İstanbul’da dinleyici olarak katıldığım bir panelde, Türkiye’nin önde gelen iktisadçılarının ekonomik krizin nedenleri ve krizden çıkış yollarıyla ilgili görüşlerini dinledim. Doğrusunu isterseniz, büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Çok değerli İktisad Fakültesi hocalarının krizden çıkış reçeteleri, krizi çıkaranların varmak istedikleri yerle büyük bir paralellik gösteriyordu. Oysaki toplantının düzenleniş gayesi, krizin arkaplanını görebilmekti. Değerli Dünyada krizin çözümünü; yeni bir dünya merkez bankası oluşturmak ve yeni bir para birimi (muhtemel ki bu yeni Amerikan Doları olacak) basmakta gören hocalarımızın, Türkiye için önerileri ise herkesin tahmin edebileceği kalıpların dışına çıkmıyordu: IMF ile sağlam bir anlaşma yapmak, gerekirse daha çok para basmak, doları 2 liranın üstüne çıkarmak, enflasyonun yükselmesine müsaade etmek, birkaç tane bankanın batışını seyretmek vb.
Döndüm Ankara’ya geldim… Kendi öğrencilerimden ekonomik krizi analiz etmelerini istedim. Ekonomik kriz karşısında birey olarak yapmamız gerekenler nelerdir? Sorusuna öyle güzel cevaplar geldi ki Türkiye’nin geleceğine ilişkin umutlarım arttı. Bu umutla, gençlerimizin ekonomik krizle ilgili düşüncelerini sizlerle paylaşmak istedim. İşte genç bakışlardan ekonomik krizle ilgili pasajlar:
Dünya kapitalist sistemin artık kendi kendini çürütmesiyle büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya kaldık. Birçok köklü şirket batıyor, borsalardaki düşüş devam ediyor. Kriz Türkiye’yi teğet geçmedi, şimdi farkında değiliz ama ülkemizi derinden derine yaralıyor. Biz bu durumda bile elimizden geleni yapmıyoruz, aşırı harcamalarla kendi kuyumuzu kazıyoruz. Kredi kartı bedava, anlayışıyla ay sonuna kadar harcıyoruz. Çoğunlukla yabancı ürünleri tercih ediyoruz, yerli malına üvey evlat muamelesi yapıyoruz.
***
İlk olarak Amerika’da ortaya çıkan ve etkisini yavaş yavaş tüm dünyada göstermeye başlayan küresel ekonomik krizin, Türkiye’yi etkilemediğini söylemek zor. Son birkaç aydır, gazetelerde, televizyonlarda devlet politikası olarak yapmamız gerekenler anlatılıyor. Peki ya biz, kişisel olarak krize karşı nasıl önlemler almalıyız. Derya Teyze, okula giden küçük Filiz, Bakkal Cihan Amca… herkesin kendine göre alabileceği küçük ama önemli tedbirler mutlaka var aslında. En basitinden bozuk muslukları tamir ederek işe başlayabiliriz. Gereksiz harcamaları kısarak, gelir dağılımındaki büyük orantısızlığı ortadan kaldırabiliriz. Hani o yıllarca söylenen “İşin bittiyse kapat!..” sözü var ya, inanın bu bile büyük katkı sağlayabilir. İnsanın ekonomik kriz vb zorlayıcı etkenlerden kurtulması, sadece kendi elinde.
***
Bizler öğrenciyiz ve anne-babamızın bize verdiği harçlıklarla karnımızı doyuruyoruz. Bu nedenle paramızın kıymetini bilmiyoruz. Paramızı, kendi kazandığımızı harcıyormuş gibi harcamalıyız. Öğle yemeklerinde abur cubur yerine daha sağlıklı ve ekonomik yiyecekler yemeliyiz. Fazladan bir t-şort alacağımıza, zorunlu ihtiyaçlarımızı karşılamalıyız. Evde, boş vakitlerimizde, saatlerce bilgisayar başında pinekleyerek ya da televizyon başında uyuyarak elektrik faturasını kabartmamalıyız.
***
Ülkemizde gerçek anlamda bir kriz yoktur. Yabancı ülkelerin bankalarının batmasıyla, ülkemiz insanlarının kendi bankalarına da aynı sonuç doğacağını düşünmektedir. Bu yüzden paralarını ceplerinde ve yastık altlarında saklıyorlar. Büyük şirketlerin ve özellikle bireylerin paralarını ellerinde tutmaları, piyasadaki para akışını durdurmuştur ve bu da krize neden olmuştur. Öte yandan, bu dönemde parasını iyi kullanmayı bilenler aşırı derecede kar etmişlerdir. Krizden etkilenmemek istiyorsak ve tam anlamıyla kendi kendimizi krize sokmak istemiyorsak paramızı gerektiği yerlerde kullanmalıyız. Tabiri caizse, yastığın altındaki altınları yerinden kıpırdatmalıyız.
***
Birey olarak bankaların düşük faizli kredilerine aldanmamak gerekir. Bankalar, düşük faizli kredi diyerek insanları kredi çekmeye yönlendiriyorlar ve insanları uzun vadeli borçlandırıyorlar. Bu da ülkenin borcunu arttırıyor. Ülkemizin dış borçları olduğu için dış devletlerin üzerimizde baskı kurmaya çalışıyorlar.
Kriz söyleviyle, psikolojik mücadele gerekir. Toplum ve bireyler olarak, psikolojik açıdan rahat olup ona göre davranırsak, ekonomik krizi çok az sıyrıklarla atlatabiliriz.
***
Öncelikle “krizdeyiz” psikolojisinden çıkmak gerekiyor. Tamam, krizde olsak bile bu kadar abartmaya gerek yok. Her konuda önce psikolojimizi ayarlamalıyız. Daha sonra, bankaların kredi konusuna el atmalıyız. Bankaların, ödeme imkanı olmayanlara da düşük faiz adı altında, kredi vermesi doğru değil. İnsanımız da bu konuda bilinçsiz. Kredi alıyoruz, kredi kartı kullanıyoruz, harcamalarımızı abartıyoruz. Sonra da doğal olarak krizle karşı karşıya kalıyoruz. Bu noktada işin önemli bir bölümü, bireye kalıyor. Bireyler abartmaz, ayağını yorganına göre uzatırsa, kriz diye bir şey olmaz.
***
Ekonomik kriz dünyanın her ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de boy gösterdi. Yoksulun evine yemek zor giriyordu, artık ekmek zor giriyor. Keşke denildiği gibi teğet geçseydi. Kriz herkesi vurdu demiyorum ama bazı kesimleri ciddi şekilde etkiledi. İnsanlar krizden az zararla kurtulmak için tasarruf yapmalı, diyor uzmanlar. Yoksul, zaten iki ekmek yerine bir ekmek yiyor, daha neyin tasarrufunu yapsın. İşsizlik yüzde 13’ü geçti, hele bir de gerçekten kriz vursaydı, yüzde 40’ı bulurdu. Bence tasarrufla insanlar krizden kurtulamazlar. Toplumun büyük bir kesimi yokluğu öğrendi, tutumluluğu öğrendi, birlik beraberliği öğrendi. Keşke kriz olmasaydı da bunları başka yerlerden öğrenselerdi.
***
Görüşler uzayıp gidiyor. Şimdilik burada keselim ve buraya yazamadığımız diğer görüşlerle birlikte, ekonomik krizin sosyo-psikolojik analizini bir sonraki yazımıza bırakalım.