Bizim ülkemizde bazı 'kurumlar' mensupları tarafından çok özel bir ilgiye mazhar oluyor, kurum ile kişiler neredeyse birebir özdeşleşiyor. İki taraflı bir koruma ve kollama söz konusu sanki... Kurumun içerisinde binlerce, onbinlerce kişi görev yapıyor ve kalabalıklarda hep rastlanacağı üzere içinde 'çürük elmalar' barınıyor olsa bile...
Oysa hiçbir kurum içinde yer almış kişilerle ve eski mensuplarıyla özdeşleşemez; her kişi içinde yer aldığı kurumun saygınlığından farklı olarak değerlendirilmelidir.
Meclis'in eski başkanı Bülent Arınç'ın bazı askerlerle ilgili söylediklerini duymuşsunuzdur: “Emekli orgenerallerin ses kayıtları var. Aman Allahım neler konuşmuşlar, neler söylemişler. Allah'a çok şükür ediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa girmemiş. Yoksa bunların savaşacak halleri yok. Askerlikten başka her şeyi yapmışlar…”
Aşırı mı bu değerlendirme? Bütün kişisel değerlendirmelerde rastlanabileceği gibi, bu sözler de bazıları tarafından aşırı bulunabilir. Ancak aşırı olsun olmasın, değerlendirme Türk Silâhlı Kuvvetleri'nde (TSK) geçmişte görev yapmış az sayıda kişiyle ilgilidir ve belli bir somut olay (bazı emekli orgenerallerin dinlemeye takılmış konuşmaları) üzerine yapılmıştır. Dinleyen herkesin sadece konuşanla irtibatladığı çok öznel düşüncelerin verdiği rahatsızlığı yansıtmaktadır.
Dün, Genelkurmay'da yapılan basını bilgilendirme toplantısında bir soru üzerine verilen 'resmi' tepkiyi de okuyunuz: “Sözkonusu kişinin Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili görüşleri bellidir. Ön yargılı ve saptırıcı bu sözlerin üzerinde durmaya bile gerek yok...”
Sözlerin 'önyargılı ve saptırıcı' bulunmasına hiçbir diyeceğim olamaz. “Kişisel bir değerlendirmeye kişisel bir tepki” der geçeriz; tepki 'kurumsal' olsa bile... Ancak, cevaba başlarken sarf edilen “Söz konusu kişinin TSK ile ilgili görüşleri bellidir” ifadesi, belli kişileri hedef alan sözlerin kuruma ve kurumun bütün mensuplarına karşı olarak değerlendirildiğini açığa vuruyor ki, bu, hem yanlış hem de tehlikeli bir yaklaşımdır.
Dinlemeye takılan hangi konuşmaları kast etmiş olabilir Bülent Arınç? Bilmiyorum ve merak da etmiyorum. Son zamanlarda gazetelere düşen kayıtların hemen hepsi, iki kişi arasında kalacağı varsayılarak yapılmış, metin halinde yayınlandığında o görüşleri sarf edenlerin bile yüzünü kızartan konuşmalara aittir. O görüşleri TSK'nın bir kurum olarak benimseyebileceğini hiç sanmıyorum.
Ancak, TSK adına basına yapılan açıklamayla benimsenmiş olmuyor mu o açıklamalar?
İşin 'tehlikeli' yönü de burada: TSK adına açıklama yapmaya yetkili olanlar dışındaki kişilerin sözlerinin kurumu bağlamayacağı kimbilir kaç kez tekrarlanmış bir ilkedir. Yanlış hatırlamıyorsam, vesile düştüğünde 'emekli' mensuplarının söz ve davranışlarının kurumu bağlamayacağı da duyurulmuştu. Doğru olan o ilke ve duyurudur. İlkenin esnetilmesi, emekli kurum mensuplarının söz ve yazılarına sahip çıkılmasıyla oluşacak ortam en fazla TSK'yı rahatsız edebilir.
Farklı bildiğim bir nokta daha var: Bülent Arınç'ın 'bilindiği' söylenen 'TSK ile ilgili görüşleri', hatırladığım kadarıyla, hep olumlu şeylerdir; TBMM Başkanı iken ve görevi sonrasında, Arınç, kendisinin de asker çocuğu olduğunu belirterek iftihar etmişti. Zaten son çıkışı da, bazı eski mensuplarının söz ve davranışlarının, itibarına titizlik gösterdiği bir kuruma leke sürdürebileceği endişesini yansıtıyor gibi...
Bir siyaset adamının (ya da sıradan bir kişinin, yazarın, konuşmacının) kişilere dönük eleştirileri sadece o eleştirileri hak ettiğine inanılan kişileri bağlar ve bir cevap gerekiyorsa, doğru olan tavır, eleştirilere muhataplarının cevap vermesidir. Her kurum her mensubuna koruyucu kanatlarını gererse, çürük elmaları koruyup kolladığı için, bundan kurum ve bütün mensupları zarar görür.
Oysa TSK'nın itibarını gözümüz gibi korumalıyız.