Laiklik

xxx43

Laiklik anayasaya hangi tarihte konulmuştur?.. 1937'de... M. Kemal çok hastadır, bir sene sonra vefat edecektir, CHP'nin altı oku (laiklik bu oklardan biridir) anayasaya alelacele ilave edilmiştir. Halka sorulmuş mudur? Hayır. Tepeden inme... Meclis'te müzakere edilmiş midir, tartışmış mıdır? Tek parti meclisinde hiç ciddî tartışma olur mu? Bâlâdan (yukarıdan) emir gelir, saylavlar el kaldırır ve iş biter. Altı okun anayasaya girmesiyle birlikte devlet, Cumhuriyet partiyle özdeşleşmiştir.

Resmî ideoloji Kemalizmi M. Kemal mi icat etmiştir?

Laf olarak onun sağlığında Kemalizm veya Kamalizm vardı ama, bugünkü şekliyle bu ideoloji, Ebedî Şef'in ölümünden sonra fabrike edilmiştir.

Kemalizm sahiden bir ideoloji midir?.. Değildir. İdeolojimsi bir derme çatma şeydir.

Bu ideolojinin mimarları kimdir?

Şu meşhur Moiz Kohen, Tekin Alp ve benzeri şahsiyetler.

Cumhuriyet kurulduğunda anayasada ne yazıyordu? Devletin dini İslam'dır yazıyordu.

Bu madde ne zaman kaldırıldı? 1928'de...

1928'den 1937'ye kadar anayasada laiklik maddesi oldu mu? Olmadı.

Türkiye'de, Fransa'da olduğu gibi gerçek bir laiklik oldu mu?.. Hiç olmadı... Bizdeki laiklik aslında laikçiliktir?

Laiklik perdesi altında ne yapıldı?.. Müslüman halkın temel insan hakları ve hürriyetleri vahim şekilde ihlal edildi.

Müslümanların din eğitimi baltalandı, kaldırıldı.

Din hürriyeti ayaklar altına alındı.

Üç Müslüman bir evde toplanıp namaz kılarlar, dinî kitap veya risale okurlar, polis evi basar, Müslümanları göz altına alır, mahkeme onları tutuklar, ağır cezalarda sürünürler, ağır hapis cezalarına çarptırılırlar... Gerekçe: Laikliği ihlal etmişler. Bendeniz 1967'de din ve dünya birbirinden ayrılmaz cümlesini sarf ettiğim için ağır cezada yargılandım, iki sene ağır hapse, bir buçuk sene Çanakkale'de sürgün cezasına çarptırıldım. Laikliği ihlal etmişim...

Laikçilik yobazları hukuk mukuk dinlemezlerdi. Nurcular bin kere beraat etseler, bin birinci defa aynı "suçtan" yine yakalanırdı.

Türkiye Ortadoğu'nun Japonya'sı olabilirdi ama laiklik ve Kemalizm jakobenlerinin fanatizmi, militanlığı, holiganlığı ve zulmü yüzünden olamadı.

Otomobil, uçak fabrikası yapacaklar, Türkiye'yi manen ve maddeten çok kalkındıracaklardı ama önce şu laikliği pekiştirelim, önce bu gerici yobazların kafalarını kıralım derken kalkınmaya vakit ve imkân bulamadı musibetler...

Hâlâ laiklik diye diretiyorlar.

Soruyorum: Laiklik bir insan hakları değeri midir?

Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nde laikliğin esamisi var mıdır?

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde, öteki metinlerde laiklik kelimesi ve kavramı geçiyor mu?

Hiçbirinde yoktur.

Çünkü laiklik evrensel bir değer, hak ve hürriyet değildir.

Biz Müslümanlar anayasaya devlet teokratiktir maddesinin ilave edilmesini istemediğimiz gibi laikler de diretmesinler.

Anayasada ne teokrasi olsun, ne laiklik.

İnsan hakları olsun... Âdil hukukun üstünlüğü olsun... Din, inanç, fikir, vicdan hürriyeti olsun...

Mason, Mason Cumhuriyeti isteyebilecek.

Sebataycı, Cumhuriyeti kendi rengine boyayabilecek.

Kriptolar bildiklerini okuyabilecek.

Lakin Müslümanların elleri kolları bağlı olacak. Neymiş laikliğe aykırı olurmuş.

Fransız Katolik misyonerlerinin Saint Joseph Özel Lisesi var ama Müslümanlar (mesela) İmam-ı Gazalî İslam Lisesi'ni açamayacaklar. Neymiş, laikliğe aykırı olurmuş.

Masonlar localarında masonik ayin yapabilirler ama Müslümanlar tekke açıp zikrullah yapamaz. Neymiş, laikliğe aykırı olurmuş.

Birtakım Kemalist ilahiyatçıların etekleri tutuşmuş, İslam ile laiklik bağdaşır diye bilimsel laflar ediyorlar. Sevsinler!..

İslam ne Kemalizm'le, ne de başka beşerî bir ideoloji ile bağdaşmaz.

İslam laiklikle bağdaşmaz.

İslam laikçilikle hiç bağdaşmaz.

Ne şiş yansın ne kebap zihniyetiyle anayasa yapılmaz.

Ya yatay beşerî iradelerimizle dosdoğru bir anayasa yapacağız, yahut dikey irade-i külliyenin sillesini yiyeceğiz.

Ne demek istediğimi anladınız mı?

(İkinci yazı)

İyi Şeyler Yok Mu İmiş?

Hep kötü şeyler yazıyormuşum, pek karamsarmışım, biraz da iyi şeyler yazsaymışım ya...

Allah böyle diyenlere akıl fikir ihsan buyursun.

Bendeniz Müslüman bir yazar olarak vazifemi yapıyorum.

Nedir vazifem?.. Kendi çapımda, "cirmim" ne kadarsa emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmaktır...

Sadece bundan mı ibarettir vazifem?.. Hayır, başka vazifelerim de vardır. Onları da bilgim, kültürüm, ahlâk ve karakterim, vüs'atim derecesinde yapmaya çalışıyorum.

Kesinlikle yapmamam gereken şeyler de var... Meselâ yağcılık, yalakalık, meddahlık...

Bu memlekette iyi şeyler yok mudur?..

Olmaz olur mu?

Eskiden (1950'ye kadar) Ezan-ı Muhammedî okumak yasaktı. Şimdi serbest.

Harıl harıl yeni cami yapılıyor.

Kur'an kursları açılıyor...

Medrese dersleri, zikrullah meclisleri üzerindeki kanunî yasaklar devam ediyor ama eskisi kadar baskı yapılmıyor.

Başörtülü öğrencilerin bir kısmı okuyabiliyor.

Müslüman yazarlar (isterlerse) cesur yazılar kaleme alabiliyor.

İktisat, teknik, zenginlik bakımından da iyi veya kötü oldukları tartışılabilecek gelişmeler var.

Gökte vızır vızır uçaklar... Üç şeritli yollarda lüks binitler... Müzeyyen meskenler...

Ama... Evet ama...

Şu veya bu iyi şeyler var ama memleket ve devlet gemisi su alıyor...

Millî barış ve sosyal mutabakat berhava olmuş...

Ahlâksızlık, iffetsizlik, yiyicilik almış yürümüş...

Ülkede 500 milyar dolar kara, kirli, necis, haram servet birikimi varmış... Zenginlik çok artmış...

Cami çok, ezanlar hoparlörlerle 100 desibelin (bazen 150 desibel) bağırılıyor ama camilerde sabah namazında cemaat çok az. Hele liseli ve üniversiteli gençler hemen hemen yok.

Ahali-i müslimenin büyük kısmı sabah vaktinde leş gibi uyuyor. (Her halde mışıl mışıl uyuyor diyecek değilim...)

İtikatta vahim bozukluklar, bid'atler, hattâ sapıklıklar başlamış.

Dindar geçinen bir kısım Müslümanlar pek dünyevîleşmiş...

Tesettürün bile cılkı çıkartılmış...

Lüks ve israf almış yürümüş...

Adana'da aç, sefil, perişan, borçlu anne intihar ederken bir kısım Müslümanlar vur patlasın çal oynasın...

Canına kıyan zavallı anneye birkaç yüz lira zekat verilmedi.

Ramazan geliyor... Mübarek ayda bazı utanç verici etkinlik ve şenlikleri yine göreceğiz.

Ben eminim ki, bu Ramazan'da da bazı Müslümanlar patrikler, papazlar, hahamlar, monsenyörlerle birlikte beş yıldızlı içkili mekânlarda iftar edecekler ama on Müslüman cemaat ve tarikat reisi bir araya gelmeyecek.

Evet, geminin lüks birinci mevki kamaralarında, süitlerinde, yemek salonlarında dehşetli bir ihtişam var. Var ama geminin selametini ve güvenliği tehlikeye atacak kavgalar, fitneler ve terör de var.

Lüks sınıfların yolcularının keyiflerine diyecek yok ama fakir yolcular sıkıntı içinde. Açlık, sefalet, borç yüzünden bir anne intihar etti. Zekâtları Kur'an'a, Sünnet'e, Şeriat'a, ahlâka, vicdana, hikmete aykırı olarak toplayanlar bu konunun üzerinde hiç durmuyor.

Gemi dehşetli bir denizde, fırtına içinde, düşe kalka yol alıyor. Gemi su alıyor. Birileri gemiyi delmeye uğraşıyor. Gemide çok ahlâksızlık var. Gemideki Müslümanlar paramparça, aralarında birlik yok. Gemide çok cami ve mescit var ama namaz kılanların nispeti yüzde 10'e düşmüş.

Geminin bir genelevi var, orada açık, yasal, KDV'li, gelir vergili karı satışı yapılıyor...

Gemide zina suç değil...

Gemide herkesin arasında açıkta öpüşmek, sevişmek yasak değil.

Bendeniz bu manzara karşısında, bu tablo içinde gemide yemekler iyi, gemide namaz da kılınıyor, geminin Kur'an kursunda hafızlar yetişiyor diyerek vahim gerçekleri ve tehlikeleri göz ardı mı edeyim? Susayım mı?

Vahimlerin vahimi şu: Gemi "şimale" doğru gidiyor. Şimalde buzdağları var. Gemi Titanic gibi bir aysberge toslayabilir.

Camilere konulan klima cihazları, soğuk su cihazları, kaloriferler, hoparlörler, halılar gemiyi kurtarmaya yetmez ki...

Elbette zengin yolcuların keyfi yerinde... Yemekler şahane...

Ama su alan gemi tehlikede...