Devletin resmi dairesi olan Diyanet İşleri Başkanlığının 11 sayılı dergisi elime geçince ilgi duyup not almışım :
“ 1947 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Ankara’da Posta caddesinde beş katlı Lozan Oteli’nin 4 ncü ve 5 inci katları idi. Zemin katta inşaat malzemeleri satan iki dükkan , bir ve ikinci katlardaki odalarda ise bar kadınları kalırlardı . Binanın alt katında inşaat demirleri boşaltılırken bina gümbür gümbür sallanırdı . Başkan , merhum Ahmet Hamdi Akseki ve heyet azaları hoca efendiler merdivenden çıkarken dekolte vaziyetteki bar kadınları ile karşılaşırlardı . Alt katta müzik çalışması yapan bu kadınların sesleri yukarı katlara kadar gelirdi . “ ( Nail Arslanpay , sahife 42 )
Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Profesör Sait Yazıcıoğlu’nun sarık ve cübbeli olmayışının sebebi devlet protokolunda 50 nci sırada oluşuydu . Nitekim Mesut Yılmaz hükümeti çıkardığı bir kararname ile D.İşl.Bşk.lığını Başbakanlıktan ayırarak Devlet Bakanlığına bağlamıştı .
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı bir zamanlar Bakanlık iken daha sonra Genelkurmay’ın protokolda Başbakan’dan sonra geldiği ve Başbakanlığa bağlı olduğu , D.İşl.Bşk.lığının ise bir Devlet Bakanlığına bağlanarak protokolda bir çok Genel Müdürün ardında sıralamaya alındığı biliniyor .
Halbuki verimli ve yararlı çalışması arzu edilen bir çok devlet kurumu gibi Diyanet’in de RTÜK, HSYK , YÖK ve Tasarruf Fonu gibi kurumlar gibi bağımsız olması gerekliydi..
Diyanet İşleri Başkanı , mevcut Müftüler tarafından seçilecek 20 temsilci Müftü , eski D.İşl.Başkanları , İlahiyat Fakültelerinin seçecekleri ikişer profesörün de dahil olduğu bağımsız bir kurul ( DİYANET YÜKSEK KURULU ) tarafından seçilen üç adaydan biri Cumhurbaşkanı onayıyla atanmalıydı .
Bu arada Diyanet İşleri eski başkanlarından sayın Yazıcıoğlu’nun 1989 yılında söylediği sözleri de defterime yazmışım :
“ Türkiye’de 80 bini aşkın personelle Diyanet İşleri Başkanlığı , üniversiteler bünyesindeki 9 ilahiyat fakültesi, 380’in üzerinde İmam Hatip Lisesi ve 5 bin aşkın Kur’an Kursu ,65 bini aşkın camiye her yıl 1500-1600 ilave .. Her yıl Kur’an kurslarında 3 binin üzerinde hafız yetişmekte … Bu tablo ve yoğunluk hangi İslam ülkesinde vardır ? “
Türkiye’de din, tamamiyle devletin kontrolu ve güdümündedir.
Diyanet bir devlet kurumudur ve personeli ikinci sınıf devlet memuru sayılır .
Sayın Yazıcıoğlu bu tabloyu tasvir ederken “ hamd etmeyi “ ve “maşallah” demeyi unutmuş olacak ki, aradan sekiz sene geçmeden Aczimendiler,Müslüm Gündüz ve Fadimelerle “ İrtica var “ kampanyası açan 28 Şubat generaller cuntası , TC siyasi tarihinin en kahpe darbesini yaparak hükümeti güdümüne alıp, sekiz yıllık kesintisiz eğitim yasasını gündeme soktu .
ANAP, DSP ve DTP (Doğru Yol Partisinden kopan bir grup ) milletvekilleri dinî bilgilenmenin önünü kesmek amacıyla Kur’an Kurslarına yaş sınırlaması getiren ve İmam Hatip orta kısımlarını kapatan sekiz yıllık kesintisiz eğitim yasa tasarısını 16 Ağustos 1997 tarihinde Meclis’te görüşmeye başladı .
“Siyasi hayatıma mal olsa da bu yasa çıkacak “ diyen zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz Meclis’te en önde yerini almıştı . Sık sık arkasına bakarak milletvekillerinin tamam olup olmadığını kontrol ediyordu .
Görüşmeler sabaha kadar devam etti.
Milletvekilleri sıralarda uyukladılar .
Sekiz yıllık eğitim tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 242’ye karşı 277 oy ile kabul edildi .
- milletvekili oylamaya katılmadı .
ANAP’tan Cemil Çiçek ve Ali Coşkun red oyu kullandı.
Muhafazakar geçinen ANAP milletvekillerinden Agah Oktay Güner ,Eyüp Aşık ,Mehmet Keçeciler “kabul” dediler .
Yasa kabul edildiğinde takvimler 17 Ağustos 1997 ’i gösteriyordu .
Aynı gün Hacı Bektaş’taki törenlere katılan Başbakan Mesut Yılmaz , alevi vatandaşlarımıza “size bir hediye getirdim” diyerek müjde veriyordu .
İmam Hatip Liselerinin orta kısımları kapatılmış , Kur’an kurslarına 15 yaşından önce kayıt olmak yasaklanmıştı .
Böylece irticanın (!) önüne büyük bir engel konulmuştu .
On beş yaşındaki bir çocuk nereye giderdi ?
Orası iyi biliniyordu .
Ya kız peşine , ya top peşine …
Büyük bir iş başarılmıştı .
Politik arenada şifreli adı “ irtica “ olan “ İslam” a karşı bir zaferdi bu.
Ağustos ayının 16’sını 17’sine bağlayan geceyi hemen unutmuştuk ..
Ama Allah’ın dinine karşı beşeri hesapların yapıldığı bu uğursuz gecenin tarihi ( 17 Ağustos ) ilahi kader planında zapta geçmişti .
Aradan tam iki sene geçmişti ki yataklarımızdan korkunç bir sarsıntı ile fırladığımızda ( 17 Ağustos sabahı saat 03.02 ) Türkiye’nin altı üstüne gelmişti .
Bu korkunç depremler karşısında , Başbakanlık koltuğunda oturan solcu Bülent Ecevit bile “ Bu ilahi bir uyarıdır” diyordu .
Aynı sözü “Deprem ilahi ikazdır” şeklinde söyleyen Mehmet Kutlular isimli gazeteci ise hapsediliyordu .
Kandilli Rasathanesinin ve devletin resmi tespitlerinde depremin merkez üssünün ( 28 Şubat darbesinin planlarının yapıldığı ) Gölcük Orduevinin altı olduğu belgeleniyordu .
Binlerce yıkılan ev ve binlerce ölen insan …
Sonra korkunç bir ekonomik çöküntü … Ve pusuda bekleyen alevi cuntalar .(Balyoz,Sarıkız,Ergenekon vb.)
Tesadüf (!) olsa gerek …17 Ağustos 1997 İmam-Hatip ve Kur’an Kurslarının engellenmesi ve 17 Ağustos1999 Gölcük depremi..
Ben bu zaman tünelindeki tarihlere neden bu kadar takılıp kaldım bilmem ki ?