Almanya’da ‘Neo-Nazi’ suçlamasına sebep olan ‘Dönerci Cinayetleri hücresi’ ile ilgili bilgiler bizim sahillere vurdukça şaşırmışı oynuyorum: “Ya, demek yedi yıl boyunca yedi Türk’ü öldürmüşler, sonra da bir kadın polisi; ardından bankalar soymuş, bombalar patlatmış ve yakalanmamışlar ha!”
Vay be... “Demek cinayetleri işledikleri sırada istihbarat örgütünden bir ajan olay yerinde hazır bulunuyormuş ha!” Bir ‘Vay be...’ efekti daha...
İşe başladıkları sırada yaşları 20 civarı olan (şimdi 36), biri kız üç kişilik bir ‘vurucu tim’ hücresi Almanya’nın değişik kentlerinde cinayetler işlemiş, kundaklama eylemleri yapmış... 2000’den 2007 yılına kadar... Sonra bu ayın başlarında (4 Kasım günü) Eisenach kentinde bir bankayı soyduktan sonra etrafa kurşun yağdırmaya başlamış, saklandıkları yeri ateşe vermiş...
Polisin açıklamasına göre timin erkekleri (Uwe Mondlos ile Uwe Böhnhardt) tüfekleriyle intihar etmiş; Beate Zschape ise teslim olmuş...
Böyle bir çetenin 11 yıl gibi uzun bir süre, hele bir de polis öldürdükleri halde, istihbarat ve güvenlik güçlerinin radarına takılmamış olması Almanya’yı ayağa kaldırdı. Resmi açıklamalar ise kafaları karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Belli ki, Alman istihbarat örgütü olan ‘Anayasayı Koruma Dairesi’ (BfV) ile bir biçimde irtibatlıymış bu çete; sürekli gözetim altındaymış ve ne zaman başları derde girse korunmuş, kollanmışlar...
Alman polisi, bütün o cinayetler, kundaklama eylemleri ve bombalamalardan yine Türkleri suçlayıp durmuş... “Neden hâlâ yakalanmadılar?” sorusuna da, “Türkiye’den gelip öldürüyor, sonra kaçıyorlar da ondan” cevabını vermiş Alman polisi...
Eğer arkalarında cinayetleri ve soygunları işlediklerine dair bir video bırakmamış olsalardı, hücrenin son eylemlerinin bile üstü örtülebilirdi. Karavanlarını ateşe verdikleri halde her şeyi yok edememişler... Sonrası hayli kuşkulu...
Kuşkulu, çünkü adamlardan biri -hadi başından vurulduğu için- ‘intihar etti’ diyelim, ya göğsünden aldığı kurşunla vurulan ikincisi için ne diyeceğiz? Siz hiç göğsüne kurşun sıkarak intihar eden birini duydunuz mu?
“Yoksa soygundan elde ettikleri parayı yaktıklarını gören kadın çete üyesi mi ikisini birden öldürdü?”
Soru bana ait değil, İngiliz Guardian gazetesi olayda kuşkulu görülen sekiz konuyu soru haline getirmiş; ben oradan naklediyorum. Guardian’ın konuştuğu Alman yetkililer, “Aaa, ne diyeceğimizi bilemiyoruz” şaşkınlığını sergilemişler...
Titiz bir millet ya Almanlar, disiplinliler, hiçbir şeyi tesadüfe bırakmazlar; kurbanların büyük çoğunluğunu Türkiye’den gelme göçmenlerin teşkil ettiği kanlı eylemleri araştırmak için de kaldırmadık taş bırakmamışlar. Ya da istihbarat örgütü öyle bir izlenim vermiş...
Guardian’a konuşan Meclis İstihbarat Komisyonu üyesi Hans-Christian Ströbele “Nasıl olur, ben de anlayamadım” demiş ve eklemiş: “160 güvenlik görevlisi 11 bin kişiyle görüştü bu eylemleri çözmek için... ‘Boğaziçi Operasyonu’ denilen cinayetlerden biri işlenirken o kafede bir de gizli polis varmış; orada ne arıyordu meraktayım...”
Sadece bir kafede değil, altı eylem yerinde daha ‘istihbarat ajanı’ bulunduğu ortaya çıktı sonradan...
Ne yapayım, ben de şaşırayım mı?
Hayır, hiç şaşırmadığım gibi herhalde sizler de şaşırmadınız. Almanya’nın etkili istihbarat örgütü BfV’nin elleri ve kolları uzun, ama gözleri iyi seçmiyor. Bu sebeple başka ülkelerin içini karıştırmakta mâhir, ama kendi ülkesinde olanları görmezden geliyor.
Bilmiyor değil, habersiz hiç değil; sadece görmezden geliyor... Gerektiğinde de kolluyor...
28 Şubat’ın hemen öncesinde (Ocak 1997) Frankfurt Eyalet Mahkemesi yargıladığı biri Türk üç uyuşturucu kaçakçısını bir Türk politikacıyla irtibatlamıştı; şu yakınlarda ‘Deniz Feneri e.V.’ üzerinden aynı şeyi yapmaya çalıştı aynı mahkeme...
İkisinde de aynı ajan baştan sona mahkemede hazırdı.