KURBAN

xxx431

Kurban, bir dini ibadet olarak kent ve modernizm üzerinde sarsıcı etkisiyle ortaya çıkıyor. Kurban hakkında her bayramda bir çok izah getiriliyor ve hikmeti açıklanıyor. Bu açıklamalarda Allah’a karib olmak ve bu vesile ile Allah’ı birlemek özüne değiniliyor. Kurban ibadetinin sosyal dayanışma rolü öne çıkarılıyor. Ancak bir başka hususiyet var ki ondan da bahsetmeden geçilmemeli.

Kurban ibadeti modern toplumların mekan kutsallıkları ile çarpışmaktadır. Neticede eli bıçaklı onbinlerce insanın kitlesel anlamda kan akıtması ile günümüz kent algısının kabul etmekten imtina ettiği bir görüntü ortaya çıkıyor. Gündelik hayatında çoğunlukla etobur bir yiyecek kültürüne sahip insanlar her sene Hacc vaktinde bir sene boyunca yerken nerede ve nasıl boğazlandığı ile çok da ilgilenmedikleri hayvanları kendi elleriyle kesmekle imtihan ediliyorlar. Bu ibadet modern toplumlara öncelikle kebap, köfte, pide içinde sunulan yiyeceğin aslını gösteren bir işlev yükleniyor. Bu önemli, zira bu ibadetle Marks’ın yabancılaşma kavramı ile emtia-üretim ilişkilerindeki kopukluğa işaretinden daha köklü bir hatırlatma yapıyor. Bir yiyeceğe nasıl ulaşmak, bir hayvanın yiyecek haline dönüşmesinde ritüel hissiyatını kaybetmemek bilincini vermesi bakımından “Kurban” kent algısını dehşetle sartsmaktadır bence. Böylece “yiyeceğin” artık meta olmadığını göstermektedir. Kurban üzerine yazılanların işin bu yönü ile ilgi kurmaması üzücüdür.

Bir başka hususdan daha bahsetmek gerekiyor. Kurban, yine bu kent adamına “ölümün” hatırlatılması, ölümle ve ahirete geçmekle ilgili de bir kurbiyet kurulması bakımından önemli. Bu nedenle kurbanın bizatihi “Kurban veren” tarafından kesilmesi gerekiyor. İnsan tekbir getirerek elinin altındaki bir varlığın canını almakla imtihan edilirken, kendi varoluşunun sonlanacağı gerçeği ile de yalnız başına bırakılıyor. Bunun dehşet uyarıcı olduğunu itiraf etmek gerekiyor. Bu nedenle kurban ritüeline kısmen soğuk duranların kendi ölümleri ile ilgili olarak da “erteleme” fikrini canlı tuttuğu düşünülebilir. Kentin hızlı döngüsünden başka bir döngü olduğuna burada ve hali hazırda kesdiğimiz kurbanın Hacc’daki tavafla ilintilendirilmesi vesilesiyle ulaştırılıyoruz. Orada bir tavaf var ve burada da bir kurban. Bu kurban hayattan ölüme doğru ayrışmış ikiliği tevhid ediyor ve bizi dünyada bırakan, parçalayan algıdan asla döndürüyor. Adeta kurban ile gayb perdesini geçiyor ruh. Ahire varıyor.

Ancak bir husus daha var: kurbandan başka hiç bir şey toplumun kentin dışında bir geçim ve yaşam modeli ile gelişini bu derece belirleyici değildir. Modernlik, kendisi ile hiç bağdaşmayacak sosyal topluluklar ile bir şekilde ilişki kurmak bakımından kurban ile zorlanmaktadır. Bunu da dinin sosyal olanı belirlemesine borçluyuz. Kent düşüncesi kendi gelişimini asıl görerek yaşıyor ve kendinden daha ilkel saydığı pre-kapitalist sosyal topluluklara karşı tekebbür hissi ile davranıyor. Çoğu kent, kırsal hayatın içinde tutunan sosyal öbeklere küçümser bakıyor. İşte sadece İslam’ın getirdiği kurban ile kent dışı iktisadî yaşam biçimleri kente karşı korunmuş oluyor. Kentli adam kurban-Hacc vakti kendi içinde barındırmaktan imtina ettiği çobanlara muhtaç bırakılıyor. Bunu sağlayan da din oluyor. Aslında din bu kurban ritüeli üzerinden demek istiyor ki, “bu kentler her halde ve ihtimal ki yıkılacak; sen de bir gün ilkel dediğin ekonomik süreçlere döneceksin.” Bu nazarla bakıldığında kurban oldukça öğretici bir ibret haline dönüşüyor. Kurban kentli insanın canını sıkıyor. Bu nedenle kurban ile uğraşmak, eti ile, kanı ile, kemiklerin kırılması ile cebelleşmek zor geliyor insanlara. Parasını infak ile kurtulmak istiyor kentli. Oysa Allah venhar diyor. “Nahr”a, boğaz çukuru deniyor. “Venhar” kelimesi “elini boğazına götür” ya da “boğazla, kes” anlamına geliyor. Tekbir al, namaz kıl, boğazla. Kent boynunu uzatıyor.