Kütüphaneci Mustafa Efendi ile Eşeği
-1-
Ben bu yazımda ilginç bir alıntı yazıyı köşeme taşımak istedim.
Ama bu alıntı yazıyı size aktarmadan önce yazının içinde yer alan kitap okuma konusu ile klasik memurlar hakkında bir şeyler yazayım.
Her ne kadar bizim okuma – yazma oranımız artsa da bir türlü düzenli kitap okuma düzeyimiz artmamakta. Dünya kitap okuma oranlarına baksak inanın utanmaktan yerin dibine girmeliyiz. Çünkü Afrika ülkelerinden bile çok geriyiz.
Bizim halkımız gazetede iri yazıları okuduğunda, vahşet ve tecavüz içeren üçüncü sayfa haberlerini takip ettiğinde, fallara baktığında, basit bulmacaları çözdüğünde kendini istikrarlı bir okur sanıyor.
Türkiye halkının düzenli kitap okuma oranın da %0.01 yani onbinde bir. Anlayacağınız Türkiye’de her onbin kişiden biri düzenli olarak kitap okuyor.
Bu oranlar Japonya’da %14, Amerika’da %12, İngiltere ve Fransa’da %21.
Nüfusu 7 milyon olan Azerbaycan’da bir kitap ortalama 100.000 tirajla basılırken Türkiye’de bu rakam 2.000 – 3.000 civarında.
Ne kadar da komik değil mi?
Daha bitmedi. Asıl şu rakamlara bakın;
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporunda kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sıradadır. Bir yılda kişi başına kitap okuma sayıları;
Bir yılda; Bir Japon ortalama 25 kitap, bir İsviçreli 10 kitap, bir Fransız 7 kitap okurken bu sayı Türkiye’de 6 kişiye yılda 1 kitap düşüyor.
En son istatistik bilgimiz de yıllık kitap basım rakamları;
ABD’de 72 bin, Rusya’da 58 bin, Japonya’da 42 bin, Fransa’da 27 bin, Türkiye’de ise 7 bin kitap basılmakta.
Dünya standartlarının kat kat altında olmamıza rağmen bizim Türkiye toplum olarak yine kendini en bilgili toplum kabul etmekte (!). Öyle ki, bilmediğimiz konularda bile atıp tutmasını çok severiz.
Biz televizyonkolik bir toplum olduğumuz için, izdivaç programlarına, dizi filmlere, işe yaramaz eğlence programlarına, vurdulu kırdılı haber programlarına bol bol vakit ayırırken hiç olmazsa günde birkaç sayfa kitap okumayı akıl edemeyiz.
Burada en büyük görev devlete düşmekte.
Kızlarımızı okula göndermeyi teşvik ederken devletimiz neden kitap okuma oranlarını artırmak için özel bir çabası yok?
Acaba bazı kesimler tarafından toplum fazla okuyup da ayak bağı olmasın mı istenmekte?
Bu hususu da Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi İbrahim Ortaş da bir makalesinde bunu şöyle dile getirmiş;
“12 Eylül sonrası kitap okumak kamuoyuna zararlı diye tanıtıldı. Kim gerçekten suçlu ve zararlı tespiti yapılmadan, özellikle de okuyan ve düşünen kişiler bu süreçte hep mağdur duruma düşürüldü. Maalesef ülkemizde gelişen dinamik gençliğin eleştiri yapma şansı elinden alınarak sistemi eleştirmeyen ve kabullenen bir gençlik yaratıldı. Çok genç yaşta evden başlayarak sürekli dövülen, “Sus sen bilmezsin”, “aklın ermez”, “büyüğüne saygı”, “otoriteye saygı” kişinin kişiliğini önemli ölçüde zedelemiştir. Kitap okuma alışkanlığı kazanamamış toplum ne yapacağını bilemeyecektir. Kitapların bir taraftan yasaklanması, diğer taraftan yayıncıların yasaklanması yanında pahalı olması kitap okumanın önündeki en büyük engeller olarak görülüyor.”
…
Türk halkının sevmediği diğer bir husus da klasik memurlar.
Nedense devlet dairelerinde çalışan ve kendini geliştiremeyen “salla başı, al maaşı” zihniyetindeki klasik memurlarımız da hiçbir zaman toplumumuz tarafından sevilmedi.
Çağımız kendi kabına sığamazken, her türlü yeniliğe herkes açıkken ve kendini geliştirme ve farklılaşma trendindeyken klasik memurlarımız bir türlü kendini geliştirmeme çabası içerisinde.
Bu memurlarımız nasıl mesleğe başladılarsa aynen öyle devam etmekte.
Ne fazla sivrilmeyi ne de fazla geride durmayı severler.
Bir kararda giderler.
Ama çağımız tam tersi.
Bunun en büyük sebebi devletimizin yanlış politikaları olabilir.
Memurlar için devrim niteliğinde kararlar almalıdır. Kendini yetiştiremeyen, performansı sabit veya düşük olan memurlar için kesinlikle bazı yaptırımlar yapılmalıdır.
Eğer böyle devam ederse zaten hantal olan devlet yapısı daha da hantallaşmaya mahkum olacaktır.
…
Bunları aktardıktan sonra bir sonraki yazımda Rahmetli Mustafa Güzelgöz'ün mücadelesini yazacağım.
Bu yazı kesinlikle ders çıkartılacak bir yazı olacak, hem benim için hem de sizler için.
Bekleyin, görün…