20 Mart’ta yaklaşık 30 kişilik mensubuyla ABD’nin Florida Eyaletinin Gainesville Kasabasında Dünya Sosyal Yardımlaşma İçin Yardım Merkezi adlı bir kilisede Terry Jones ve bir diğer rahip Wayne Sapp daha önce baskılar sonucu vazgeçtikleri Kur’an yakma densizliğini gerçekleştirdiler. Bu utanç verici olay dünyanın gündemine Afganlıların BM yetkili ve tesislerine saldırmalarıyla girdi. Bu olaydan Afganlıların nasıl haberdar edildikleri de ayrı bir konu...
Amerika’da yapılan Kur’an yakma küstahlığını ne din, ne insanlık, ne ahlak ne de “özgürlük” düşüncesi kabul edebilir. Özgürlük asla başkalarının kutsallarına hakaret ve küfre cevaz verir şekilde yorumlanamaz.
Bu densizliği her ne kadar Başkan Obama “aşırı hoşgörüsüzlük ve bağnazlık” ve Dışişleri Bakanı Clinton “saygısızca ve utanç verici” ifadeler kullanarak kınasalar da Afganistan’daki koalisyon güçlerinin Amerikalı Generali David Petraeus ve Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates de “Amerikan askerlerine zarar geleceği” endişelerini dile getirmişlerdir. Demek ki bazı devlet adamları için Kutsal’a hakaretten ziyade “askerleri” birinci derecede önemli görülmektedir.
Amerikan komuoyunun bu bağnazlığa tepkisi de var; ancak bu sesin çok cılız kaldığını ifade etmek gerekir. Her hangi bir insan hakkı söz konusu olduğunda; örneğin İran’lı bayan yazarın hapse atılması gibi her kesim ve gazeteden tepki bulan bu hareket, böylesi çirkin bir davranışı ancak Afganistan’da Amerikan askerleri öldükten sonra haber yapmaktadır. Halbuki olayın vukubulduğu tarih 20 Mart’tır.
Bu çirkin hadisenin keresteci kahramanı papaz Jones, anlaşılan yeteri kadar uyarılmadığı için ABC kanalına verdiği demecinde; “olanlardan üzgünüz ancak bu bile İslam’ın içinde radikalizm unsurlarının bir kanıtıdır. Müslümanlar Hristiyanlara eziyet edip öldürüyorlar” derken bir pişkinlik, cahillik ve vurdumduymazlık örneği de gösterebilmektedir. O’na göre Kur’an yakmak da bir özgürlük ve İslam buna izin vermeyecek kadar özgürlük kısıtlayıcısı bir din.
Halbuki bu İslam Dini, inancı ne olursa olsun hiç bir kimseye ve hiç kimsenin kutsallarına dil uzatmamayı inananlarına tavsiye eden, üstelik keresteci Papaz’ın inandığı Tanrı’nın oğlunu Peygamber olarak ve Kitabını (İncil) temel inancı kabul edip, bunları da kendi kutsalı sayan bir dindir.
Bir şeyi yakma eyleminin arkasındaki sosyal ve psikolojik sebepler iyi anlaşılmalıdır. Yakma eylemi ortadan kaldırmanın bir çeşit dışavurumundan ibarettin. Tarihten beri İslam’ın kutsallarına hiç bir zaman doğru gözle bakmayan Batı dünyası kimi zaman; İngiliz Krallığının Hindistan’daki görevlilerinden ve daha sonra Edinburgh Üniversitesi Rektörü olan William Muir’in Peygamberimize ağır hakaretler etmesi ve hatta O’na “piskopat” yakıştırması yapması sonucu Hindistan müslümanlarının büyük tepkisine neden olarak ortaya çıkmakta;
Kimi zaman da en büyük Hristiyan dini otorite Papa 16.Benediktus’un Bizans imparatoru Manuel II.Paleologus’tan naklen “Muhammed sadece şer ve gayri insani şeyler getirdi. Muhammed’in tebliğ ettiği inancın kılıç zoruyla yayılmasını emretmesi bunlardan biri” iddiasını aktardıktan sonra “şiddet Tanrı’nın ve insanın tabiatına aykırıdır” yorumuyla da islam’ı şiddetle özdeşleştirip ve bir manada da terörizmle İslam’ı bağdaştırıcı yaklaşımında bu “yok etme” veya “gözden düşürüp kendi inananlarında direnç noktaları oluşturma” düşüncesinin izlerinde görmek mümkündür.
Bu terbiyesizliğin arkasında, dünyada en hızlı yayılan dinin (Amerika’da dahil) onca psikolojik harekete, müslümanların siyasi, ekonomik ve teknolojik zayıflık ve güçsüzlüğüne, temsilde yeterli imkana sahip olmamasına rağmen İslam oluşu birinci etken olarak görülmektedir.
Bu olaylardan da görüldüğü üzere, kendilerini hala tarih ve medeniyetin merkezindeki yegane aktör olarak görmek isteyen Avrupa ve Amerika’nın “başkalarına” yönelik barışçıl ve kuşatıcı bir tasavvur geliştirmeleri kolay olmayacaktır. Zira bu trajik olayı Amerikan istihbarat teşkilatlarının bilmemesi düşünülemez, birinci teşebbüsü durduran dikkatli tutum acaba şimdi bir taraftan Suriye, Yemen ve Libya’daki iç çatışmalar, diğer taraftan Japonya depreminin sonuçlarıyla meşgül olan dünyanın gözünden bu olayın kaçacağını düşünerek Müslümanların “sinir uçlarını” bir de böyle mi test etmek istediler ?
“Sinir uçlarına” dokunulan Müslümanların doğru tepkilerle olaya müdahil olmaları anlaşılabilir bir şeydir. Ancak konulan tepkilerin de, karşı tarafın amacına hizmet etmemesi gerekmektedir. Bugün bu olay karşısında iç sıkıntısı yaşayanların internet ve sosyal paylaşım sitelerinde Müslüman’a yakışır edep ve terbiyeyle, seslerini Amerikan devletinin yetkililerine, Vatikan’a, İKT’ye ve ülkemizin Dışişleri Bakanlığına bildirmeleri en uygun tepki verme yolu olarak görünmektedir.