Halen resmi hüviyetine rağmen, kâğıt para fiili olarak yaygın kullanıma sahip değil. Zira plastik para olarak da ifade edilen kredi kartlarının sağladığı güvenlik fiziki paranın kullanımını sürekli azaltmıştır. Ancak bu azalma fiili durumla ilgili olup, kişilerin kredi kartı ile de olsa yaptığı alış-verişler hesaplarından çekilmektedir. Bu paraların aktarımı da ‘hesabi’ olup, bankalar talep edilmesi halinde fiziki para verebilmektedir. Ancak faiz ve kaydi para nedeniyle bankaların hiç birisinde hesabi para kadar fiziki para bulunmamaktadır. Bu yüzden de bu tür işlemler devletlerin gözetimi ve garantisi altındadır. Dijital para bu bakımdan ayrılmakta olup, bu paralar için birden fazla kullanım söz konusu değildir.
Günümüzde teknolojik altyapı ve bu teknolojilerin uluslararası iş birliği ile birbirleriyle uyumlu hale getirilmesi öylesine ileri bir seviyeye yükseldi ki; kimi firmalar dünya nüfusunun yarısına ulaşabilmektedir. Örneğin Whatsapp’ı da bünyesinde barındıran facebook dünyada dört milyar insana ulaşabilmektedir. Konu bu bakımdan ele alındığında hiçbir devletin böyle bir oluşumu gözardı etmesi söz konusu olamaz. Kripto para konusundaki politikalar da öyle… Bir başka deyişle politika devlet tarafından değil, bu devasa şirketler tarafından geliştirilmektedir. Zira oyunun kurallarını bu devasa işletmeler belirlemekte ve onlara rağmen ayakta kalmak mümkün olamamaktadır. Örneğin dünyada telefonlardaki yazılım fiilen iki firmanın elindedir; Google (Android) ve Apple (IOS). Milyarlarca cep telefonu kullanıcısı bu iki yazılımdan birisini seçmek zorundadır. Bunun adı piyasa tekelidir. İktisadi olarak da oligopol olarak isimlendirilir. Devlet tekeliyle aynı değilse de piyasa tekelinin uzun vadeli etkisinin negatif olduğuna dair iktisatçılar arasında fazla bir ihtilaf yoktur. Ayrıca bu kadar güçlü şirketlerle politikacılar arasında herhangi bir ilişkinin olmadığını sürmek fevkalade güçtür. Arlarındaki ilişki doğal olarak birbirini beslemektedir ve bu ilişki toplumun geleceğini tehdit eden politik yozlaşma anlamına gelmektedir.
Konu kısmen vergi cennetlerine de benziyor. Esasen bankacılık (off-shore bankacılığı) üzerine iş yapan vergi cennetleri başta vergi avantajı olmak üzere sahip oldukları cazip imkanlar, sağladıkları altyapı ve güven ile, elbette şeffaflıktan ve ana karalardan uzak olmaları gibi nedenlerle; bilinmeyen ölçüde yüksek miktarda fonlar bu bölgelerde-ülkelerde toplanmaktadır. O minicik devletçiklerin dünyanın parasını toplamaları büyük devletlerin bilgisi dışında olamaz elbette...
Şimdilerde iki trilyon dolara dayanan kripto/dijital hesaplar devletlere rağmen var olamazlar. Bir yandan bu büyük şirketlerin siyaset üzerinde oluşturduğu baskı, bir yandan da bu devletlerin yeni sistemin avantajlarından yararlanma güdüsü, başıboşmuş gibi gözüken bu işletmeleri kurala bağlamayı gerektirecektir. Nitekim vergi cennetleri bakımından da benzer süreç yaşanmış, bir aşamada OECD, Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği gibi kurumlar çeşitli sınırlayıcı tedbirler getirmiştir.
Nitekim öyle de olmuş, dijital hesapların yaygınlaşması devletleri harekete geçirmiştir. Bunun nedeni inisiyatifi kaybetmeme düşüncesidir. Bu hesap biriminin bir bütün olarak yasaklanamayacağı ortadadır. Bu durumda devletler bu piyasaları kontrolü altına almayı ve istemektedir. Bunu Türkiye’nin 1990’lardaki özel televizyon ve radyo yayınlarına benzetebiliriz. Nitekim kontrolsüz biçimde artan bu radyo ve televizyonların varlığını reddedemeyen hükümetler bunları denetleme adına hukuki çerçeveyi oluşturmuş ve çeşitli yükümlülükler getirmiştir. Elbette dijital/kripto hesaplar çok daha devasa ve uluslararası bir konu olup, şekillenmesi zaman alacaktır. İlerleyen zamanlarda muhtemelen bugünkü devlet paralarının yerini alacak ve her birinin güvenilirliği ve değeri şimdiki devlet paraları gibi birbirinden farklı olacaktır.
Böyle global bir projede hiçbir ülkenin dışarıda kalabileceği düşünülmemektedir. Zira ekonomilerde asıl olan ağırlık merkezini oluşturmaktır. Günümüzde bu ağırlık merkezi önemli ölçüde kapitalizmde olup, mevzubahis ürün de kapitalizmin yeni bir enstrümanıdır. Nasıl hiçbir ülke bankacılık sisteminin dışında kalamıyorsa, bu alanda da her ülke kendi politikasını belirleme ihtiyacı hissedecektir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da konu ile ilgilenmekte olup altyapı çalışmalarına başlamıştır. İlk defa 2013’te resmi kayıtlara giren bu hesaplara 2019’da yürürlüğe giren 11. Kalkınma Planında da temas edilmiştir.
Konu bir bakıma borsaya da benzetilebilir. Zira borsa spekülasyona açık bir alandır. Çok büyük alım ve satım yapabilecek firmalar borsanın yönünü çizebilmektedir. Dijital paranın henüz kontrol altına alınmamış olduğu düşünülürse, böyle bir ihtimalin güçlü varlığını gözardı etmemek gerekir. Diğer bir deyişle, vurgun denebilecek gelirlerin elde edilmesi mümkünken, tersi de ihtimal dahilindedir. Çünkü büyük oyuncular spekülatif manipülasyonlarla piyasalar üzerinde oynayabilmektedir. Bu anlamda kumara da benzetilebilir. Zira kumarda da bu türden kazançlar vardır ama neticede kazanan oyun kurucular olmaktadır. Bir başka deyişle yüksek getirisi yanında yüksek kayıp riski de vardır. (devam edecek)