İslam tarihine baktığımızda Asr-ı Saadet dediğimiz dönemden sonra maalesef birçok facia, zulüm ve katliamların olduğunu görürüz. Bunların en kötüsünün Kerbela faciası olduğuna inanıyorum. Çünkü Kerbela, Resulullah (SAV)’in gözbebeği Hz. Hüseyin Efendimiz başta olmak üzere şehit edilen Müslümanların acısını gönlümüzde kıyamete kadar hissedeceğimiz bir beladır. Ayrıca, Peygamber Efendimiz (SAV)’in şahs-i manevisine (kelimenin en hafifi ile belirtiyorum) Müslümanlar tarafından yapılan edepsizliklerin en büyüğüdür.
Hz. Peygamberin, torunları Hasan ve Hüseyin Efendilerimiz için söylediği şu mübarek sözlere rağmen, dünya ve yönetim hırsı yüzünden Kerbela’da Müslümanlara kıyılması ne acı vericidir. Ne buyurmuştu Yüce Resul (SAV): “Hasan ve Hüseyin benim dünyada kokladığım iki çiçektir. Onları seveni Allah sevsin, sevmeyene de Allah buğz etsin.”
Hz. Hüseyin’in pek bilinmeyen bir özelliğini burada zikretmek gerekir. Doğduğunda babası Hz. Ali Efendimiz ona “Harb” ismini koymak istemiştir. Fakat isim koyma hususunu Peygamber Efendimiz (SAV)’e bırakmanın daha uygun olacağına karar vererek yeni doğan çocuğunu dedesine götürür. Hz. Peygamber (SAV)’de Hz. Hüseyin Efendimizi kucağına alıp sever, sonra da ona “Güzel, bir tanecik, güzelcik” anlamlarına gelen Hüseyin ismini verir. Hz. Hüseyin Efendimiz, daha doğumunda âlemlerin sevgilisinin böyle iltifatına mazhar olmuştur.
626 yılında doğan Hz. Hüseyin, çocuk yaşta olduğu için Hz. Ebubekir döneminde ortaya çıkan irtidat ve Hz. Ömer dönemlerindeki fetih faaliyetlerinde yer almamıştır. Genelde siyasi faaliyetlerden uzak durmuş, ibadet ve ilimle meşgul olmuştur. Peygamber torunu olarak zamanın tüm Müslümanlarından da hürmet görmüştür.
Hz. Osman döneminde ağabeyi Hz. Hasan ile birlikte bazı seferlere katılmıştır. Hz. Osman’ın hilafetinin ikinci yarısından sonra ortaya çıkan ihtilaflarda halifeyi koruyan gençler arasında yerini almıştır. Hz. Hüseyin, halife Hz. Osman’ın şehit edilmesi ile büyük üzüntülere gark olmuştur.
Babası Hz. Ali Efendimizin hilafete geçmesi üzerine kendisini bir anda siyasi olayların tam ortasında bulmuştur. Babasını takip ederek, Hz. Ali’nin bütün seferlerine iştirak etmiştir. Cemel, Sıffîn ve Nehrevan savaşlarına katılmıştır.
Babasının 661’de şehit edilmesinden sonra ağabeyi Hz. Hasan’ın yanında yer almıştır. Onun altı ay sonra Hz. Muaviye ile belli şartlar altında anlaşıp, hilafeti bırakmasını onaylamamış ancak ağabeyi Hz. Hasan’ın yanında yer almayı sürdürmüştür. Bir müddet siyasetten tamamen el etek çekmiş, Medine’ye dönerek ilim ve ibadetle meşgul olmuştur.
Muaviye’nin vefatından sonra oğlu Yezid’in halife olması işleri değiştirdi. Hilafet makamına oturan Yezid’in ilk işi Medine valisine mektup yazarak Hz. Hüseyin’in kendisine biat etmesini sağlamasını emretmek oldu. Hz. Hüseyin’in bu teklifi kabul etmesi düşünülemezdi. Peygamber torunu önce Mekke’ye geldi, orada çeşitli görüşmeler yaptıktan sonra, Kûfeliler’in kendisini ısrarla Kûfe’ye çağırması karşısında yerinde incelemeler yapmak üzere amcasının oğlunu oraya gönderdi. Amcaoğlu, Kûfe’de Hz. Hüseyin adına 12 binden fazla kişiden biat aldı. Hz. Hüseyin’e yazdığı mektupla olumlu gelişmeleri kendisine bildirdi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin, tecrübeli ve yaşça büyük sahabelerin ikaz etmelerine rağmen hazırlıklarını tamamlayarak küçük bir birlik ile Kûfe’ye yola çıktı.
İktidarını zulümle pekiştirmekten çekinmeyen Yezid, atadığı yeni vali aracılığı ile Kûfelileri sindirdi, Hz. Hüseyin’e biat etmekten vazgeçmeyenleri öldürttü. Birliklerini dağıttı. Bu son gelişmelerden habersiz yola çıkan Hz. Hüseyin ve beraberindekileri Kerbela denilen yerde bu birliği her yönü ile kuşattı.
Hz. Hüseyin Efendimizin yanındaki bu insanlar, özellikle kadınlar ve çocuklar susuz kaldı. Zülüm had safhaya ulaştı. Karşı taraf Hz. Hüseyin’in Yezid’e biat etmesinden başka hiçbir anlaşmayı kabul etmeyeceklerini bildirdi. Hz. Hüseyin ise Yezid gibi facir bir kimseye asla biat etmeyeceğini ilan etti.
Sonuçta, 10 Muharrem (m. 10 Ekim 680) günü Hz. Hüseyin’in 23 atlı ve 40 piyadeden oluşan küçük birliğine saldırıldı. Hz. Peygamberin biricik çiçeği, beraberindekilerle birlikte şehit edildi. Bununla yetinmeyen caniler, gözlerini kırpmadan Hz. Hüseyin’in mübarek başını ayırdılar, Hz. Peygamber Efendimiz (SAV)’in öpüp kokladığı o mübarek baş, önce Kûfe, ardından Şam sokaklarında gezdirildi. Ne adına, Yezid’e biat etmeyi düşünmeyen Müslümanlara gözdağı vermek için. Yazıklar olsun… (Kaynakların ağırlıklı görüşüne göre, Hz. Hüseyin Efendimizin başı daha sonra Medine’ye getirilmiş, annesi Hz. Fatıma’nın kabrinin yanına defnedilmiştir.)
O günden beri kalplerimizdeki kor alev bir daha sönmedi. Peygamberimizi seven, Peygambere olan sevgisinden dolayı O’nun ehl-i beytini seven her Müslüman “Al-i Muhammed” diyerek onlara dua etti. Hz. Hüseyin İslam tarihinde aşkın, sevginin, Allah için zalimlere karşı dik duruşun, Kerbela’da acının, üzüntünün ve gözyaşının, Yezid ise zülmün adı oldu.
Ne mutlu Hz. Peygamberi ve O’nun ehl-i beytini sevenlere! Ne mutlu bu kutlu davanın müntesiplerine…