Yahudilerin tarihi Yakup aleyhisselam’la başlar. Yakub aleyhisselam Kenan illerinde (Filistin) doğdu, yaşadı. Dört hanımından on iki oğlu oldu. Yusuf aleyhisselam ve Bünyamin, Rahil isimli hanımından doğdu.
Meşhur Yusuf aleyhisselam kıssası ile beraber Yakub'un çocukları Mısır'a taşınmış oldu. Yusuf aleyhisselamın vefatından sonra, Mısır'da ikamet eden İsrailoğulları'nın hayatı değişti. Mısır'ın saygın şahsiyetleri iken, Firavun'ların zulmüne maruz kaldılar. Ezildiler, horlandılar.
Allah’u Teâlâ, Yakub aleyhisselamın dördüncü dereceden torunları olan Musa ve Harun aleyhimesselamı onlara peygamber olarak gönderdi. Mucizeler desteğinde Allah'a imana davet ettiler. Firavun imana yanaşmadı. Allah Teâlâ, Musa aleyhisselama kavmini Mısır'dan çıkarmasını emretti. O da kavmi olan İsrailoğullarnı alıp Mısır'dan çıktı, Sina'ya vardı. Firavun onları izledi. Musa aleyhisselam kavmi ile beraber denizden geçti. Firavun denize daldı, ordusuyla beraber boğuldu.
İsrailoğulları, Mısır'da ikinci sınıf köle muamelesi görüyorlardı. Büyük bir mucize ile kölelikten kurtuldular. Babaları Yakub aleyhisselamdan gördükleri terbiye ve akideleri bozuldu. Kimlik kaybına uğradılar. Musa aleyhisselam onları büyük bir mucize ile o ezilmişlikten kurtardığı halde teşekkür etmeye yanaşmadıkları gibi ona Firavun'un eziyetine benzer eziyetler ettiler.
Önlerinde boğulan Firavun'un ölümünden şüphe ettiler. Firavun öyle sinmişti ki içlerine, onun ölüsünü görmek bile onları inandırmadı.
Denizden karşıya geçtiklerinde, orada puta tapınan bir kavim gördüler. Birkaç saat önce büyük bir mucizeyi gözleriyle gören insanlar onlar değilmiş gibi Musa aleyhisselamdan kendileri için tapınılacak bir put istediler. (Bkz. A'raf suresi, 138.ayeti)
Sina'ya geçtiklerinde susadılar, ileri geri konuşup Musa aleyhisselamdan su bulmasını istediler. Allah’u Teâlâ Musa aleyhisselama asasını yere vurmasını emretti. Yerden on iki pınar fışkırdı. Her kabileye bir pınar düştü. (Bkz. Bakara suresi 60.ayeti) Suya kanınca bu sefer acıktıklarını söylediler. Allah’u Teâlâ onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdi. (Bkz. Tâhâ suresi, 80.ayeti) Kudret helvası ağaçlara iniyor, onlar da gidip onu yiyorlardı. Karınları doyunca gölgelenecek bir yer istediler. Çölde bunaldılar. Allah’u Teâlâ bulutlar gönderip onları gölgeledi. (Bkz. Bakara suresi, 57.ayeti)
İş, bu büyük mucizeleri onlara ardı ardına yaşatan Rablerine kulluğa, O'na hamd etmeye gelince, Firavunlardan kaptıkları inatları, çirkeflikleri öne çıktı.
Musa aleyhisselamdan iman edebilmeleri için Allah'ı onlara açıkça göstermesini istediler. "Hani bir de 'Ey Musa, biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana iman etmeyiz!' demiştiniz ve gözünüz göre göre sizi yıldırım çarpmıştı. Sonra da ölümünüzün ardından, şükredin diye sizi tekrar diriltmiştik." (Bakara suresi, 55-56.ayetleri) "Kitap ehli senden, onlara gökten kitap indirmeni istiyor. Onlar bundan daha büyüğünü Musa'dan istemiş, 'Bize Allah'ı açıkça göster.' demişlerdi de bu zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Sonra onlar kendilerine apaçık deliller geldiği halde buzağıyı ilah edinmişlerdi." (Nisa suresi, 153.ayeti)
Bu kadar açık mucizelere, uyarılara rağmen, Musa aleyhisselam Tur-i Sina'da Rabbinin emrine icabet ederek,ilahi vahyi almaya gittiğinde, Mısır'da alıştıkları hastalıklarına geri döndüler. Bir buzağı icat edip ona taptılar. Bu büyük günahlarına rağmen onları Allah’u Teâlâ onları bir kere daha affetti.
Musa aleyhisselamın getirdiği Tevrat'ı kabul etmediler. Bunun üzerine bir dağ gölgelik gibi üzerlerine kaldırıldı. Koktular iman ettiler. (Bkz. A'raf suresi, 171.ayeti)
Ama onlar ne şükrettiler ne de kulluk ettiler. Sürekli peygamberlerine itiraz ettiler. Tembellik birinci simgeleri oldu. Beğenmezlik, nankörlük, sebatsızlık İsrailoğulları anlamına gelmeye başladı. "Bir de demiştiniz ki: 'Ey Musa, tek çeşit yemeğe katlanamıyoruz. Rabbine bizim için dua et de, yerin bitirdiklerinden bize sebze, salatalık, sarımsak, mercimek, soğan türü şeyler çıkarsın.'
Musa ise dedi ki: 'Değerli olan şeyi âdi olan şeylerle mi değiştirmek istiyorsunuz?' Öyleyse şehre inin; orada istedikleriniz olur.' Böylece onların üzerine bir alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu. Bunun nedeni de Allah'ın ayetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleriydi. Çünkü isyan etmişlerdi ve hadlerini aşıp duruyorlardı." (Bakara suresi, 61.ayeti)
Allah Teâlâ onlara mukaddes topraklara girmelerini emretti. Girmeleri halinde onlara zafer vaat etti. Musa aleyhisselam onlara bu emri iletti. İsyan edici bir cevap verdiler. Oradaki insanların gücünün üstün olduğunu bahane ederek tembellik ettiler; bulundukları yerden ayrılmak istemediler. 'Sen ve Rabbin gidin savaşın, biz oturalım!' gibi sefih bir ifade kullandılar. Allah Teâlâ onları Sina çölüne kırk yıl hapsetti. Çölde bocalayıp kaldılar. Bir tür Açıkhava hapishanesinde kaldılar. Onların bu durumunu Maide suresinin 20-26.ayetlerinden okuyalım:
"Hani Musa kavmine demişti ki:
'Ey kavmim! Aranızdan peygamberler göndermekle, sizi hükümran kılmakla ve dünyada kimseye vermediğini size vermekle Allah'ın size lütfettiği nimeti hatırlayın.
Ey kavmim! Allah'ın size emrettiği mukaddes topraklara girin. Sakın dönüp kaçmayın; sonra perişan olursunuz.'
Dediler ki: 'Ey Musa! Orada zorba bir topluluk var. Onlar çıkmadan biz oraya girmeyiz. Ne zaman çıkarlarsa biz de o zaman gireriz.'
Allah'tan korkanlardan, O'nun nimetine ermiş iki adam dedi ki: 'Onların üzerine kapıdan girin. Siz oraya girdiniz mi onları yendiniz demektir. Mümin iseniz yalnız Allah'a tevekkül edin.'
Onlar yine dediler ki: 'Ey Musa! Onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Sen ve Rabbin gidip onlarla savaşın; biz burada oturacağız.'
Musa dedi ki: 'Ya Rabbi! Kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Benimle fasıklar topluluğu arasında Sen hükmünü ver.'
Allah buyurdu ki: Mukaddes topraklar onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşsınlar; sen o fasıklar topluluğu için tasalanma!"
Bu kadar mucizevi iyilik ve yardımdan sonra Allah ve peygambere isyan eden nankörlük eden İsrail oğullarının kendi soyundan olmayan insanları kendilerine hizmet için yaratılmış köleler olarak görmeleri, aşağılamaları şaşılmaması gereken bir durum olması gerek kanımca.
Zira Yahudilerin , Allah ve Peygamberden sonra en çok yardım ve iyiliği Türklerden gördüklerine tarih belgelerle şahitlik etmektedir.
Ünlü tarihçi Bernard Lewis, bir eserinde, Avrupa’da baskı görüp kovulan Yahudilere Osmanlı’nın kucak açtığına dikkati çekiyor. Lewis, Osmanlı’nın, kovulan ve baskı gören Yahudileri her zaman kabul ettiğini, hatta baskılardan kurtulmaları için Osmanlı topraklarına çağrıldıklarını ifade ediyor. 1490′lı yıllarda İspanya ve Portekiz’den kovulan Yahudileri Sultan Beyazıt, yağlı kazıklardan kurtarmış ve kutsal topraklarımızda bir misafir gibi ağırlamıştı…
İkinci Dünya Savaşı sırasında zulme uğrayan onbinlerce insan yine Türkiye’ye sığınıyor. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden 10 bini aşkın insanın, öldürülme ve eziyet görme korkusuyla kendilerini güvencede hissedebilecekleri tek ülke olan Türkiye’ye geldikleri biliniyor. Bunların çoğu da Yahudi idi.
Dünya üzerinde tek hoşgörüyle karşılandıkları yer Türk toprakları olmuş ve Yahudiler de bunun karşılığı olarak bizlere ihaneti reva görmüşler, birinci dünya savaşında İngilizlerin yanında yer alarak Çanakkale’de düşman güçlere, her türlü yardım ve yataklığı yapmışlardır.
Özetle; yukarıdan itibaren anlatmaya çalıştığımız husus; Yahudilerin Allah’u Teala’nın ve O’nun peygamberlerinin ortaya koyduğu mucizelere varan yardım, ikram ve lütfuna karşı karakter haline getirip sergiledikleri nankörlük, isyan,hadlerini aşma, aşağılama, inat ve çirkefliklerini bugün de tarihte kendilerine en hoşgörülü yaklaşımı ortaya koyan ve kucak açan Türk Milletine de sergilemeleridir.