BİR Türkiyeli olarak şöyle nâdir bir özelliğim vardır: Müslümanım ve Müslümanları olumlu şekilde tenkit ederim, islamî kesim içinde özeleştiri yaparım. Hattâ, olumlu olmak tarafını gözden ırak tutmamak şartıyla bazen bu tenkitlerim çok sert olur. Din kardeşlerimi uyarmayı bir vazife bilirim. Bu olumlu tenkit ve uyarıları yaparken de nefsimi temize çıkartmam, kendime pâye vermem.
Mazlum ve mağdur Gazze'ye yardım götüren gemilere Siyonist ordusunun saldırması ve hiç lüzumu yok iken kan dökülmesi, adam öldürülmesi konusunda ülkemizde ve dünyada çeşitli değerlendirmeler var. Üçünü sayayım:
Birincisi: İsrail haksızdır, saldırı uluslararası sularda yapılmıştır. Bu bir korsanlıktır. Yardım filosu kan dökülmeden de durdurulabilirdi.
İkincisi: İsrail haklıdır. Yardım edilebilirdi ama daha önce bu konuda İsrail'den izin almak gerekirdi.
Üçüncüsü: İsrail çok haklıdır, yardım filosundaki Müslümanlar sopalar ve mutfak bıçaklarıyla İsrail askerlerine saldırmıştır.
Dünyada bir çok Yahudi, saldırı ve kan dökülmesi dolayısıyla İsrail'i kınadı, lânetledi. Siyonizme karşı olan Neturei Karta hahamları ülkemize geldiler, İsrail aleyhinde konuştular, hastahanaye gidip yardım filosu yaralılarını ziyaret ettiler.
Büyük bir dinî cemaatin lideri "İsrail'den izin almak gerekirdi"yorumunu yaptı, hayli tepki çekti. Bir de, yine ülkemiz için söylüyorum: Kraldan ziyade kralcı, İsrailden daha fazla Siyonist kimseler ve kuruluşlar var. Onlar yardım filosuna ateş püskürüyorlar.
Şimdi soruyorum: Son derece sâkin ve âdil olarak düşünelim. Aşırı İsrail ve Siyonizm taraftarları haklı mıdır, mâkul müdür?
Meseleyi bütünüyle ele almak gerekir. Gazze denilen küçücük toprak parçasına bir buçuk milyon Filistinliyi hapse tıkar, toplama kampına koyar gibi doldurmuşlar. Uluslararası hukuka aykırı olarak ambargo ve abluka altına almışlar. O bölgeye girmek ve çıkmak son derece zor. Yahudiler Filistinlilerin evlerini tahrip ediyor; yeniden yapmak için demir ve çimento, diğer yapı malzemesi yok. Hastanelerde tıbbî malzeme yok. İş yok, aş yok. Sivil halk cehennem azabı çekiyor. Barış yok, adalet yok, insaf yok, merhamet yok... Bu Filistinlilerin ne suçu var? İkinci dünya harbinde Yahudilere onlar mı zulm etti?
Bendeniz bir insan olarak, bir Müslüman olarak Siyonist rejimi, İsrail ordusunu suçlu görüyor ve kınıyorum. Bir Rus Yahudisi olan İsrael Shamir gibi ve öteki insaflı ve adaletli Yahudiler gibi kınıyorum.
Gazzelilere yardım götürmek için İsrailden izin alınması tezini kabul etmiyorum. Zulmü yapan İsrail, zulümde direnen İsrail, âdil ve kalıcı bir barışa razı olmayan İsrail... Ondan yardım istemek gülünç olmaz mı?
Kraldan ziyade kralcı İsrail ve Siyonizm taraftarlarına ise teessüf ediyorum.Onlarda hiç insaf yok, adalet yok.
Ülkemizde bir buçuk milyon Kripto Yahudi bulunduğu iddia ediliyor. Olabilir... Lakin, insan Yahudi de olsa adaletli ve insaflı olmalıdır.
1970'li yıllarda Avusturyada Bruno Kreisky isminde bir Yahudi başbakanlık yapıyordu. O tarihte Sovyetler Birliği ayaktaydı.Sovyet Yahudileri oradan kaçak olarak geçerek İsraile göç ediyorlardı. Bu mesele bir kriz haline gelince Kreisky şöyle konuşmuştu:
-Ben Yahudiyim ama öncelikle Avusturya başbakanıyım ve ülkemin menfaatlerini korumakla yükümlüyüm...
Kraldan ziyade kralcı Türk Kripto Yahudilerine sesleniyordum:
Yahudi olabilirsiniz... Hiç kimse şu veya bu ırka mensubiyetini doğmadan önce seçmek şansına sahip değildir. Lakin Yahudi olsanız da adaletli, insaflı, mantıklı, merhametli olmak zorundasınız.
İsraili ve Siyonizmi lanetleyen ve kötüleyenYahudilerden utanın, ibret alın.
Sizden Türkiyeyi ve Filistinlileri körü körüne desteklemeniz istenmiyor.
Âdil olun, insaflı olun, mantıklı olun, haktan ve doğrudan yana olun, merhametli olun.
* (İkinci yazı)
Camilerdeki Sandalya Bid'ati
EHL-İ SÜNNET hassasiyetine sahip icazetli hocalarımızdan muhterem Enver Baytan Efendiyi "Yakın tarihte, İslam dünyasında ve dolayısıyla yurdumuzda baş gösteren SANDALYADA NAMAZ meselesi" adlı hacmi küçük, önemi büyük kitabından dolayı candan tebrik ediyorum. Bu faydalı kitabı basan ve ücretsiz dağıtan Vakit gazetesine teşekkürler.
Baytan hocamız emekli imam ve hatiptir, halen İstanbul fahrî vaizlerindendir. Cuma namazlarından önce, Küçükayasofya camiinde vaaz ve nasihat etmektedir.
Son yıllarda camilere sandalyalar konulmaya başlandı. Bir iki değil, bazı camilerin arka tarafında bir sıra sandalya görülüyor.
İmamın birine camiye bol miktarda sandalya koyacaksın diye emir verilmiş, imam efendi üç taburemiz var yetmez mi cevabını verince senin bu işe aklın ermez, bir sıra sandalya olacak diye emir te'kid edilmiş.
Bundan 82 yıl önce o zamanın Vakit gazetesinde şöyle bir haber yayınlanmıştı:
Dinimizde yeni hayata, ilerlemeye uygun olarak yapılacak yenilikler, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi profesörlerinden oluşan bir heyet tarafından şöyle ifade edilmiştir: Din de, diğer sosyal teşekküller gibi hayatın akışına uymalıdır. Din eski şekillere bağlı kalamaz. Camilerimiz kullanılır hale getirilmeli, sıralar konmalı, içeriye ayakkabı ile girilmeli. İbadet dili Türkçe olmalı, hutbeler Türkçe okunmalıdır. Camilere müzik aletleri konulmalıdır.
Camilere, kiliselerdeki gibi sıra veya sandalya koyamamışlardı ama (bendeniz hatırlıyorum) Ankara'da Hacıbayram camiinde, yerden beş santim yükseklikte, üzerleri muşamba kaplı secde yerleri konulmuştu. 1950'li yıllarda bunlar kaldırılmıştı.
Şimdi de bazı reformcu, yenilikçi, değişimci, Fazlurrahmancı, Afganici, şucu bucu ilahiyatçılar aşağıda sayacağım yenilikleri istiyor ve yapıyorlar:
1. Cuma namazından sonra sünnet ve ahir zuhur namazı kılınmasını istemiyorlar. Bu konuda yurdun birçok yerinde tartışmalar olmuştur.
2. Camilere lüzumundan fazla sandalya koyduruyorlar ve secde edebilen yaşlı kimselerin secdesiz namaz kılmasını teşvik ediyorlar. Halbuki secdesiz namaz olmaz.
3. Mardin'de Kasımiye medresesinde Dinlerarası Diyalog yapıldı, buna Süryani papazları, Katolik papazları, Protestan papazları, bir de sarıklı cüppeli Diyanet müftüsü katıldı. Hayli Diyalog yapıldıktan sonra çanlar çalmaya, aynı anda ezanlar okunmaya başlandı ve cüppeli papazlar, cüppeli ve sarıklı Diyanet müftüsü çan ve ezan sesleri içinde medresenin havuzu üzerinde yapılmış salaş köprüden merasimle geçtiler. Böylece üç ibrahimî din mensuplarının hepsinin cümbür cemaat Cennete girecekleri tiyatrosu oynanmış oldu.
4. Büyük bir vilayetimizde genç Kur'ân kursu kadın öğretmenlerinden ve yine genç vaizelerden oluşan bir dinî tasavvuf korosu kuruldu ve erkeklere konserler verildi. Halbuki mukaddes şeriatımız böyle bir şeyi yasaklamıştır.
5. Reformcu ilahiyat profesörlerinden biri Diyalog lehindeki kitabında "Kur'ân Yahudileri İslama çağırmıyor...Kur'an Hıristiyanları İslama çağırmıyor..." diye açıkça yazdı.
Muhterem Enver Baytan hocamız, yukarıda ismini verdiğim gerçekten değerli ve uyarıcı kitabına son derece önemli ve hayatî bilgiler koymuştur. Her uyanık ve şuurlu Müslümanın bu kitabı edinmesi, dikkatle okuması gerekir.
(Şu telefondan bilgi alabilirsiniz: 0212/518 11 15)
* (Üçüncü yazı)
Parayla Fuhuş Yapan Manken
GERÇEK GÜNDEM COM sitesinde okunmuştur: İstanbul'un lüks bir sitesi... Manken E.Y.'nin fuhuş yaptığı haberini alan polisler onunla müşteri kılığında pazarlık yaptılar. Bin dolara anlaştılar. Polisler savcılıktan izin alarak gece yarısı mankenin oturduğu siteye gittiler. Bin doları alan mankene suçüstü yapıldı. Manken sinir krizi geçirip bayıldı. Manken sedye ile hastahaneye götürüldü. Manken kendine gelince polisleri tekmeledi. Basın mensuplarına saldırdı. Ailem duyursa çok üzülür bu işe dedi. Tedavisinin ardından karakola götürüldü. İfadesi alınan manken savcılık tarafından serbest bırakıldı.