Türk Milleti ordusunu çok sever ve ona güvenir. Ordudaki bazı kendini bilmezlerin arada darbe yaparak siyasete müdahale etmesine rağmen, bu güveni ve sevgisi devam etmiştir.
Türk Ordusu, savunma gücü, morali, disiplini ve teknik seviyesiyle, dünyanın sayılı orduları arasındadır. Kim ne derse desin ben, subay, astsubay ve erlerimizin, dün 94. yıldönümünü kutladığımız Çanakkale Zaferi’ndeki Mehmetçiklerin ruhunu taşıdıklarına inanıyorum.
Lâkin, askerin siyasete müdahalesi, hele demokratik rejime karşı darbe yapması, ne yazık ki en büyük meselemiz olarak devam ediyor. Çünkü bu yüzden demokrasimizi tam olarak rayına oturtamıyoruz; ekonomik gelişmemiz kesintiye uğruyor ve demokratik dünya nezdinde itibarımız kalmıyor.
İç politikamızda ve politikacılarımızda da sorunlar var elbette... Meselâ, parti
içi demokrasiyi bir türlü gerçekleştiremedik. Politikada kaliteyi istediğimiz gibi yükseltemedik. Siyasette doğrular da oluyor, yanlışlar da... Fakat, demokratik yolları tıkamazsak ve milletimize güvenirsek, sonunda selamete ulaşacağımız muhakkaktır. Nitekim, istikrarlı, açık ve demokratik dönemlerde Türkiye daima yol almış; kapalı ara rejimlerde ise duraklamış, hattâ geriye gitmiştir.
***
Eski bir Harp Okulu öğretim görevlisi olarak kendimi, o çok sevdiğim vakur, gururlu, idealist ve iyi yetişmiş öğrencilerimin; genç teğmen, üsteğmen, yüzbaşıların; tecrübeli binbaşı, yarbay ve albayların; hele dünyayı tanıyan, bilgili, görgülü generallerin, kısaca TSK’da vatan ve hizmet sevgisiyle yanıp tutuşan binlerce vatan evlâdının yerine koyduğum zaman, bu ‘darbecilik’ damgasından nasıl utanıyorum bilemezsiniz.
Değerli TSK mensupları, hepiniz yabancı dil biliyor, bilgisayar kullanıyor ve modern dünyayı takip ediyorsunuz. Büyük Atatürk’ün ‘Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma’ hedefinin ancak demokratik rejimle gerçekleştirilebileceğinin bilincindesiniz. Ülkemizdeki bazı gelişmelerden hoşlanmayabilirsiniz. Tabiatıyla sizlerin görüşleriniz de saygıdeğerdir. Demokratik şekilde oylarınızı kullanır, tercihlerinizi yaparsınız. Lâkin, çete kurmak, cunta teşkil etmek, meşrû millet iradesine, hukuka ve demokrasiye karşı darbeciliğe kalkışmak,
size utanç verici gelmiyor mu?... West Point’teki bir arkadaşınıza ya da NATO karargâhındaki bir meslektaşınıza bunu nasıl izah edersiniz?...
Benim Harbiyelim, artık hırslı darbecilerin oyuncağı olmaz; ‘karargâh evleri’nde kokuşmuş Baasçı kalemşörlerle, müzelik ideologlarla kumpas kurarak vatanına, milletine ihanet
etmez. O, Anafartalar’da Mustafa Kemal Mehmetçiğe nasıl itimat ettiyse, milletine öylesine güvenir ve alnına ‘darbeci’ yaftasını astırmaz...
***
Türkiye açık bir toplum olmuştur. Açık toplumlarda kapalı kapılar ardında fesat ocakları kaynatıp darbe yapamazsınız. Zira önce, yetiştirdiğiniz askeriniz bu utancı kabul etmez. Sonra da halkınız buna rıza göstermez. Halkımız, daha önceki darbelerde olduğu gibi boynu bükük ve teslimiyetçi güruh değildir; ordusunu, askerini, paşasını sever ama ‘darbeci’ nin artık asker sıfatını kaybedip ‘şakî’ olduğunun farkındadır.
Ergenekon Soruşturmasıyla tekke düşmüş kel görünmüş, bütün kirli çamaşırlar ortaya dökülmüştür. Türkiye’de ilk olarak darbecilerden hesap sorulması, yarım asırlık ‘Darbe Dönemi’nin kapanacağının müjdecisidir.
Asker, yargı, üniversite, medya, aydınlar ve millet olarak, kurtulalım artık bu utançtan!...