“Yehuda’da (Telaviv) bildirin ve Yeruşelim’de (Kudüs) işittirin ve deyin; Memlekette boru çalın; yüksek sesle bağırın. Ve deyin ki: Toplanın da duvarlı şehirlere girelim. Siyona doğru bayrak kaldırın; kaçıp sığının, durmayın; çünkü ben şimalden (kuzeyden) üzerinize büyük bela ve kırgın (katliam) getireceğim. İşte aslan sık ormanından çıktı. Ve ‘milletleri helak eden’ (cengâver) yola düştü; şehirlerin harap olsun ve onlarda oturan kalmasın diye senin diyarını viran etmek için yerinden çıktı” (Tevrat)
Bunun ne anlama geldiğini bugün İsrail’i yönetenler çok iyi biliyor elbette… Kendi kaynakları çünkü… İsrail bütün hazırlığını da bu savaş için yapıyor. Belki de üçüncü dünya savaşı bu yüzden çıkacak... İsrail durumu kendi lehine çevirmek ya da düşmanlarının da birlikte imhası için bunu zorluyor da… Engelleyemeyeceğini biliyor çünkü… ‘tanrıyı kıyamete zorlamak’ bu anlamda Yahudi-siyonist-evanjelist kaynaklı yeni geliştirdikleri bir bir anlayış… Yahudilikteki tanrı mefhumuna göre, (Allah’ı kastettiklerini ileri sürerler) Allah (haşa) yorulur, dinlenir, bıkar-usanır… Böyle olunca da kıyamete de ‘zorlanır’(!) doğal olarak… Böylece, yani tanrıyı kıyamete zorladıklarında sadece kendileri değil, herkes ve hep birlikte yok olacak… Bu yüzden belki de bu savaşın çıkmasını en fazla İsrail istiyordur. Halen süren savaşlar da, büyük ve kadim İsrail sınırları içerisinde zaten…
Tabii bir de Allah’ın hesabı var; “Biz, İsrâiloğulları’na Kitab’da (Tevrat’ta) şu hükmü bildirdik: “Siz o (mukaddes) yerde, mutlaka iki defa fesat (bozgunculuk) çıkaracaksınız ve muhakkak surette, büyük bir kibirle çalım satacak (ve azgınlık yapacak)sınız.” İşte o iki (fesat)tan birincisinin (ceza) vakti gelince, size, çok kuvvetli birtakım kullarımızı gönderdik de evlerin aralarında (bile sizi yakalamak, esir etmek için) araştırdılar. (Bu da) yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.”(17/4-5) (….) Arkasından bu diğerinin zamanı gelince, size öyle (kullarımızı göndereceğiz ki), yüzlerinizi kötüleştirsinler ve ilk kez girdikleri gibi tekrar yine Mescid’i (Aksa’ya) girsinler ve ele geçirdikleri mahvu perişan etsinler. 17/7)
Bunun birincisinin gerçekleştiği ayette yazıyor zaten… Nitekim Yahudilerin İsrail’den önceki devletlerini 2.000-2.500 sene önce (Babil Dönemi, MÖ 604-561 Buhtun-Nasr olayı; bütün alimlerin öldürülmesi, Tevrat ve Zebur’un yakılması ve Yahudilerin süreç içerisinde sürülmesi dağılması) kaybettikleri genel olarak kabul edilir. Yedinci ayette bildirilen olayın gerçekleşip-gerçekleşmediği ise kesin değildir. Kaynaklarda gerçekleştiği de yazar. Ama görünen o ki Yahudilerin ikinci kez toplanması, Mescidin hürmetini çiğneme ve yıkma girişimleri şimdi gerçekleşiyor. Dolayısıyla, işte o beklenen akıbet yakın…
Tabii, çeşitli kaynaklarda ‘Armagedon Savaşı’ olarak bilinen kıyamet savaşı ya da Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar ineceği güne işaret eden kuvvetli rivayetler de söz konusu kaynaklarda… Hem İslami kaynaklarda, hem de ‘israiliyat,’ yani hak din (daha çok Yahudilik, bir miktar da Hristiyanlık) kaynaklarında birbirini destekleyen çeşitli hükümler vardır. Her din kendisine dönük yorumlar ama, Allah nezdinde hak dinin İslam olduğu bir başka gerçektir. Deccal ve Mehdinin gelişine ilişkin rivayetler de söz konusu hak-batıl mücadelesini kuvvetlendirir. Ama bu yazının konusu olmadığından üzerinde durmuyoruz.
Mü’minlerin bu zaferi hak etmesi de gerekir elbette… Bakın bunun için ne olması gerekiyormuş; "(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır."(Bakara 214)
Allah'ın yardımı, 1917'den beri ümitvar bir şekilde bekleniyor. Allah’tan ümit kesilir mi hiç… yetmiş yıl da geçse, yediyüz yıl da… Bunun son 70 küsur yılı en karanlık dönemdi ve sona gelindi inşallah... Filistinliler oradan oraya savruldular. Coğrafi olarak da düşünsel olarak da… Belki bir kısmı hicret etmek zorunda kaldı ama iddialarını bir bütün olarak hiçbir zaman terketmediler, mücadelelerinden vazgeçmediler. 1987'den beri de referansları tam olarak İslam... Bu onurlu insanlar hiç kimseden ve hiçbir şeyden korkmadan lanetli kavimle dişe diş mücadele ediyor. Her biri toprağa düşüyor ama hala orada… İki milyonu aşkın insanın o minicik toprak parçasında (Gazze) bu büyük mücadeleyi vermesi başka neyle açıklanabilir…
Siyonizmin yükseliş dönemi sona erdi biiznillah... Yüz yılı aşkındır devam eden zulüm, belki de aklımızın başımıza gelmesi içindi. Bizim içindi yani… Zulüm ila nihaye payidar olmaz zira... Bu sünnetullahtır, ilahi kanundur. Allah'a, onun yardımına güvendikten sonra gerisi teferruat bile değildir. Filistinliler işte yukarıdaki ayette ifadesini bulan müjdeyi hakettiler, yine biiznillah... Bizim payımıza da utanmak, pişman olmak kalacak...
Zevahiri aşamayanlar için bu düşünce hamaset gelebilir elbette… Tevrat’takine inanmasanız bile Kur’an’daki haberden bahsediyorum size... Bu sefer olacak demiyorum. Pandorranın kapağı açıldı, cin şişeden çıktı, surda gedik açıldı, tünelin ucundaki ışık göründü, seher aydınlığı belirdi diyorum. Firavun nasıl da tehdit etmişti o gücüne güvenerek: “mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım.” (7/124) demişti. Zahire bakarsanız da gayet haklıydı. Ne yapabilirdi ki Hz. Musa (as) kudretli firavun karşısında… Şimdi de öyle değil mi… İşte öyle beş duyu ile anlaşılamıyor her şey… Firavunun sonunu bilen için cevap da açık…
Elbette Türkiye’nin coğrafi olarak İsrail’in kuzeyinde olması ‘kuzeyden gelen arslan’ın Anadolu’dan çıkacağı anlamına gelmez. Böyle bir yorum bizim bakımımızdan duygusal bir bağdır. O’nun (SAV) müjdesini verdiği ‘kardeşleri’ olmak bizim için şereftir elbette… Ancak buna dair herhangi bir rivayet yok. Anadolu’da yaşayanlar ya da ‘Türkler’ seçilmiş bir millet filan da değil... Böyle düşünürsek Yahudilerin durumuna düşeriz. Zira onlar son peygamber kendi aralarından çıkmadı diye ona karşı çıkmışlardı. Ama şimdilerde bu misyona en yakın kim derseniz, ümitvar olabiliriz elbette… Fakat bu bir minnet değil, şükür sebebidir. Bir başka hakikat de şimdilerde bu misyonun zahiren Gazze’de yaşayan müslümanlar eliyle hayat buluyor olmasıdır.
Hayatın burada değil 'orada' olduğuna inanıp gerekli adım atılmadıkça İsrail’in haydutluğu devam edecek... Bunlara karşı ‘Banane Amerika’dan’ (N. Erbakan), ‘dünya beşten büyük’ (T. Erdoğan), ‘hazırolda değildik rahat da durmayacağız’ (Malcolm X), ‘bir başka dünya mümkün’ (Castro), ‘bana sormadığınız anayasanıza itaat etmeyeceğim...’ (Mandela), ‘tanrılarınızı rahatsız etmeye geldik’ (anonim ya da Ali Şeriati), diyebilmenin felsefesini anlamadıkça da ‘Is Real Terorist’ olmaya devam edecek. Rahmetli Erbakan’ın deyimiyle ‘8 milyonluk İsrail için 1.5 milyar müslüman ebabil bekliyorsa, ebabiller gelse İsrail'i değil bizi taşlar.’