Türkiye'de bir dizi furyasıdır gidiyor. Bu furyanın, film endüstrisinin ve tiyatronun canlanmasına katkıda bulunduğu bir gerçek. Ancak bu katkı, niteliksel değil, niceliksel.
Aslında televizyon dizilerinin sosyo-kültürel ve politik sonuçları, üzerinde daha fazla kafa patlatılmayı hak ediyor. Çünkü diziler, tam bir laik ikonoloji üretiyor; toplumu zihnî ve kültürel olarak dönüştürüyor: Yaratıcı ve ufuk açıcı bir dönüşüm değil bu: Kültürel erozyon ve metamorfoz üreten yıkıcı ve bütün kültürel kodlarımızı, anlam haritalarımızı delik deşik edici bir dönüşüm. (Yeri gelmişken hatırlatayım. Araplar birbirlerine kızdıklarında, "ananı Türk televizyonunda gördüm" diye küfrediyorlarmış!).
Bu dizileri yapanların çoğu, sol hatta sosyalist kişiler. O yüzden, dizilerin ürettiği ve pekiştirdiği laik ikonolojinin hiçbir yaratıcı muhayyileye dayanmaması, sadece Binbir Gece Masalları'ndan esinle yapılan bir dizinin bile insana "Kaliforniya'da geçiyor/du" dedirtecek kadar sığ ve popüler Hollywood konvansiyonlarını yeniden-üretmek için bu ülkeyi dekor yapması, bu sözümona solcu tipler açısından hiç sorun değil. Çünkü onlar kapitalist bezirganlara dönüşerek ceplerini doldurmanın mücadelesini veriyorlar yalnızca. Solculuk işin numarası! Entelektüel yaratıcılık, imajinatif ufuk, dolayısıyla yeni bir televizyon dili kurmak gibi sorunlar, bu tiplerin akıllarının uçlarından bile geçmeyen ve kafaları da basmayan yakıcı sorunlar aslında.
O yüzden Türkiye'deki sol çevreler, yalnızca sığ, sulu-sepken aşk üçgeni çevresinde geçen ve üç kuşağın da sadece "karı-kız" peşinde koşuşturdukları, sentimental ve dramatik (izleyiciyi sömürü) dozu yüksek dizilere imza atmakta hiçbir sakınca görmüyorlar! Oysa sol'un (üstelik de Amerikan solu'nun yaptığı!) Miami Vice ya da David Lynch'in Twin Peaks / İkiz Tepeler dizileri ne kadar imajinatif dizlerdi…
Solun yapması gereken şeyi, bu ülkede sayıları bir elin parmağını geçmeyen az sayıda "sağ" kanattaki televizyoncu / sinemacı yapıyor. Siyasî, sosyal sorunları, yaptıkları dizilerin konseptlerinin merkezine solcular değil, sağcılar yerleştiriyor bu ülkede. Sadece bu gerçek bile, Türkiye'de sol diye bir fenomenin olmadığını göstermeye yeter. Onlar, ceplerini doldurmakla, "laylalarda-maylalarda" "gecelerini gece etmekle" meşguller!
İşte Kurtlar Vadisi dizisinin bu kadar tutmasının ve tam bir sosyolojik fenomene dönüşmesinin gerisinde bu yakıcı gerçekler gizli. Kurtlar Vadisi, bu ülkenin sorunlarını yüreklerinde hisseden, bu ülkenin kültür ve medeniyet birikimiyle bütünleşmiş, yetenekli, kabına sığmaz bir avuç sinemacının / televizyoncunun eseri. Yönetmen olarak Osman Sınav'ın, senarist olarak Ömer Lütfi Mete'nin Raci Şaşmaz, Bahadır Özdener gibi yetenekli arkadaşların keşfedilmesinde, yetiştirilmesinde ve önlerinin açılmasında öncü rolü oynadıklarını biliyoruz.
Kurtlar Vadisi, estetiği ve dili bakımından Hollwood konvansiyonlarından bütünüyle kopabilmiş değil. Ama yerli özellikler taşıdığını da görmek gerekiyor. Eğer Kurtlar Vadisi ekibi, tasavvufta doruk noktasına ulaşan en derûnî olan'la en sade olan'ı bir arada sunabilme estetiğini keşfedebilirlerse, televizyon dili ve estetiği geliştirme konusunda da öncü bir atılıma imza atabilirler.
Kurtlar Vadisi'nin medyada mahkûm edilmesinin nedeni, görünüşte, şiddeti biraz grafik ölçekte, abartılı kullanması gibiymiş gibi bir hava veriliyor; (elbette şiddetin dozajı biraz fazla ve düşürülmeli) ama gerçekte, Kurtlar Vadisi'nin yaptığı şey, solun, işbirlikçi olarak bir parçasını oluşturduğu için aslâ yapamayacağı, Türkiye'ye çeki düzen veren, bu toplumun önünü tıkayan, Türkiye'de yapay gerilimler icat ederek Türkiye'nin enerjisini tüketen derin ve kirli ilişkileri, yerli-yabancı aktörleri faş ediyor olmasıdır. Bu kirli ilişkilerin bir parçası olan medyada Kurtlar Vadisi'nin her fırsat mahkûm edilmesinin asıl nedeni budur.
Türkiye'de ilk defa bir dizi, Türkiye'nin kolektif ruhunun ve vicdanının tercümanı oluyor. Dizinin başarısı burada gizli. Diziyle ilgili çok söyleyeceklerim var; ama yerim bitti. Başta Pana Film'den Cüneyt Aysan, Raci Şaşmaz ve Bahadır Özdener olmak üzere, diziye emek veren ve ruh katan bütün arkadaşları kutluyorum.