KUZEY AVRUPA SEYAHATİ -10 AVUSTURYA

Salim YILMAZ

           “ Saraylar, Graben Caddesi” 

            24 Temmuz 2019 Viyana-AVUSTURYA

10 Günlük Kuzey Avrupa seyahatimizin son durağı Avusturya'nın başkenti Viyana’da konakladığımız otelde kahvaltı ile güne başladık. Yazının daha ilk cümlesinde kullandığım “son durağı” sözcüğünden, bu gezi yazısı serimizin bitmek üzere olduğunu anladığınızdan eminim. Ama sizi kolay kolay bırakmayacağım ve başka gezi notlarımla sizlerle olmaya devam edeceğim inşallah. Sonra otelin yanında bulunan alışveriş merkezindeki mağazalardan hediyelik eşyalar aldık. Rehberimizle daha sonra buluşacağımız için şehri bir süre kendimiz gezeceğiz. İlk ziyaret yerimiz Viyana’ya 10 km uzaklıktaki Kahlenberg Tepesi. Bu tepe tarihimiz açısından önemli olup Viyana’ya hakim bir konumda olduğu için gezmeye gelenler tarafından seyir terası olarak kullanılmaktadır. Avusturya’nın başkenti ve en büyük şehri olan Viyana, tarihi dokusuyla UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ne girmeye hak kazanmış. İhtişamlı sarayları ve etkileyici sokaklarıyla Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri olarak gösterilen şehrin yarısından fazlası yeşil alan ile doludur.

 Orta Avrupa’da bulunması nedeniyle zaman içinde birçok imparatorluğun merkezi olmuş olan Viyana; tarihi, kültürel, mimari alanda da tam bir Avrupa başkenti aslında.

Kahlenberg Tepesi

Viyana'da önce 2. Viyana kuşatması sırasında önemli bir mevzi olan Kahlenberg Tepesi’ne gidiyoruz. 1683 yılında Osmanlı Devleti Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın komutanlığında Viyana'yı kuşatır.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından muhasara sırasında arkadan gelecek tehlikeye karşı Kırım hanına, Viyana’dan bir saat uzaklıkta bulunan Tuna üzerindeki taş köprüden geçişi engelleme görevi verilir. Rivayete göre Kırım Hanı Gazi Giray Han, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile bir gün önce yaşadığı olumsuz bir durum nedeniyle Lehistan kuvvetlerinin geçişine göz yumar. Leh kuvvetleri Alman kuvvetleri ile birleşerek Viyana şehrini muhasara ile uğraşan Osmanlı ordusunu arkasından çevirir. Böylece iki ateş arasında kalan Osmanlı ordusu hızla geri çekilir. Bu savaş, Osmanlı Devleti’nin 2.Viyana yenilgisi olarak tarihe geçer. Üzülerek belirtmeliyim ki tarihimizde bu ve buna benzer olaylar mevcuttur. Devletin üst makamlarındaki ricalin kişisel ihtirasları yüzünden milletin maruz kaldığı yenilgi ve zulümlerin haddi hesabı yok desem yanlış olmaz. Sizi bilmem ama ben “tarihin tekerrür ettiğine” inananlardanım.

            Kahlenberg Tepesi’nden günümüzdeki Viyana şehrini uzun uzun seyrediyoruz. Viyana şehri, 23 mahalleden oluşuyor. Türkiye’deki gibi mahalle isimleri yerine “1, 2. ve 3. Mahalle” diye adlandırılıyor. Yani Viyana’da adresi bulmak oldukça kolaydır. Örneğin Türkler, genellikle Viyana’nın 1,15 ve16. Mahallelerinde ikamet ediyor. Tuna Nehri, Viyana’nın kenarından akıp gidiyor. Viyana Belediyesi, Tuna Nehri’nin yanına suni bir nehir daha yaparak halkın eğlenmesi ve nehirde yüzmesine ön ayak olmuştur. Hazır Tuna Nehri demişken sizlerden; belirli yaş grubu üzerindeki her Türk vatandaşının bildiğine, yeni yetişen nesle de öğretilmesi gerektiğine inandığım ‘Tuna Nehri Akmam Diyor’ marşını mırıldanmanızı ve Gazi Osman Paşa’nın ruhuna bir fatiha okumanızı istirham ediyorum. Uzaktan bakıldığında şehrin yeşilliği dikkatimizi celbediyor.

Kırk beş dakika etrafı seyrettikten sonra tekrar şehir merkezine geldik. St.Stefan Katedrali’nin yanında rehberimizle buluştuk. Rehber eşliğinde sırasıyla St. Stefan Katedrali, Graben Caddesi, Belvedere,  Hofburg ve Schönbrunn saraylarını ziyaret edeceğiz.

Rehberimiz Başar Bey, Türkiye’de üniversite eğitimini tamamlamış. Şimdi Viyana’da özel bir şirkette mühendis olarak çalışıyor. Başar Bey Viyana şehri hakkında bizi bilgilendirdi.

Viyana, Avusturya'nın başkenti ve en büyük şehri, bunun yanında ülkenin dokuz eyaletinden yüzölçümü bakımından en küçüğüdür. Aynı zamanda bir milyon dokuz yüz bin nüfusuyla ülkenin en kalabalık şehridir. Çevre ilçeleriyle birlikte Viyana'da yaklaşık 2 milyon insan yaşar ki bu da Avusturya nüfusunun yaklaşık dörtte biridir. Avusturya’da büyük çoğunluğu Viyana'da olmak üzere yüz seksen bin civarında Türk vatandaşı yaşamaktadır. 23 caddeden oluşan Viyana'da Türkler daha çok 1. 15. ve 16. Cadde'de ikamet etmektedir. Şehirde “Almanca” resmi dil olarak kullanılıyor. Bunun dışında ise en yaygın dil “İngilizce”dir. Şehirde, herkes İngilizce anlayabiliyor. Adres sorduğunuzda, insanlar size yardımcı olmaya çalışıyorlar. Bunun yanında Viyana birçok Avrupa şehrine nazaran son derece yoğun Türk etkisi görülen bir şehirdir. 2.Viyana Kuşatması’nda yapılamayanı, günümüzde göçmen işçilerimiz ve devam eden genç nesiller yapmışlar. Viyana’da yaşayan büyük bir Türk nüfusu ortaya çıkmış ve böylece başta restoran olmak üzere Türk girişimcilerin işyeri sayısı gözle görülür şekilde artmıştır. Türklerin gittikleri ülkelerde öncelikle neden yiyecek sektörüne girip “restoran” işi yaptıkları konusunu araştırmak lazım diye düşünüyorum. Belki de “can boğazdan gelir” atasözünün önemine binaendir, kim bilir?

Şimdi Viyana'da rehberimiz eşliğinde sırasıyla ziyaret ettiğimiz tarihi eserler hakkında kısaca bilgi verelim.

Belvedere Sarayı

1668-1745 yıllarında Savoy Prensi Eugen emri ile mimar Johann Lucas Von Hildebrandt´a yaptırılmıştır. Yukarı ve Aşağı Belvedere Sarayı olarak iki parçadan oluşan barok yapılar birbirine çok geniş ve göz alıcı bir bahçe ile bağlıdır. Bugün müze olarak kullanılan yapılarda çok önemli tarihi tablolar da vardır. Yazlık saray olarak kullanılmıştır. Osmanlı Devleti’nde yazlık ve kışlık olarak bu şekilde kullanılan saraylar var mıydı, konunun araştırmasını size bırakıyorum.

Hofburg Sarayı

600 yılı aşkın bir süre boyunca Habsburg Hanedanlığı’nın resmi konutu olan Hofburg Sarayı, günümüzde Avusturya Devlet Başkanlığı, müzeler ve İspanyol Binicilik Okulu’na ev sahipliği yapıyor. Tarihi geçmişi 13. yüzyıla uzanan Hofburg Sarayı, tarih boyunca Avusturya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yöneticilerinin kışlık sarayı olarak kullanıldı.

1275’te Avusturya Dükü’nün resmi konutu olarak aynı yere inşa edilen kale, yıllar içerisinde ailenin de büyümesiyle birlikte kraliyet sarayına dönüşmüştür. Tarih boyunca ülke yönetiminde görev alan imparator ve imparatoriçeler tarafından ihtiyaca göre eklemeler yapılan saray, 1918’e kadar Habsburg Hanedanı’nın kışlık konutu ve ülkenin yönetimi merkezi olmaya devam etmiştir. 1918’de hanedanlık tarafından demokratik yönetime devredilen saray, günümüzde de Avusturya Devlet Başkanlığı binası olarak ülkeye hizmet veriyor.

Schönbrunn Sarayı

Yılda 8 milyon ziyaretçi ile Avusturya’daki en çok ziyaret edilen tarihi yapı olan Schönbrunn Sarayı, 1996 yılından beri de UNESCO Kültür Mirasları arasında yer alıyor.

Yüzyıllar boyunca Habsburg Hanedanı‘nın yazlık sarayı olarak kullanılan Schönbrunn Sarayı’nın mülkiyeti 1918 yılında Avusturya’da monarşinin sonlanması ile Avusturya Cumhuriyeti’ne devredilmiş ve ardından da ziyaretlere açılmıştır.

“Güzel bir bahar” anlamına gelen Schönbrunn Sarayı, bu adı yakınlardaki aynı isimli bir doğal kaynaktan almıştır. Ünlü İmparatoriçe Sisi’nin eşi Franz Josef’in hem doğduğu hem de 86 yaşında vefat ettiği saray, hanedanın yazlık sarayıdır. İmparatoriçe “Sisi”nin günümüzde yaşayan ve aynı adı taşıyan Mısır lideri ile bir ilgisinin olmadığını da hemen belirtelim.))

Viyana gezilecek yerler arasında birçok insanın listesinde ilk sıralarda yer alan tarihi saray, başlı başına bir şehir büyüklüğündedir. 240 dönüm alan üzerinde kurulu olan sarayın 2 bin 600 odası var. 18 farklı bina, 19 avlu ve meydan, kongre merkezi, kilise, Ulusal Tarih Müzesi, Avusturya Ulusal Kütüphanesi ve İspanyol Binicilik Okulu görülmeye değerdir. Devletin idare edildiği yerlerin aynı zamanda bir okul vazifesi gördüğünü unutmamak gerekiyor. Bu hakikati bilmeyen bazı kişilerin “Topkapı Sarayı” neden bu kadar büyük? demelerine bir anlam veremiyorum.

St. Stefan Katedrali

            Avusturya’nın köklü tarihine şahitlik eden kilise binasının çok renkli kiremit çatısı şehrin en tanınmış sembollerinden biri olmasına olanak sağlamış. 107 metre uzunluğunda, 34 metre genişliğinde 4 kuleden oluşan kilise binası aynı zamanda muhteşem bir şehir manzarasına sahip. Manzaranın gözlenebildiği kule odasına ise 345 basamak çıktıktan sonra ulaşabiliyorsunuz. Katedrale giriş bedava ancak içeride ayin varsa fazla ileriye gidemiyorsunuz. Fakat vitraylarının renkli olması sebebi ile içeriye güneş ışından yansıyan renk cümbüşünü mutlaka görmek lazım.

Viyana’ya gelen her turistin mutlaka ziyaret ettiği katedralde, altın ve değerli taşlarla süslenmiş kalıntılar, değerli kutsal metinler ve kitaplar, aynı zamanda da kıyafetlerin yer aldığı zengin bir katedral hazinesi bulunuyor. Etrafı kentin önemli alışveriş caddeleri ile çevrili Katedral aynı zamanda güney tarafındaki kulesi vasıtasıyla ziyaretçilerine enfes kent manzarasının tadını çıkarma fırsatı veriyor.136,44 metrelik yüksekliğe sahip kulede yer alan ve “Türk Çanı” adıyla tanınan çan Osmanlı ordusunun ardında bıraktığı top, tüfek, kılıç vb. ganimetler eritilerek yapılmıştır. Ganimetler hakları diyelim de bizden intikam alırcasına kiliseye çan yapmalarına ne demeli? Pek çok Müslüman günümüzde buraları sadece turistik bir yer olarak ziyaret ediyor. Önemli olan gezmek değil, gezerken “görmek” diye düşünüyorum. Dikkatimizi çeken bir ayrıntı: Avrupa’nın birçok şehrinde ücretli olan katedral ziyareti burada ücretsizdir.

Katedralin içerisinde büyüklü küçüklü mumları satın alarak yakan ve bu şekilde günahlarının affedileceğine inanan epeyce turiste rastlıyoruz. Allah affetsin diye içimizden dua ediyoruz. İslam ülkelerinde de turistlerin camilere girmesi ücretsiz ancak gelen turistlere verilen tanıtım amaçlı kitapçıklarda veya turistlere camiler tanıtılırken mimari ile inanç arasındaki ilişkiye en ufak bir vurgu yapılmamasına ne demeli? En basitinden; caminin başlangıçtan kubbeye kadar pek çok parçadan oluştuğunu ve en sonunda kubbede hepsinin birleştiğini, bunun da Allah’ın birliğini sembolize ettiğini bari söyleseler ne olur sanki? Rehberlerimizin çoğu maalesef bunu bilmiyor ki anlatsınlar. Demek ki tarihi bir mekanı ziyaret ederken rehberin bilgisi önemlidir.

Graben Caddesi

Katedral ve saray ziyaretlerini bitirdikten sonra Viyana’nın en ünlü caddelerinden biri olan Graben Caddesi’ne geldik. Araç trafiğine kapalı caddede seçkin markalara ait mağazalarda alışveriş yapabilir, restoran ve kafelerde yerel mutfağın en özel lezzetlerinin tadına bakabilir, süpermarketlerde taze çiftlik ürünleri bulabilirsiniz.

 Biliyorsunuz çiftlik ürünleri genel anlamda helal gıdalardan oluşuyor, ayrıca da “helal sertifikaları” bulunuyor. Yerel mutfakları, elmalı tatlıları ile tanınmıştır. Tatlının yanına Melange kahvesini ekliyorlar.  Önemli olduğu için kısaca Melange kahvesinin tarihinden bahsedelim.

Melange Kahvesi

Osmanlının yani atalarımızın dünyanın üçte ikisini egemenliği altına aldığı ve gücünün zirvesinde olduğu zamanlarda Kanuni Sultan Süleyman padişah iken 1543 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul’a getirir.

Kahvenin tadını ve uyarıcı etkisini keşfeden Osmanlının Yemen Valisi, Etiyopya’dan getirdiği kahve çekirdeklerini Sultan’a takdim eder. Sarayda ustaların çekirdekleri kavurma ve kahveyi pişirme yöntemlerini geliştirilmesiyle kahve önce saraya ve sonra da kültürümüze girer.

Bizim kültürümüzde kahvenin ayrı bir yeri olduğu hepimizin malumudur. Kahve üstüne söylenmiş sözlerimiz, türkülerimiz olduğunu hepimiz biliriz. “Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı” olduğunu duymayan kalmamıştır. “Kahve yemenden gelir, bülbül çimenden gelir”, “kahveyi kaynatırlar, fincana damlatırlar”, “fir fincan kahve olsam kırk yıl hatırım vardı” parçalarını severek dinlemeyeniniz yoktur sanırım.

Laf kahveden açılınca söylenecek sözlerin sonu yok ama yazıyı da uzatmamak lazım diye düşünüyor, kahvenin asaleti temsil ettiğini, kahvehanelerin eskiden bir “ilim irfan meclisi” görevi olduğunu hemen belirtip, bu tür yerlerin Anadolu’da halen saygın yerler olduğunu, Gaziantep’teki “Tahmis”in bunlardan biri olduğunu söyleyerek kahve üzerine bir anekdot ile konuyu kapatayım. Zamanın birinde bir çay ocağı sahibi kahveye “zam” yapma gereği hisseder ama bunu “zariflikten” dolayı esnafa söyleyemiyor. Çözüm olarak da akşam esnaf gittikten sonra bir beyit yazar ve çay ocağının kapısına asar:

“Kahve Yemen’den gelir yollar ırak.

Üç para yetmiyor, dört para bırak.”

Ertesi gün sabah namazdan sonra dükkanını açmak için gelen esnaflardan biri bu zarif notu görür, durumu anlar ve zarif bir cevap ile karşılık verir:

“Kahve Yemen’den gelir yolları sapa,

Üç para yetmiyorsa, ocağı kapa.”

Sonucu merak ediyorsunuz değil mi? Ben de tam bilmiyorum ama sanırım ocak kapanmamıştır, orta yolda anlaşmışlardır. İzninizle biz konuya geri dönelim.

Tarihçilere göre 1683’te II. Viyana Kuşatması başarısızlıkla sonuçlanınca Osmanlı ordusu hızlı bir şekilde geri çekiliyor. Geride bırakılan çuvallar içinde kahve çekirdekleri bulunan birçok çuval bulunuyor. Önce deve yemi zannedilen kahveler yakılmak istenmiştir. Fakat daha önce İstanbul’da bulunan ve kahve hakkında bilgisi olan Kolschitzky çuvallara el koyuyor. Bazı denemelerden sonra süt ve şeker ekleyerek Viyana’nın geleneksel kahve çeşidi olan Melange’yi icat ediyor.  Böylece ilk Viyana kahvehanesini kuruyor.  Buradan da kahvenin biz Türkler için ne kadar önemli olduğunu anlamışsınızdır sanırım. Düşünün, Viyana neresi, İstanbul neresi ve buradan oraya savaşta da olsa çuvallar dolusu kahvenin taşınması.

Gerçekteyse ilk Viyana kahvehanesini1685 yılında açan Ermeni asıllı Johannes Diodato Osmanlı vatandaşıdır. Yeni içecek olan kahve kısa sürede yaygınlığa ulaşmış, 1819 yılında 25’i şehir merkezinde bulunan 150 tane kahvehane tespit edilmiştir. Bu sayı 20. yüzyılın başında 600’e ulaşmıştır.

Son derece lüks ve şık mağazalarıyla görsel bir şölen sunan Graben Caddesi, şehir merkezinde bulunan ve araç trafiğine kapalı olan bu bölgeler daha çok zengin kesime hitap ediyor. Graben Caddesi boyunca birçok restoran, dondurma, patates cipsi ve tatlı satan arabalar. Ayrıca ara sokaklarda ucuz aile restoranları da var. Tabi ki Türk dönercilere ve restoranlara da rastlayabilirsiniz.

Viyana’yı ziyaret etmek için en iyi zaman bahar ve yaz aylarıdır. En güneşli günleri göreceğiniz haziran- ağustos ayları şehrin en turistik zamanı. Turistik dönemlerde ne yazık ki otel fiyatları da artıyor. Daha sakin ve havanın ılıman olduğu bir dönemde gitmek isterseniz nisan, mayıs ve eylül, ekim aylarını tercih edebilirsiniz. Yine de aklınızda bulunsun diye hatırlatıyorum. Avrupa şehirlerinde yazın iklim şartları Karadeniz havasını andırıyor. Haftanın 4-5 günü hava yağmurlu olabilir. Yağmuru severim ama yazın çekilmiyor.))

Aslında Viyana şehrini ziyaret etmek için en az üç gün gerekmektedir. Ama biz bir günlük zamanı hızlı bir şekilde değerlendirdik. Bizden hatırlatması alışveriş mekânları ve tarihi saraylar, müzeler restoranlar vb. ziyaretleri için cebinizde bol avro olması lazım.))

Gezi grubuna iki saatlik serbest zaman verildi. Biz de daha önce Viyana ziyaretinde tanıştığım ve halen dostluğumuzun devam ettiği mühendis Oğuz Yıldırım beyin tavsiyesi ile sağlığa uygunluk şartları ve helal yiyeceklere dikkat ederek Graben Caddesi’ne yakın bir yerde bulunan Gaziantepli bir girişimcinin işlettiği Lale Restoran’a öğle yemeği için geldik. Yemek esnasında telefonumuzu şarj ettik. Ücretsiz Wi-fi hizmetinden faydalandık. Bu tür gezi programlarında karşınıza çıkan her fırsatı değerlendirmeniz ya da karar verirken mekanın size sunacağı imkanları gözden geçirmeniz önemlidir. Yemek sonrası çay içerken Viyana’da özel bir şirkette çalışan ve 6 ay önce Türkiye’den gelen Arif Kara Bey ile tanıştık. Arif Bey; nazik, kibar ve kültürlü bir vatandaşımız. Lale Restoran hakkında şunları söyledi.“Lale Restoran’a devamlı uğrarım. Hizmet, lezzet ve kalite yönünden çok iyi bir restorandır. Türk olmayan meslektaşlarımı birkaç kez götürünce artık onlar da mutlaka buraya gelmek istiyorlar. Büyük şehirlerde kolay kolay bulamayacağınız yerel lezzetler var. Hasret gidermek için doğru mekâna geldiniz.” Biz de burada bulunmamızın sebebini açıkladık. Bir yandan çayımızı yudumlarken öbür yandan seyahatler üzerine koyu bir muhabbete başladık.

Kuzey Avrupa Seyahati hakkında bilgi verdim. Ziyaret ettiğimiz 10 ülkedeki gördüğümüz tarihi ve doğal güzelliklerden, rehberlik hizmetlerinden, karşılaştığımız ilginç olaylardan bahsettim. Arif Bey anlatım tarzımdan dolayı etkilenmiş olmalı ki “Bu tür gezilere ben de katılabilir miyim?” diye sordu. “Tabii seyahatlerle ilgili ilanlar yayınlanınca memnuniyetle size bilgi veririz.” dedim. Kırk beş dakika süren hoş muhabbet sonrası vedalaştık. Arif Kara Bey ile halen görüşmeye devam ediyorum.

Serbest zaman sonrası St. Stefan Katedrali’nin yanında belirlenen saatte gezi grubuyla bir araya geldik. Gezi otobüsü ile Viyana havaalanına gittik. Pasaport ve bilet işlemlerimizi herhangi sıkıntı çıkmadan hallettik. Valizlerimizi verdikten sonra uçuş kapısına doğru yöneldik. Türkiye ile Avusturya arasında zaman bakımından 2 saat farkı var.

Saat 20.35 THY uçağıyla Viyana'dan İstanbul'a uçtuk. Uçağımız ertesi gün saat 00.30 civarında Yeni İstanbul Havalimanına iniş yaptı. Böylece 11 gün aradan sonra tekrar sağ salim Türkiye'ye geri döndük.

           Kuzey Avrupa seyahatimizde yeni ülkeler gördük, yeni dostlar edindik. On bir günlük seyahat boyunca gezi ekibimizde dayanışmanın zirve yaptığı bir gezi oldu. Yolculuk boyunca emeği geçen başta Cemal Şahin Hocam başta olmak üzere herkese teşekkür ederim.

Değerli okuyucularım,

Bu yazı ile Kuzey Avrupa seyahatimi sizlere aktardığım yazı dizisi sona erdi. Gezi notlarımı yazarken anlattıklarımı zihninizde canlandırmanıza, kendinizi orada hissetmenize yardımcı olduğuna inandığım için gezip gördüğümüz yerlerle ilgili fotoğraflara önem veriyorum. Her ne kadar bir fotoğraf sanatçısı olmasam da fotoğraf çekmenin bir sanat olduğunu biliyorum. Bu nedenle yazıdaki detaylara en uygun olduğunu düşündüğüm ve kendi çektiğim fotoğrafları kullanıyorum. Kimi zaman da aynı detayları yansıttığına inandığım ve gezi arkadaşlarım tarafından çekilen fotoğrafları izinlerini alarak, arkadaşlarda da bulamazsam sanal ortamda kullanılan fotoğrafları kullanıyorum. Gezi yazılarındaki ifadeler genel anlamda bana aittir ve elbette editör / redaktör tarafından gerekli düzeltmeler yapılmaktadır. Yazılarımın düzeltilmesinde emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Yazılarda kimi zaman rehberlerden, kimi zaman da gezi arkadaşlarımdan alıntılar da yapıyorum. Bütün bunları yaparken sizlerin kendinizi bu gezinin içinde hissetmenizi sağlamaya çalışıyorum. Gezi notlarımın okunmasının nedenlerinden biri de budur diye düşünüyorum. Bu tür yazıların daha güzel bir kıvamda devam etmesi için sizlerin Habername sitesi yorumlar kısmına veya özelden yazacağınız değerlendirmeler önem arz etmektedir. İlginize teşekkür ediyorum. Başka gezi yazılarında buluşmak üzere hoşça kalın.

İrtibat ve her türlü görüşleriniz için: salimfethiye@hotmail.com

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (12)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.