Madem öyle gel böyle

xxx09
OTURMUŞ yazıyorsun...

Güzel güzel döktürüyorsun...

Konya'da çöken Kuran Kursu'nda ölen kızlar için "Şehit oldular" ya da "Melek olup uçtular" diyorsun...

O çocukların gariban ailelerine gaz veriyorsun...

"Sesinizi çıkarmayın... Káfirlere alet olmayın... Çocuklarınız cennette... Daha ne istiyorsunuz" diye yazılar yazıyorsun...

"Allah korusun, ya çocuklarınız diskoda köpük banyosunda ölseydi" diye mugalata yapıyorsun...

Onlar da senin bu gazlarından etkilenip "şikáyetçi" falan olmuyorlar...

"Benim kızım diskoda köpük banyosunda ölmedi" diye teselli bulup gururla dolaşıyorlar...

Peki birader...

Madem öyle...

Madem o kızlar şehit oldular...

Madem kanatlanıp cennete uçtular...

O zaman sen neden küçük kızını Kütahya'nın Emet İlçesi'ndeki ya da Denizli'nin Tavas İlçesi'ndeki Süleymancı yurtlarına kaydetmiyorsun?

Neden kızını Amerika'ya ya da Viyana'ya göndermek için çırpınıyorsun?

Neden en azından şöyle münasip, yani "muhafazakár bir kolej" peşinden koşuyorsun? Göndersene Tavas'a, Emet'e...

Belli mi olur... Belki Tavas ya da Emet'teki bina da çürük çıkar...

Belki oralardaki yurtlarda da tüpçü gereken önlemi almamıştır...

Tüp patlar, bina çöker...

Ve böylece senin kızın da şahadet şerbetini içer...

Hep yoksullar küçük kızlarının enkaz altında can verip şehit düşmesinden gurur duyacaklar değil ya...

Biraz da sen gurur duyarsın...

Hiç şikáyetçi olmazsın...

Yurt sorumluları için "Allah onlardan razı olsun" dersin... "Kızım şehit oldu" diyerek gururla gezersin...

"Şehit babası" ya da "şehit anası" olmak payesi, sadece garibanlara mı bahşedilmiştir yahu?

Sen bu hallere düşecek adam mıydın Kadir Abi

SEN ki bugüne bugün koskoca Başbakan'ın "Kadir Abisi"sin...

40 yıldır, Ebu Bekir gibi hizmet etmişsin davaya...

Ve geldiğin şu yere bak!

Partiye daha dün vitrinin solunu süslesin diye alınan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, sana racon kesiyor...

Hepimiz gözlerimizle gördük, kulaklarımızla işittik:

Bir toplantıda bir araya gelmişsiniz...

Mikrofon açık unutulmuş...

İşitiyoruz: Ertuğrul Günay, gazetecilerin sorularına nasıl yanıt vermen gerektiğini belletiyor sana...

Diyor ki: "Soruya göre... Siyasetse cevap vermiyorsun... Buradaki gündemi saptırmayalım."

Ve bu racona karşılık... Senden "tık" yok...

"Bir dakika Sayın Bakan" demek yok... "Aramızda ast üst ilişkisi mi var?" demek yok... "Sen benim amirim misin?" demek yok... "Sen Bakan'san ben de İstanbul'un Belediye Başkanı'yım" demek yok...

İnsan böyle bir raconla karşılaşınca... Hiç olmazsa oradaki gazetecilere dönüp, "Hadi biraz da siyaset konuşalım çocuklar" falan diyerek muziplik yapar...

Fakat! Heyhat...

Yaşın kemale ermiş Kadir Abi... Eh, zengin de sayılırsın, paran pulun var... Görebileceğin makamların hepsini de görmüşsün...

Böylesi bir istiskale ne adına katlanırsın, bilmem ki...

Ergenekon geyikleri

AKİF TATİLE ÇIK

Parti kapatılmadığına göre bence Tayyip Bey tatile çıkmalı... Böylece sevgili arkadaşım Akif Beki de kafayı dinleme fırsatı bulur... Çünkü acayip ihtiyacı var... Nereden mi çıkarıyorum? Şuradan: Akif, Ergenekon İddianamesi'nden bir belge alıntılayan Milliyet Gazetesi'ne, "Ayıp ettiniz" tonunda ağır bir tekzip göndermeye karar vermiş... İşittiğime göre tekzibi göndermeden önce de Milliyet'in Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin'i arayıp, "Size bir tekzip göndereceğiz" falan demiş... Sedat Ergin de kendisine, "Herhalde adresi şaşırdınız. Tekzibi bize değil Savcı Zekeriya Öz'e göndermeniz gerekiyor" demiş... Ancak Akif, "Savcı Öz'ü tekzip etmemiz yakışık almaz" deyip "İdare ediverin artık" tadında bir yanıt geliştirmiş... Ne dersiniz? Bu vaka bile ağır tatil ihtiyacını gün yüzüne çıkarmıyor mu?

İDDİANAMEDE VARIM

Allah razı olsun, "Milliyet.com.tr" çok büyük bir hizmet veriyor: Ergenekon İddianamesi'ni çok kullanışlı bir teknikle okurlarına sunuyor... İstediğin kelimeyi "Arama butonu"na yazıyorsun, tak önünde... Dün, "Ulan Fatih Ürek bile iddianameye girmiş... Benim adım geçmiyor mu 2457 sayfada?" diyerek girdim "Milliyet.com.tr"ye... Adımı yazdım: Sağ olsun Savcı Zekeriya Bey, beş yerde adıma yer vermiş... Dördü İlhan Abi'nin telefon konuşmalarından alıntılanmış... Birinde ise Vedat Yenerer adlı bir arkadaş, telefon konuşmasında bana saydırıyor... Yani sonuç olarak, Fatih Ürek'in bile yer aldığı Ergenekon İddianamesi'ne kıyısından köşesinden de olsa girmişiz... Tuhaf duygular içindeyim: Eksik kalmadığıma mı sevineyim, adımın geçtiği yerlerin dandikliğine mi? Bilemiyorum...