Bankalar tam olarak niye suçlu?
İşte bu insanlara, yani verilmeyecek insanlara da verdiler. Bankaları da bir yerde ben aracı olarak görüyorum. Geçmişte devlet ekonomi durgunluğa girecek diye tasalandı. özellikle de 11 eylül den sonra. Ayrıca 2002’de bir sürü büyük şirket battı. Enron gibi, WORLDCOM gibi, TYCO gibi... Bunlar batınca halkın harcamamasından korktular. Çıkıp seyahat etmemesinden, elbise almamasından, gezmemesinden, Christmas partisini yapmamasından ürktüler. Çünkü Amerikan ekonomisinin %70’i tüketime dayalı. Bundan korkunca Merkez Bankası bankalara para enjekte etti. Bankalar da bunu dağıttılar. Önceden dağıtmadığı insanlara dağıttılar. Bankalar devletten habersiz hiçbir şey yapamazlar. devletten işaret aldılar bir yerde. Herkes bu oyuna zevkle katıldı. Bir ara Citibank genel müdürü, Chuck Prince şöyle dedi, “Herkes dans ederken sen oturamazsın.”
Bankalar oyuna mı geldi yani?
Aslında olay çok yönlü. Mesela bankaların üzerinde aşırı kar yapma baskısı var. Çünkü hissedarları hep kar istiyor. Bir de bankalarda saadet zincirinin devam edeceği yanılsaması oldu. Yani insanlar ikinci evlerini alıyorlar, üçüncü evlerini alıyorlar. Merkez bankası bir kere ucuz kredi süresini çok uzun tuttu. Musluğu uzun süre açık bıraktı. Saadet devri ya da lale devri uzun sürdü. Bir partiyi çok uzatırsan sonunda başına bir iş gelir.
Şu an geldiğim noktayı söyleyeyim ben sana. Suçluyu ararken, “Nerede duracağım, sistemin başı kim?” diye düşünürken, Merkez bankasının başında bulunan kişi bundan sorumlu gibi geldi bana. Çünkü merkez bankaları artık bağımsız. Politikacıların esiri değiller. Ayırdılar artık. Ama yine ne olursa olsun arkada bir devletin telkini var. Merkez bankası başı suçlu diye düşünmüştüm, ama şu an merkez bankasının başı bana sadrazam gibi geliyor. Padişah kimdi? Bush. Yani şu an geldiğim nokta itibariyle Amerikan devletinin veya ekonomisinin başındaki insan, icranın başındaki insan şu anki yönetim ve şu anki yönetimin başında da kim var? Bush. Bir sürü sıkıntılara sebep oldu. Bir çok yerde savaşlara girişti. Ucu açık olan maceralara girişti. Birden dünyanın çehresi değişti. Orada yaptığı yanlışlar gibi, burada da yanlış yaptı.
1929 buhranından sonra, o kasırgadan sonra Naziler iktidara gelme şansı buldu. Dikkat edin büyük bir krizden sonra. Almanya hijack edildi, yani “korsanların” eline geçti. Yani biraz iddialı bir şey olacak ama, ben Amerikan yönetiminin ya da devletinin aynı o Nazilerin durumunda olduğu gibi, “hijack” edildiğini düşünüyorum. Bush hükümetinin Amerika’yı yansıtmadığını düşünüyorum. Yani marjinal bir grubun Amerika’daki siyasetin bir takım çarpıklıklarıni kullanarak başa geçtiğini düşünüyorum. Irakta bir takım yanlışlıklar var, ekonomide de yanlışlıklar oldu.
Bir balon şişiyor, bu balon patlayacak herkes biliyor, ama şimdi patlamasın diye dua ediyor. Hep ileri atma güdüsü. Burada amaç şu, ekonomi durmasın, ekonomim yavaşlamasın, dünyadaki projemi engellemesin, bu yüzden insanlara “ha bire harcayın!” telkini veriliyor. Bankaları bu iş için sevk ettiler. Hani bir yerde insanlar burada kurban oldu. Hatta bankaların verdiği paralar yetmez, insanlar yine evlerine kapanırlar diye Amerika’daki her aileye hazineden çek gönderdiler. Burada siyasetin ekonomiye etkisi var. Siyasi gücü elinde bulunduran otoritelerin, bürokratik otoritelerin olumsuz bir etkisi var. Halk burada sadece bir edilgen. Halk kredi alsa bile, harcamaz diye evlerine çek gönderiyorlar. Çocuk başına mesela 900 dolar.
Bankalar ve devleti yönetenler suçlu, peki diğerleri?
Tamam bir yerde devlet halkı buna alet ediyor, ama diğer taraftan da halkta demek ki, bu meyil varmış. Finansal cehalet dediğimiz olay! Biri sana nedensiz para veriyor... Yolda sana her para verenden almak zorunda mısın? Hatta o parayı kat kat geri vereceğini düşünerek, hani hibe edilse anlarım. Hibe etmiyor o parayı. Sen bu parayı şu an al, kullan, ama bana faiziyle geri öde. Bir sürü boyutu var. Bunu denetleyenler denetlemedi. Konfüçyüs diyor ki, “Eğer bir kral dürüst olursa, tebası dürüst olmamaya cesaret edebilir mi?”
Yani bizdeki deyimle balık baştan kokar.
Aynen öyle oldu. Yukarısı hani çok ileriyi düşünmeden, şimdiyi kurtarmak için işaret verince oldu bütün bunlar. Bütün ekonomi birimleri de bu plana göre oynadı. Yani halkın bu meylini biliyorlar. Tüketime meylini biliyorlar. Üzerinden politika yaptılar. Cehalet sadece halkta değil. Aslında bu da “bilinçli cehalet”. Halkın tüketime meyilli olduğunu bilmen gerekiyor, bankaların kar hırsıyla dolu olduğunu bilmen gerekiyor. Hani ben yönetimin de cahil olduğunu düşünüyorum, ama bu “bilgili cahil” gibi.
Bu sıralar güzel bir cümle duyuyorum ben, tam bunu tarif ediyor, “Şimdinin geleceğe tahakkümü”. Herkes mutluluğu şimdi istiyor. İlerde bedelini kat be kat ödeyecek olsa bile. Sabırsız, aceleci, güncel, magazinel bir toplum. Uzun dönemi, sabrı, kanaati öne geçirmeyen bir toplum. Bu ‘açgözlülükle’ hızla bütün dünyayı hoyrat bir biçimde yiyip bitiriyoruz. Tüketiyoruz. Kimin hakkını yiyoruz biliyor musun? Çocuklarımızın, torunlarımızın, sonraki nesillerin. Hani sanki, benden sonrası tufan anlayışı... Insanın tabiatı değişti!
Devam edecek...
PROF. İHSAN IŞIK*, TOBB Dünya Türk İş Konseyi Amerika Yönetim Kurulu Üyesi; Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) Başkanı
[Söyleşi: Meryem Tortuk - Genç Yaklaşım]