Bizim millet ilginç; yenilgiden galibiyete dönen bir maçın ardından, daha eldekinin keyfini çıkarmadan, herkes hesaba başladı, bundan sonraki maçta alınacak sonucun ne olması gerektiğini öğrenmeye çalıştı: Çekler'le aynı puana sahipmişiz, aynı sayıda gol yemiş ve atmışız; beraberlik durumunda takımların performansına bakılacağı için... O durumda tur atlayan Çek milli takımı oluyormuş...
Yolun tam ortasına geldiğimizde, kim nereden öğrendiyse öğrendi ve sonucun penaltılarla belli olacağı bilgisi paylaşıldı.
Hesap yapanlar, kafalarını sallayarak, "Biz onları da yeneriz" dediler... Yarım saat önce "Bu takım adam olmaz; Fatih Terim berbat" diyenler aynı hesapçılardı. Bir son dakika golüyle durum lehimize çevrilince hisler değişiverdi; umutlar derhal vites değiştirdi.
İsviçre maçını izlemek üzere Basel'e gideceğimi öğrenen bir dostum Portekiz maçında evde yaşanan bir olayı aktardı. Eşi biraz gecikerek gelmiş televizyon karşısına, oturduğunda da yüzünde bir süzülmüşlük fark etmiş... Meğer milli takım galip gelsin diye... "Bizim hanım öyle beş vakit namaz kılan biri değildir, ama" dedi, "O akşam iki rekat namaz kıldı. İki gol yediğimizde yaşadığı hayal kırıklığını görecektin..."
"Belki de eşin gibilerin duaları sayesinde ikiden fazla gol yemedik..." dedim.
Sportif karşılaşmalarda yer alanlar, iyi izleyiciler hazırlığın yeterli olmadığını fark ederler. Siz fevkalade iyi çalışır, her bakımdan hazır hale gelirsiniz, karşınızdaki kişi veya takıma şans güler, onlar galip gelir. Öyle değil midir? Birilerinin 'şans' dediğine, inançlı insan "Allah'ın yardımı" diyor ve ona hak kazanmak için dua ediyorsa ne yapacaksın?
Yabancı takımların oyuncuları sahaya adım atarken haç çıkarıyorlar, görüyoruz. Chelsea'nin iki Müslüman futbolcusu secde etmişlerdi. Amerikan futbolunda ise resmen papaz soyunma odasına gelir ve topluca dua ettirir. Yalnız profesyonel maçlarda değil, okullar arası karşılaşmalarda da... Bizde Cuma namazına giden futbolcuya ters bakan anlayışa sahipler var. Hayret ki, ne hayret...
Milli takımın kurumsal destekçilerinden Ülker "İsviçre maçını izlemeye gelir misin?" diye sorduğunda biraz da bu yüzden hiç tereddüt etmedim. Ne yalan söyleyeyim, gol yemeden galibiyet bekliyordum ben. Ancak daha oyunun başlarında stadın üstünü kara bulutlar kapladığını, gökyüzünün kapılarının açılıp şelale gibi futbolcuların üzerine boşaldığını görünce, yanımdakilerle birlikte "Eyvah" demeye başladım.
Ülker hemen her gazeteden bir veya birden fazla gazeteci çağırmış. Başkent Bern'deki o güzelim Belleveu Palace otelinde ağırlandık. Basel'e günü birlik gidip Bottmingen Şatosu'nda öğle yemeği yedik. Milli takının destekçisi diğer kurumların davetlileriyle aynı tribünleri paylaştık.
Türkcell, Coca Cola, GE gibi şirketlerin bayileri ve müşterileriyle gazetecilerden oluşan tribünler görülmemiş yoğunluktaki yağışa rağmen tek bir ses olarak inledi durdu. Sonunda sevinen de biz olduk.
Yenilseydik kimi suçlayacak idiysek, galibiyetten dolayı onu tebrik etmemiz gerekiyor. Sahada en fazla aksayan kimdi? Tuncay, değil mi? Fatih Terim Tuncay'ı sonuna kadar sahada tuttu. Tuttuğuna da değdi; son dakikalarda gelen Arda'nın golü bütünüyle Tuncay'ın marifetinin sonucudur. Futbolun doksan dakikalık bir mücadele olduğunu, en iyi, vaktiyle top koşturmuş teknik adamlar biliyor.
Brezilyalı Mehmet'i bir tarafa bırakacak olursak, bizim takımdaki 10 Türk'e, İsviçre kadrosuyla sahaya çıkan üç Türk'ü daha eklememiz gerekiyor; sahada 13 Türk mücadele etti, üç golü de bizimkiler attı. İsviçreliler bir gol daha atsalardı, o da bizim çocuklardan gelecekti.
sviçre takımında oynayan Hakan Yakın'a pasıyla gol attıran Eren Derdiyok maçtan sonra bizimkilere "Beni kimse milli takıma çağırmayı akıl etmedi ki; elbette ayyıldızlı forma altında oynamayı tercih ederdim" demiş. Bir şey daha: "Golü atınca milli duygularımız sebebiyle sevincimizi içimize gömdük..."
Şenol Güneş teknik direktör olarak görevinin bir bölümünün amatör veya profesyonel yabancı takımlarda top koşturan gençlerimizi milli takımımıza kazandırmak olduğunu bilir ve öyle davranırdı. Şu anda milli takımda oynayan gurbetçiler onun döneminden kalma. Keşke Fatih Terim de bu konuyla ilgilense.
İsviçreliler maçı almaya kendilerini şartlandırmışlardı. Sağanak yağış umutlarını artırdı. İkinci yarıda top sekmeyen sulak sahada bizimkiler kısa zamanda üstünlüğü ele aldılar. Volkan da geçilmez armadaya dönüşünce galibiyetimiz mukadder oldu.
Sahaya girer girmez Yavuz Baydar'ın kulağına "Biz bu maçı alcez" diye fısıldamıştım. Aldık da...