Avrupa Parlamentosu'nun son raporu üzerine Başbakan Erdoğan, "AP, Kıbrıs Rum tarafının sözcüsü gibi davranıyor. Bu AP'nin gözü kör müdür Allah aşkına. Eğer bu adaleti görmezden gelirlerse adalet bir gün onlara da lazım olacaktır" diyerek tepkisini dile getirmiş. Bu konuşmanın muhatapları ise AB ülkelerinin büyükelçileri. Dolayısıyle tüm AB. Halbuki AB ülkelerinin kendi aralarındaki adalet ölçüsü ile Türkiye'ye karşı kullandıkları ölçü farklı. Sorun burada ortaya çıkıyor.
Tepkiye söyleyecek bir sözümüz yok. Türk askeri Kıbrıs'tan çekilsin diyerek Ada'da uzlaşmaz taraf sanki Türkiye gibi gösterilmesi karşısında Başbakan'ın bu tepkisi az bile. Ancak, Türkiye'yi 50 yıldır AB kapısında bekletenlerden başka türlü bir tavır beklemenin izahı zordur.
AB hiçbir zaman Türkiye'yi arasına alacak gibi bir tavır sergilemedi, yani Türkiye'ye ümit vermedi. İstekli olan hep Türkiye oldu. Hem Türk kamuoyu kandırılarak. Sanki AB'ye üye olunursa Türkiye'nin tüm sorunları çözüme kavuşacak, işsizlik bitecek, herkesin geliri artacak, Türkiye güçlü bir ülke haline gelecek gibi takdim edildi. Hatta, AB'ye karşı çıkanlar bu kampanyalar karşısında ülkesinin iyiliğini istemeyen insanlar gibi takdim edildi. Özellikle genç nüfusumuz AB'ye üye olduğumuz gün elini kolunu sallayarak buralara gideceğini, istediği işte çalışacağını sandı. Buna karşılık AB Türkiye'yi hep dışladı, iteledi.
Hatta aday üyelik döneminden itibaren AB'den Türkiye'ye para akacağı ileri sürüldü. Tüm bu iddialar bilgi yetersizliğinden mi yoksa her şeyleri ile kendilerini Batı'ya bağlı hissedenlerin hezeyanları mıydı bilemeyiz ama AB gerçeğine gözünü yuman, görmek istemeyen Türkiye'deki AB yandaşları oldu. Yani gözü kör olan AB değil, bizdeki Avrupacılar. Bir türlü AB'nin dünyasında bize yer olmadığını görmedik, göremedik. Bu bakımdan zaman zaman o cenahtan gelen açıklamalar karşısında Avrupacılar aşırı tepki gösteriyor, "Bu kadar olmaz" anlamına gelen hayal kırıklıklarını dışa vuruyorlar. Şahsen Başbakan'ın son çıkışını bir hayal kırıklığının, AB gerçeğini görememiş olmanın bir tepkisi olarak görmüyorum. Başbakan'ın tepkisi AB'ye girmek için bu kadar çaba gösterilmesine rağmen bugün gelinen noktada hala Türkiye'yi dışlayıcı tavırlarını sürdürmüş olmalarınadır.
Artık gelinen noktada AB'nin ne olursa olsun Türkiye'yi üyeliğe almayacağını görmek durumundayız. Bunun da ötesinde AB'ye girmenin Türkiye'ye fazla bir ekonomik getirisinin de olmayacağı özellikle Yunanistan'ın yaşamakta olduğu ekonomik kriz vesilesiyle iyice anlaşılmıştır. Elbette sadece Yunanistan değil, diğer üç AB üyesi ülke de iflasın eşiğindedir. Diyebiliriz ki AB üyeliği Yunanistan'ı düze çıkarmamış, aksine iyice bataklığa sürüklemiştir.
Kısacası AB üyeliği ileri sürüldüğü gibi Türkiye için ekonomik açıdan bir kurtuluş olmayacağı gibi, Türkiye'yi üye olarak kabul etmeleri de söz konusu değildir. Bunun için artık özellikle bizdeki AB bağımlılarının bu rüyadan biran evvel uyanmaları gerekiyor. Uyanabildiğimiz takdirde ülkemize yeni bir hedef ve yol belirlememiz mümkün olabilecektir. Yani AB hayali uğruna ne kadar kendimizi meşgul edersek o kadar boşa zaman geçirmiş olunacaktır. Neticede elde edilmiş hiçbir şey de olmayacaktır.
Şu anda gelinen noktada ister gönülden ister birtakım şartlar sebebiyle AB üyeliği peşinde koşulsun sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır olacaktır. Hatta AB bizden istediğini alacak, istediği noktaya Türkiye'yi getirecek ama üye yapmayacaktır. AB'den çok şey alacağız derken farkına varmadan her şeyimizi vermiş olacağız. Çünkü, sürekli olarak AB'den ev ödevleri veriliyor ve biz de bunları yapmaya çalışıyoruz. İstekler sadece ev ödevleri ile de sınırlı kalmıyor her gün yeni istek listeleri gönderiliyor. Yapılan düzenlemeler ile de kendimizi bu istekleri yerine getirmeye mecbur ediyoruz.