Siyaset sahnesi gerildikçe geriliyor. Ortaya dökülen ses kayıtları, tapeler artık eskisi kadar ilgi çekmiyor. Hedefe ulaşmak için hiçbir sınır tanımadan başvurulan kirli yöntemler mide bulandırıyor.
Artık normal anlatımlar, içinde bulunduğumuz durumu izaha kâfi gelmiyor. Hikâyenin gücüne başvurulmaya başlandı. Önceki hafta Kurtlar Vadisi’nde Polat Alemdar Ömer Baba’ya, “Devleti klonlamışlar. Üstelik klonlar uzun ömürlü olmazlar ki!” diyerek bir yorum almak istedi. Ömer Baba, Polat Alemdar’a vadinin içinde bulunduğu puslu hali izah için müstehzi bir eda ile Mevlana Hazretlerinden bir hikâye anlattı. Hikayede, aslanın gücüne ve yaptıklarına özenip kuyruğu titreten kurt konu ediliyordu..
Prof. Dr. Ahmet Keleş’in ve Latif Erdoğan’ın açıklamaları yenilir yutulur şeyler değildi. Etkisi kolay kaybolmayacak o iddialara dair hem din alimlerinin hem de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın halkı aydınlatıcı açıklamalar yapmalarına ihtiyaç var.
Kısa bir süre önce 100’den fazla İlahiyatçı akademisyen meşru otoriteye itaatin gerekliliği konusunda ortak açıklama yaptılar.
Seçime günler kaldı. Gerilim artıkça artıyor. Erdoğan - Gülen kavgasında iki tarafın savunucularından da zaman zaman ufuk açıcı, düşündürücü değerlendirmeler okuyoruz.
Bir de, iki taraftan birini kayıtsız şartsız bir biçimde desteklemeyip her iki tarafa da sözünü söyleyen yorumcular var. Vatan Gazetesi yazarı ve akademisyen Hüseyin Yayman, hem köşesinde hem de katıldığı televizyon programlarında kayda değer yaklaşımlar sergiliyor.
Onun neredeyse bir ay önce (27.02.2014) kaleme aldığı bir yazısından önemli bulduğum bir bölümü paylaşmak istiyorum:
“Erdoğan’ı imha planı revize edildi ve hamleler öne çekildi. Erdoğan’ın şahsına ve ailesine yönelik yeni yayınlar sırada bekliyor. Amaç Erdoğan’ı iş göremez hâle getirmek ve ‘garantili emekliliğe’ sevk etmek.
Savaşta bile uyulması gereken kurallar hiçe sayılarak ölümüne bir mücadele veriliyor. Kazanmalarına imkân var mı? Daha önce söyledim. Milletin ve devletin karşısında hiçbir yapı başarılı olamaz. Bırakın, 27 Mayıs mühendisliğini düşünün. O kadar geriye gitmek istemiyorsanız 2007 yılında yaşananlara yeniden bakın.
Paralel yapı kazanamaz çünkü tarihin yanlış kompartımanında duruyor. Mevcut isimlerin üzerini kapatın ve sakince düşünün. Bir ülkede Cumhurbaşkanı, Başbakan, ordu, halk bir mesele hakkında aynı kanaate sahipse oradan nasıl bir sonuç çıkar. Geldiğimiz noktada paralel yapının devletin içine girip, devletin gücünü gayrı ahlaki ve illegal biçimde kullandığı görüldükçe Gülen hareketi meşruiyetini ve masumiyetini kaybediyor.
Gülen hareketi farkında olarak veya olmayarak içine sızan derin yapılar marifetiyle kriminalize ediliyor. Millet nezdindeki masumiyetini kaybediyor. Bir gönüllüler hareketine bundan daha büyük bir kötülük yapılabilir mi? Allah’ın rızasını ve milletin takdirini kazanma derdinde olan bir yapı, ‘eski devletin profesyonel komitacı’ unsurları tarafından adım adım batağa sürükleniyor.
Geçen hafta görüştüğüm bir stratejist önemli açıklamalar yaptı. Aslında bu sohbeti yazmayacaktım ancak olan bitene bakınca yazmam gerektiğini düşündüm. Bu konuları iyi bilen ve yakın geçmişte bu tür mücadelelerin içinde olan stratejist, aslanların file saldırmasının hikâyesini anlattı. Hikâye şöyle:
Normal şartlar altında aslanlar ve filler geniş Afrika düzlüklerinde birlikte yaşar. Kuralları fil koyar ve aslanlar buna uyar. Ancak aslan yeterince avlanamadığında 30-40 aslan, sürü hâlinde gözünü karartıp file saldırır. Önce filin sürüsünden tecrit edilmesi gerekir ve kurdukları tuzakla bunu sağlarlar. Saldırı için uygun zamanı kollamaya ve geceyi beklemeye başlarlar. Aslanla filin savaşı öylesine kanlı ve vahşice olur ki bazen başka bir aslan sürüsü daha yardıma çağırılır.
Sürü lideri yetişkin fil dört gün boyunca iyice yorulur. Takati kalmayacak derecede yıpratılır. Dördüncü günden sonra tüm aslanlar aynı anda saldırıp fili yere düşürürler ve aynı anda onu parçalarlar.
Stratejist bu öyküde filin Başbakan Erdoğan, aslan ve sırtlanların ise ona saldıran unsurlar olduğunu söyledi. Daha ilginç bir eklemede bulundu. Cemaat-hükümet savaşının sonucu belli. Bu küçük savaş ve bunu Başbakan Erdoğan kazanacak. Ancak geride büyük savaş ve jeopolitik güç oyunu var. Onu kazanması için küçük savaşta gücünü fazla kaybetmemesi gerekiyor, dedi.
Aslanların görevi fili yemek değil, yormak. Ancak file saldırırken hesap hatası yaptılar. Fil onu var eden sürüden kopartılamadı. Yığınakta yapılan hata savaşın sonucunda aslana büyük bedel ödetecek...”
On günlerde Gülen Hareketi’ne yakın yorumcular, Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan’ın arasını açmaya dönük mesajlarını artırdılar. Olmayacak duaya “âmin” diyorlar. Nede olsa “Umut fakirin ekmeğidir.”
Ülkemizde bozulacak istikrar sadece hükümet mensuplarının zararına olmayacak. En küçük bir istikrarsızlık her haneye, her vatandaşın cebine ve herkesin maddi manevi kazanımlarına doğrudan etki edecektir.
Son yılların bütün seçimlerinde halk sağduyusuyla ince ayar yaparak herkesi şaşırttı. Yine öyle olacak ve ülkemiz kazanacak.
recep.kocakk@gmail.com
https://twitter.com/recebkocak