvurmuştur…
Ak Partininhükümet olduğu 2002 yılına kadar, benim durumumda olan yüzlerce dindar Subay / Astsubay “İrticacı” diye TSK dan YAŞ kararları ile atıldılar… Ne zamanki Ak Parti milletimizin verdiği yetki ile sivil iktidara geldi, o günden sonra gerek Cumhurbaşkanımızın ve gerekse de Başbakanımızın kararlara Şerh koymaları ve yapılan kıyımın kamuoyundan gizlenmesi maksadı ile İdare kendisine yasaların vermiş olduğu GİZLİ YAŞ diye adlandırılan bir diğer yola başvurdu…
Kısacası kamuoyunun bilgisi dışında dindar personelin atılmasına devam edildi… Ancak bu işlemler YAŞ kararları ile yapılmadığı için gerek Hükümetimiz gerekse de kamuoyu bu hileli yoldan haberdar olamadılar…
Re’sen Emekli edilmenin ne olduğunu size kısaca tekrar özetlemek isterim...
Eşin neden çağdaş kılık kıyafet içerisinde değil, yani neden başörtülü..? Çay, kermes, piknik, gece vb. eğlence faaliyetlerine neden katılmıyorsunuz..? Şeklindeki bir takım özel hayata ilişkin gerekçelerle savunmamız isteniyor ve akabinde UYARI cezaları vermek suretiyle bu evraklar şahsi dosyalarımıza konuluyor… Ardından da hakkımızda sicil amirlerimizce hazırlanan “TSK da kalması uygun değildir” konulu ayırma dosyaları Kuvvet Komutanlığına ve oradan da Genel Kurmay Başkanlığına gönderiliyor.. Genel Kurmay Başkanı gelen dosyaların bir kısmını Yüksek Askeri Şurada görüşmek üzere ayırıyor… Kalan diğer kısmını ise YAŞ da görüşülmesine gerek yok diyerek ayırma işleminin direkt yapılması için Kuvvet Komutanlığına geri gönderiyor... Önlerine gelen dosyaların hangilerinin YAŞ kararı, hangilerinin Kararname yolu ile işleme tabi tutulacağı tamamen Genel Kurmayın inisiyatifinde… Kuvvet Komutanlığı da geri gelen bu dosyalar hakkında kendisine verilen yetki ile ayırma işlemini başlatıyor ve sicil yönünden ayırma şeklinde Milli Savunma Bakanı’nın onaylamasına müteakip atılma işlemini gerçekleştiriyor...
Bu şekilde bir ayırma işlemi “Yargı Denetimine Açık İdari İşlem” olarak adlandırılıyor…
İdare, YAŞ ile ilişiği kesilenlerden farklı olarak bu yolla ilişiği kesilenlere sözüm ona yargı yolu olarak AYİM’i adres gösteriyor…
Ancak az öncede beyan ettiğim gibi, İdare bu yolla hem AYİM’in aksi yönde bir karar vermeyeceğini ve şeklen davaya bakarak müracaatları REDDEDECİĞİNİ böylelikle de ayırma işlemlerinin tescilleneceğini ve hem de atılanların gerek hükümet gerekse de kamuoyundan gizleneceğini öngörmektedir...
Bu yola, özellikle Ak Partinin iktidara geldiği 2002 yılından sonra başvuruldu... Zaten YAŞ kararları ile atılanların yıllara göre dağılımına bakacak olursanız, 2002 yılından sonra atılmaların azaldığını ve adeta bıçak gibi kesildiğini göreceksinizdir…
Oysaki atılmalar durmamış sadece şekli değiştirilerek kamuoyundan gizlenmiştir… İdare bu yola kendince GİZLİ YAŞ adını vermiş ve kıyımına devam etmiştir...
İşte ben tamda böyle bir zamanda ve böyle bir yöntem ile 2003 yılında şerefle hizmet ettiğim ordudan irticacı damgası ile atıldım…
Hiçbir müspet sonuç alamayacağımı bilmeme rağmen sırf başvurmadık kapı kalmasın diye bana sözüm ona hak arama kapısı diye gösterilen AYİM de idarenin kararının iptali için dava açtım.. Sonuç malumun ilanı oldu.. Ve davamREDDEDİLDİ…
Savcı hakim olmuş, kimi kime şikayet edeyim..
Şimdi elinizi vicdanınıza koyunuz ve lütfen cevap veriniz;
Benim YAŞ kararı ile atılan kaderdaşlarımdan gerek başlangıç, gerek gelişme ve gerekse de sonuç itibarı ile ne farkım var..?
Üstelik bir çok kaderdaşım üç ay, altı ay yada en fazla bir yıl sonra atılırken ben 6 yıl boyunca bu sıkıntılara tabi tutuldum... Bu eziyetlere katlandım… Özetle çok daha uzun bir süre acı çektim..
Bende YAŞ kararları ile ilişiği kesilen kaderdaşlarım gibi aynı sebeplerle mağdur edilmedim mi..?
Bende yıllarca ikna odalarında baskı görmedim mi..?
Bana da mesleğimden çıkarılma korkusu yaşatılmadı mı..?
Bende bir takım manevi işkencelere maruz kalmadım mı..?
Benimde kıldığım namaz tuttuğum oruç sorgulanmadı mı..?
Ve en nihayetinde bende amiyane tabir ile kapı dışarı edilmedim mi..?
Sadece bana değil, tek suçu (onlara göre) inandığı gibi yaşamak olan ve bu sebeple başını örten eşime, Peygamber ocağında böyle bir şey olabilir mi diye inanmakta zorlanan ve bir ayıbın daha bertaraf edildiği şu günleri göremeden 2005 yılında Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan merhum babama, atıldığımda 7 yaşında ilkokul öğrencisi olup günlerce ağlayan ve bunu sınıf arkadaşlarından dahi gizleme gereği duyan kızıma, kısacasıtüm aileme bu acı yaşatılmadı mı..?
Sebep aynı, sonuç aynı..
Şimdi diyeceksiniz ki bütün bunlar geride kaldı…
Keza Hükümetimizin girişimleri ile meclisten geçen ilgili kanun sayesinde artık bu acılara bir son verildi ve sırf dindar oldukları için ordudan atılan subay/astsubaylar iade-i itibarlarına ve diğer bir takım özlük haklarına kavuştular.. Öyle mi..?
Ama durum maalesef bu kadar toz pembe değil…
Zira, Yasa çıkarken kullanılan “Bu yasa, Yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askeri Şura Kararları ile TSK’den ilişiği kesilenleri kapsamaktadır”ifadesi maatteessüf beni ve benim gibi olanları çerçevenin dışında tutmuştur...
Böylece bu yasanın taslak çalışmasında emeği geçen Genel Kurmayın Asker Bürokratları, Hükümetimize ve GİZLİ YAŞ MAĞDURLARINA son dakika çalımı atmıştır...
Bizler yinede bir ümit yasa gereğince MSB’na müracaatlarımızı yaptık, lakin başvurularımız REDDEDİLDİ.. Ve gerekçe olarak da hakkımızda düzenlenen ayırma işleminin Yargı Denetimine Açık İdari işlem ile gerçekleşmiş olması, yani sözüm ona AYİM’e başvuru hakkımızın tanınmış olması gösterildi..
Dolayısı ile Milli Savunma Bakanlığına göre bizler mağdur değilmişiz..!!! (el-insaf)
Oysa ki, kamuoyunda “Dindar Subay / Astsubaylara İade-i İtibar” yasası olarak da bilinen bu kanunun yürürlüğe girmiş olması ve akabinde bazı arkadaşlarımızın haklarına kavuşmaları bizleri ziyadesi ile memnun etmiş ve sıranın bize gelmesini daha bir şevkle beklememizi sağlamıştı..
Kamuoyundan gelen ilk tepkilerde, bu kanunla birlikte, özellikle 28 Şubat döneminde ilişiği kesilen tüm mütedeyyin rütbeli personelin eski haklarına kavuşacakları söylense de, uygulamada hiçte böyle olmadığı görülmüştür.. Zira zaman ilerledikçe bu kanun kapsamında Milli Savunma Bakanlığına verilen dilekçelerden; YAŞ Kararları ile ilişiği kesilenlere KABUL, Bakan Onayı veya Kararnameler ile ilişiği kesilenlere RED cevabı verilmiştir..
Bize, yani Bakan onayı veya Kararname ile ilişiği kesilenlere RED cevabının verilmesi küllenen mağduriyetlerin eskisinden daha yakıcı bir surette yeniden alevlenmesine ve acıların katlanarak artmasına neden olmuştur..
Lütfen samimiyetime inanınız… 2003 yılında dindar olduğum için irticacı yaftası ile ordudan atıldığımda canım bu kadar çok yanmamıştı…
Zira o gün zulüm, beni düşman belleyenlerden gelmişti…
Ancak şu an yaşamakta olduğum acıyı bana, benim gibi olan ve benim gibi düşünenler tattırıyor.. El insaf, revamıdır bu bana..?
Eşimin başörtülü oluşundan ve alnımın secdeye değişinden dolayı ordudan atıldığım o günlerde bunu en yakınlarımıza dahi anlatmakta zorlanmış ve çevremizi zor ikna etmişken, şimdi bu durumu nasıl izah edeceğimizi düşünür olduk… Çünkü halkımız ve dolayısı ile yakın çevremdekiler 28 Şubat döneminde ilişiği kesilen tüm mütedeyyin rütbeli personelin eski haklarına kavuştuklarını düşünüyor ve geriye kalanların, yani müracaatları reddedilenlerin tamamının da gerçekten atılmayı hak eden ahlaki bozulmaya uğramış, yüz kızartıcı suçlara bulaşmış disiplinsiz subay/astsubay olduklarını sanıyorlar…
Şimdi bizim nasıl bir sıkıntının içine düştüğümüzü daha net görebiliyor musunuz..?
Gün geçmiyor ki bir yakınım, eski bir silah arkadaşım yada emir komutam altında çalışmış eski bir askerim aramasın.. İlk sözleri “hayırlı olsun”.. Sanıyorlar ki ben bu yasadan yararlanarak haklarıma kavuştum.. Şimdi nasıl anlatayım ben bunca insana, kanun maddesinde yapılan hatayı ve kapsam dışı kaldığımı.. Demezlermi ki içlerinden “acaba başka bir suçumu vardı” diye..
Televizyonlara çıkan bazı Bakanlarımız yada Milletvekillerimiz, “bir ayıbı daha kapattık” şeklinde demeçler verirken acaba bizim durumumuzdan haberdarlar mıdır, yoksa bihaber mi kalmışlardır..?
Elbetteki tüm eksikliğine rağmen bizlerde bu yasanın çıkmasından son derece memnunuz.. Tabi ki bir ayıp daha kapatılmak istenmiştir.. Amenna.. Ama çıkan yasa eksiktir ve tüm mağdurları kucaklayıcı olmaktan öte, bilakis bir kısmını daha da rencide etmiştir.. Üstelik gerek yakınlarımızın nazarında gerekse de kamuoyu önünde bizleri çok daha zor durumlara sokmuştur..
Yapılması gereken, haklarında kesinleşmiş yargı kararı olmaksızın ilişiği kesilmiş tüm mağdurların bu yasa kapsamında değerlendirilmesidir..
Bunun yolu ise hükümetimize meclis tarafından verilmiş olan KHK çıkarma yetkisidir.. Küçük bir ilave ile bu yasa daha adilane, daha eşitlikçi ve tam hakkaniyetli bir hale getirilebilir.. Böylece mağdur edilmiş mazlumların hakkı teslim edilmiş olabilir..
Şunu da görmüyor değiliz.. Bu yolla, yani Yargı Denetimine Açık İdari İşlemler ile ilişiği kesilmiş farklı suç kategorisinde olanlarda vardır elbette.. Ahlak dışı hareketlerde bulunduğu tespit edilen, Alkol kumar vb. düşkünlükleri olanlar gibi.. Şimdi sırf bu yasadan onlarda yararlanmasın diyerek gerçek mağdurlar göz ardı edilebilir mi..? Bunun yolu bumudur..? Geçmişte de yapıldığı gibi kurunun yanında yaşları da yakmak mıdır..?
Unutulmamalıdır ki : “Bir gemide bir tek masum, dokuz câni olsa; yine o gemi o masumun hakkı için hiç bir kanun-u adâletle batırılamaz..”
Oysa ki bunun çözümü de basittir.. Nasıl ki YAŞ kararı ile ilişiği kesilen herkes bu kanundan yararlanamadı ve MSB tarafından tasnif edilerek bazı suçların karşılığı olarak RED cevabı verildiyse, bizlerinde müracaatları incelenmek suretiyle aynı ayrıştırma ve tasnif yapılarak KABUL yada RED olarak değerlendirilebilir.. Fakat şu anki mevcut durumda dosyalarımız incelenmeden sırf çerçevenin dışında görüldüğümüz için direkt RED cevapları aldık..
YAŞ kararları ile ilişiği kesilen kaderdaşlarım şükürler olsun ki -bazı özlük hakları eksik olmakla birlikte- iade’i itibarlarına kavuştular.. Peki ya benim İTİBARIM ne olacak..? Beni itibarsızlaştıran, ötekileştiren ve adeta suçluymuşum gibi lanse eden bu yanlıştan ne zaman dönülecek..?
Allah (cc) rızası için şu sualime cevap verin..
Sırtımdaki bu ağır yükten beni ne vakit kurtaracaksınız..?
Lütfen bu yanlıştan bir an önce dönün.. Gerekli adımları KHK çıkarmak sureti ile atın ve hem size yakışanı yapın ve hem de bizim hak ettiğimizi gecikmeli de olsa bize teslim edin.. Biz af değil, iade’i itibar, yani hakkımız olanı istiyoruz..
Madem ki zaman hesaplaşma değil, helalleşme zamanıdır, o halde bu helalleşmeyi bu dünyada gerçekleştirip Ahirete bırakmayalım.. Orada hesap ağırdır.. Hele ki mazlumun hesabı..
Selam, Dua ve Kalb’i Muhabbetle..
Yavuz SULUMEŞE
Re’sen Emekli Astsubay
NOT : Lütfen mektubumun tarafınızdan okunduğuna dair bilgi sahibi olmamı sağlayınız.. Teşekkürler..
EL CEVAP : MEKTUBUNUZ OKUNDU - SAYIN BAŞBAKANIMIZIN DA OKUYABİLMESİ İÇİN YAYINLANMIŞTIR.
Ahmet TÜRKAN - Habername