Günlerden beri tartıştığımız, hatta belki daha aylarca tartışacağımız anayasa değişikliğinin niçin gündeme geldiğini, hangi şartlar zorladığını neden bırakın tartışmayı düşünmüyoruz bile.
Anayasa değişikliği sanki spor olsun diye gündeme getirilmiş ve tartışılıyor gibi bir hava estiriliyor.
Halbuki değişikliğin ötesinde yeni bir sivil anayasaya duyulan ihtiyaç konusunda sanıyorum CHP dışında tüm partiler fikir birliği içinde olmalarına rağmen sıra değişikliğe gelince çıkmaz sokaklara sapılıveriyor.
Aslında yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu hususunda CHP sözcüleri de arada bir açıklamalar yapıyorlarsa da onların istediği anayasa değişikliği yapılacak bile olsa statükoya dokunmayacak, olduğu gibi koruyacak bir değişiklik.
Sağından solundan birtakım rötuşlarla yetinilmesi CHP'nin hedefidir.
CHP tarafında yapılan açıklamalar ve son değişiklikler üzerine kendilerine ulaştırılan paketi incelemeye bile gerek duymadan reddetmeleri bunu gösteriyor. Halbuki sıkıntı, ülkeyi geren ve kurumları karşı karşıya getiren husus, kurumları demokrasiyi değil statükoyu korumaya iten yapıdır. Eğer yapılacak değişiklik ile kurumlar statükoyu değil de demokrasiyi koruyacak bir çerçeve içine oturtulabilirse yapılanın adı demokratik açılım olabilir.
CHP sözcüleri nasıl bir açıklama yaparlarsa yapsınlar statükonun devamının onlar için öncelikli hedef olduğu görülüyor.
Anayasa Mahkemesi'nin ve HSYK'nın yapısına dokunulması, buralara üye seçiminde yeni bir sistemin getirilmek istenmesi CHP'yi bir anda rejim savunuculuğuna itiyor. Halbuki Türkiye'de demokratik cumhuriyet dışında bir arayış söz konusu değil. Ancak, demokratik mekanizmaların işleyişinde ortaya çıkan sıkıntı ve tıkanıkların giderilmesi isteniyor.
Bu arada parti kapatmalarının zorlaştırılması hususunda ortak bir görüş oluşmuş durumda. Kısacası sistemin oturması isteniyor. Sistemin oturmasını sağlayacak ana unsurların başında da siyasi partiler geldiğine göre ülkemiz sık sık parti kapatmaları yaşamasın isteniyor.
Çünkü, yürütme iş yapamaz hale getiriliyor. Alınan kararların büyük bir bölümü iptal ediliyor, böyle olunca da yürütme attığı adımları geri almak durumunda kalıyor. Yasama ve yürütmenin aldığı kararları genellikle yüksek yargıya CHP taşıyor. Bu durum ister istemez kurumlar arası bir sürtüşmeye, bazen de çatışmaya yol açıyor. Bu çatışmaların sona erdirilmesi için yeni bir anayasal düzenlemeye ihtiyaç görülüyor.
Elbette yeni düzenlemeler yaparken bazı kurumları belli bir zihniyetin organı gibi bir görüntüden kurtarmak gerekiyor ama bunun alternatifi bir başka siyasi partinin kontrolü olmamalıdır.
Bu noktada dünyada demokratik ülkelerdeki örnekleri dikkate almak gerekir. Yapılacak iş tüm kurumların görev ve yetkileri net bir şekilde belirlenip bunun anayasa hükmü haline getirilmesidir.
Nedense genellikle ifratla tefrit arasında bocalıyoruz. Bu noktada MHP Genel başkanı Bahçeli'nin bir gazeteye yaptığı açıklamadan kısa bir alıntı yapmak istiyorum. Bahçeli şu tespiti yapıyor:
"CHP'nin sürekli 'arka bahçesi' gibi Anayasa Mahkemesi'ne gitmesi doğru değil. AKP ise mahkemeyi kendisine 'garantör' yapmak istiyor. Referandum yararlı. Türk halkı her zaman en doğru kararı verir."
Bahçeli'nin bu tespiti yani CHP'nin yasama ve yürütmenin pek çok kararını Anayasa Mahkemesi'ne taşıması anayasa değişikliği konusunda toplumda beklentiye yol açmıştır. Böyle olunca da milletin iktidar yapmadığı CHP'nin istemediği adımların atılması mümkün olmaz hale geliyor.
Bu durum ise adeta iktidar ile muhalefetin yer değiştirmesi gibi bir görüntü veremeye başlamıştır.
Bu görüntüyü AK Parti'nin çiçeği burnunda Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik şöyle tarif ediyor:
"Darbe anayasası ülkeyi yönettirmemek üzere yapılmış. Anayasa değişikliği ile sistemin acil oksijen ihtiyacı karşılanacak. Gerçek oksijen ihtiyacı daha fazla. Yani sisteme nefes borusu açıyoruz."
Olayın bir de insan hak ve özgürlükleri boyutu var. Statüko korunacak diye bu çağda temel insan haklarının kısıtlanması anlamına gelebilen uygulamaları bu ülkenin daha fazla sırtında taşımaması gerektiğine inan tüm siyasi partilerin ortak bir metinde birleşmesi gerekiyor. Kısacası iktidarın 'ben yaptım, ister kabul edin ister etmeyin', muhalefetin de 'biz sizinle birlikte olmayız' anlayışını terk etmesi gerekiyor.