Yapma bunu! Girme kozmik odaya!
Başkalarının mahremiyetlerine uzak dur. Alanlarına saygı göster. Şu tecessüs etme merakını geride bırak artık.
Kim kimdir diyorsun hep?
Ne yapar? Ne zaman yapar merakındasın!
Ne alır, ne satar? Kime satar, kaça satar?
Sorular soruyor beynin sürekli… Tümü de başkasıyla ilgili.
Bilmez misin beynin soru yeteneği sınırsızdır. Soru sormaya doymaz.
Bir soru sorar, bir cevap alır ama tatmin olmaz. O cevaptan yüz soru daha çıkartır. Derken bu bir yumak haline gelir.
Aldığı cevaplarla yetinmez başkalarının kozmik odasına girmek ister. Daha fazlasını ister. Hep daha fazlasını…
…
Yapmamalısın bunu!
Başkalarına ait olan duygulara karışma. Sahiplenme. Taklit etme.
Onların gizli bahçelerinde ne işin var senin? Neden eşelemektesin sürekli toprağı eşeler gibi başkalarının hayatlarını? Mahremiyetlerini, sevgilerini!...
Yapma bunu!
Orada açan gül onların, senin değil!
Bil artık!
Girme kozmik odaya!
O onların odası, senin değil!
…
Yaşadığımız çağda meraklarımız hep başkalarına yönelik. Nedense?
Meraklarımız magazinel ayrıca. Sorularımız bu istikamette.
Neden kimsenin ilim çilesini merak etmiyoruz? Neden irfan basamaklarından nasıl çıktığını, nefsinin hangi derin kuyularda halvete atıldığını meraklanmıyoruz? Neden?
Neden hangi eşikte aşk ehlinin can verip aldığına odaklanmıyoruz?
Neden görev düşebilecek sorular yerine başkalarının sadece mahremi sayılabilecek bize kapalı olan alanlarına dikkatimizi veriyoruz?
Evet bunlarla ilgili değiliz ama tanımak istiyoruz başkalarını… Onların hayatları ilgi alanımıza girmiş. Hiç tanımadığımız kişiler oysa onlar. Görsel dünyanın bizden uzak figürleri belki de… Büyük ihtimalle ömrümüzde hiç görüp tanımayacağımız kişiler. Tanısak bile dost olmak istemeyeceğimiz kişiler bile olabilirler o ışıltılı dünyanın bireylerini...
Bunu biliyoruz bilmesine ama yine de onları merak ediyoruz. Kozmik odalarına girmek arzusundayız. İrdelemekten, hayatlarına dikkat kesilmekten geri durmuyoruz.
…
Günümüzün sosyal ağ dünyasında da bu meraklar yoğun biçimde yaşanıyor. Kimi gerçek kimi farklı isim ve rumuzlarla bu dünyada yer alıyor. Başkalarının dünyalarına giriyor. Kimi zaman zorlayarak, dürterek vs.
Önemli imkânları da var elbette sosyal ağ bağlantılarının… Asosyal hâle getirmediği sürece önemli bir sosyalleşme aracı…
Ürünlerinizi, duygu ve düşüncelerinizi serbestçe paylaşabildiğiniz, yankılar alabildiğiniz bir mecra. Sınır ihlali yapmadıkça kendiniz olabildiğiniz bir alan. Yeteneklerinizi sergileyebildiğiniz bir dünya. Yeter ki başkasının kozmik odasına girme merakı olmasın. Orasından, burasından penceresi zorlanmasın. Olur olmaz zamanlarda kapısı tıklatılmasın.
…
Komşusuna selam verip almayan, derdinden haberdar olmak istemeyen, haberi olduğunda ise ilgilenmeyen bir kişi acaba hangi itici güç ile hiç tanımadığı kişilerle tanıyor gibi bir yakınlık arayışı içinde?
Eşine, dostuna, akrabasına, arkadaşlarına kendisini kapatan kimi kişiler neden başkalarına kendini sınırsız açıyor ve neden başkalarının kozmik odalarında limitsiz dolaşmak istiyor?
Onların kozmik odalarına ne sebeple girme emelinde? Kendince bir dünya mı kuruyor? Çocukluk hevesinde mi, yoksa içindeki çocuğu yaşatma kavgasında mı? Başkalarının gönül bahçelerinde, kozmik odalarında bu kadar pervasız dalma hakkı tanır mı yine de tüm bunlar?
Bu konuyu belki de sosyolog ve psikologlara havale etmek en iyisi!
Bizi aşar!
…
Söylemek istediğim şu aslında:
Bırakalım başkalarının kozmik odalarını merak etmeyi? Mahremiyetlerine âgâh olma isteklerini? Biz kendi kozmik odamıza girelim.
Bunu yapalım yapacaksak? Yapabileceksek?
Başkalarının ‘Cemâziyelevveli’ni bilmek bize ne sağlar ki?!
Biz bizi bilelim. Kendimize âgâh olalım. Kendi derinliğimizi fark edelim.
Bunun için de kendi kozmik odamıza girelim. Oraya odaklanalım.
…
Kişinin kendi kozmik odasına girmesi zordur.
Zorun da zorudur hatta.
Sessizlik ister. Dikkat ister. Asude olmak gerektir.
Ne aradığını bilmek gerekir. Bir şey aramak gerekir en azından…
Başlığı şöyle değiştirmek lazım… Girme başkalarının kozmik odasına. Eğer varsa cesaretin, azmin, arayışın, sabrın kendi kozmik odana gir.
Kendi gönlünü tanı. Keşfet. En ince ayrıntılarına kadar nüfuz et.
Arzularını keşfet, emellerini fark et. Ecelini aşan hangi beklentilerin var onları tespit et.
Kendi kozmik odanın içindeki harâbiyete bak.
Neden orayı bir çöp kutusu niyetine kullandığın üzerinde düşün. Üzül!
Kozmik odanda bir temizlik harekâtı başlat. Acilen hem de.
Hastalıklarını da belirle. Sen yapamıyorsun irfan ehli bir gönül cerrahına git. Eşik öp. Himmet dile. Kendine ayna tuttur.
Kozmik odaya, kendi kozmik odana, kalbine nasıl girileceğini öğren. Anahtarlarını iste. Şifresini al.
Al ki, kendinde var olanı gör.
İyi yanlarını geliştir, arttır, derinleştir. Kötü yanlarını törpüle, sınırla… Ve sıfırla.
Bir şarkı “Cesaretin var mı aşka” diyordu!
Şimdi sen de kendine sor.
Cesaretin var mı kendi kozmik odana girmeye? Oradaki kiri pası silmeye, temizlemeye.
Dip köşe temizliğine var mı niyetin gerçekten? Kin, nefret, kıskançlık, tecessüs, tembellik, konfor isteği, hak etmeden elde etme, kötü zan vs gibi kötü dosyaların kapağını açabilir misin? Yapabilir misin bunu?
Kalbini keşfetmeye, orada sevgiyi hissetmeye, gönül göğünde aşka kanat aşmaya var mısın?
Hadi o zaman!
Kolay gelsin.
07.11.2012 canbolatugur@gmail.com/https://twitter.com/ugurcanbolat https://www.facebook.com/iyibakkendine7