Sistematik bir şekilde “Anadolu” hedef alınıyor.
Kuşatmayı delen, “Anadolu” Yeni Türkiye hedefine kilitlenmişken, mayınlar ardı ardına patlatılıyor. Profesyonelce dizilmişti zorlu yola mayınlar. Mayınları dizenler Oslo, Roboski, 7 Şubat, Gezi ve son küresel operasyondan tanıdık simalardı.
Yargıda da oldukça etkinlerdi.
28 Şubat davası, Balbay’ın serbest bırakılması, BDP’lilere uygulanan çifte standart, Danıştay’ın ‘Adli Kolluk’ kararı…
Kuşatma derinleştikçe niyetleri de anlaşıyor, güç zehirlenmesi içinde olanlar ellerindeki gücü yitirdikçe küresel Ergenekoncuların kontrolüne giriyor, Anadolu’nun emperyalizme karşı başlattığı ayaklanmayı içeriden bastırmaya çalışıyordu. Olmadı karşı bir kalkışma başlatarak, dirilişi engellemek için tüm argümanları ileri sürüyordu.
Önce İsrail’den ses yükseliyordu. Ardından Neo-Con medyası Anadolu’yu şaha kaldırmak isteyenleri hedef alıyordu. İsrail ve ABD medyasını İngiltere takip ediyor ve son hamle içimizdeki Danimarkalılardan geliyordu. Kaos çıkartmaya yönelik ne kadar materyal varsa kullanıyorlardı.
Bir havuz kurmuşlardı. İstihbarat havuzu. Yerli ve milli istihbarata, sivil hükümete ve Anadolu halkına karşı… İçeriden dışarından gelen istihbaratlar bu havuzda toplanıyor, dosyalanıyor, paketlenip servis ediliyordu. Yer yer kasetler ekleniyor, çirkinliğe görsellik katılarak operasyonlar yapılıyordu. Her yeri BBG evine döndürmüşlerdi. Sistem ileri teknoloji, yöntem ihanet ötesi… İhanet çemberinin içinde yer almayanlar vardı. Direnenler… Kendi havuzlarında bu kez bilgi toplamaya başladılar. Fişlemeler devreye girdi. Aynı BÇG gibi… Bürokratlar, akademisyenler ve hatta öğretmenler fişleniyordu. Yeni Türkiye ideali olan kim varsa engellenecekti. Önleri tıkanacaktı. Ancak sivil iktidar vardı. Söz dinlemiyor, Anadolu kalkışmasının öncülüğünü yapıyor hatta ateşten gömlek giyerek fitnenin üstüne üstüne gidiyordu. Uzlaşma tuzağına düşmeyecekti bu kez..
Kiminle uzlaşma?
Dost ve düşmanın birbirine karışmaya başladığı süreçte gözünü açmıştı Anadolu… Düşmanın kimliğini açık etmek öncülere kalmıştı. Ama öncülere gerek kalmadan fitne dört bir yanı sardı. Kamuflajı delinmişti ve gözümüzün önünde duruyordu. Hegemonyasını küresel fitne üzerine bina etmeye çalışan küresel emperyalizmin tetikçileri artık açıktan savaşıyordu. Çünkü şifre çözülmüş, açığa düşmüşlerdi. 28 Şubat sürecinde açılamayan kriptonun kayıp anahtarı 2013 yılında bulunmuştu. Anahtar öncünün elinde olduğundan en büyük hedef oydu. Tabi anahtarı ele geçirenler de tehdit altındaydı. Anahtara karşı Çözüm Sürecini baltalamak iyi bir denemeydi. Kardeşlik hukuku zedelenirse öncü de, sürecin mimarları yani anahtarı ele geçirenlerde kalmazdı. Ama anahtar yedeklendi ve millete sunuldu. Fitne çaresizce yeniden küresel ağabeylerine sığındı.
İlk işaret İsrail’den geldi. Siyonist Liberman, "İHH İsrail için büyük tehlikedir" dedi. Ve pası alan fitne dar alanda top çevirmeye başladı. Ele çoktan geçirilen muhabir de hazırdı. Üstelik ‘Radikal’ maskesi ile gizlenmeyi başarmıştı. Ve akşam vakti kirli bir kara propaganda. Yalan haber ve çirkin tuzak. İsrail’e bir kez Siyonist deme cesareti gösteremeyenler eş zamanlı sosyal medyadan saldırıyor, bir tır üzerinden iftira kampanyası yürütüyordu. Haber yalanlandığında ise buharlaşıp kayboluyorlardı.
Yine sığındıkları ağabeyleri onları boşa düşürmüştü. Ama yılmıyorlardı.
Ve yeni bir işaret geldi. Ekonomist Nouriel Roubini 2014 değerlendirme yazısında Türkiye'yi gelişmekte olan ülkeler içinde kırılgan ülkeler arasında gösterdi. Yani kürsel Ergenekonculara dedi ki; “Anadolu kalkışması ancak ekonomik darbe ile durdurulur.” Yeni hedef: Ekonomi. Tutmazsa SUİKAST…
www.twitter.com/aslandegirmenci
degirmenciaslan@gmail.com