Doğu Türkistan bugünkü Çin’in kuzeybatısında bulunan 1.6 milyon kilometre karelik bir toprak parçası. 4,000 yıldan daha uzun bir süredir Doğu Türkistan Kafkas kökenli, Müslüman ve anadilleri Çincenin herhangi bir lehçesi ile hiçbir ilgisi olmayan Doğulu Türklerin ana vatanı oldu. Tarih boyunca bu coğrafya Uygurlar, Kazaklar, Kırgızlar ve diğer Türk milletlerine ait büyük medeniyetleri barındırdı ve Mançuryalılar tarafından 1880’lerin başında işgal edilene kadar 1000 yıl boyunca tamamen bağımsız kaldı. 1884 yılında Çin’in 19. Vilayeti olarak Mançu İmparatorluğuna bağlandı ve Çincede “Yeni Bölge” ya da “Yeni Sömürge” anlamına gelen Sincan ismini aldı. Tek başına bu isim bile Doğu Türkistan’ın işgali hakkında çok şey açıklıyor.
1949 yılına kadar, Doğulu Türkler Mançu askeri yönetiminden çıkarak bağımsızlıklarını tekrar kazanmak için 42 teşebbüste bulundular ve 1933 yılında ülkenin güney bölgesinde Doğu Türkistan İslami Cumhuriyeti’ni kurmayı başardılar. On bir yıl sonra, 1944’te, tüm Doğu Türkistanlılar İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti çatısı altında bir araya geldiler. Ancak bu iki Cumhuriyet de çok kısa ömürlü oldu – ilki sadece üç yıl, sonuncusuysa beş yıl sürdü. Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin sonunu hazırlayan ve Doğu Türkistanlıların sıkıntılarına (günümüzde asimilasyonuna) neden olan olaylar 27 Ağustos 1949 günü Doğu Türkistan Cumhuriyeti liderlerini taşıyan bir uçağın gizemli bir şekilde düşmesi ile başladı. Pekin’e uçak kazası haberinin ulaşması ile birlikte, Mao Zedong komünist askeri birliklerini Doğu Türkistan’ı işgal etmek için gönderdi.
O günden bu yana bu coğrafya kelimelerle anlatılamayacak kadar şiddetli bir baskının, kederin ve insan hakları ihlallerinin merkezi haline geldi ve bu durum Çin hükümetinin sıkı medya sansürü nedeniyle dünyanın geri kalanı tarafından yeteri kadar bilinmiyor. Gelişmiş iletişim teknolojilerinin bulunduğu bu yüzyılda bile Doğu Türkistan, insanların seslerinin tüm dünya tarafından duyulmasını sağlayacak tüm iletişim araçlarından yoksun ıssız bir toprak parçası konumunda.
Son yıllarda da, komünist Çin Doğu Türkistan’ı Uygur Türkü Müslüman kardeşlerimiz için tam anlamıyla bir zindan halinde getirdi. Komünist Çin’in, Uygur Türkü kardeşlerimizin haklarını tutuklamalar, işkence ve masum insanları katlederek sürekli ihlal etmeye devam ettiğini gelen haberlerden anlıyoruz. Komünist yönetimine karşı cesurca mücadele eden yüz binlerce Uygur Türkü idam edildi. 1949 yılından beri 35 milyon Müslüman kızıl rejimin bu ulusa dayattığı tarım politikası nedeniyle ya öldürüldü ya da açlıktan ölmeye terk edildi. Bu yıllardan itibaren öldürülen Müslümanların sayısı hızla arttı: 1949 ve 1952 arasında 2,800,000 insan; bu rakam 1961 ve 1965 arasında 13,300,000’a ulaştı. Birçok Müslüman başka ülkelere göç etti ve yüzbinlerce Müslüman çalışma kamplarına gönderildi. Bu zulüm, 1997 yılında Çinli milis kuvvetlerinin 30 yerel Uygurlu kadını Kadir Gecesi’nde Kuran-ı Kerim okumak için toplandıkları camiden demir çubuklarla döverek çıkarıp, polis merkezine sürüklediklerinde yeni bir dönemece girdi. Komşular bu duruma tepki gösterince, üç kadının cesetleri (ki bu kadınlara ölene kadar işkence edilmişti) halkın gözü önünde sokağa fırlatılmıştı. Şubat 1997’de yaşanan bu olaydan sonra yaşanan çatışmalarda, 200 Uygur Türkü kardeşimizin katledildiği bir olay daha yaşandı ve 3500’den fazla Müslüman çalışma kamplarına gönderildi. 8 Şubat günü Bayram namazı için camilerde toplanan insanların ibadet etmeleri güvenlik güçleri tarafından engellendi. Yaşanan olayları takiben gözaltına alınanların sayısı 70.000’i geçti. İtfaiye ekipleri tarafından 100 genç şehir meydanında idam edildi. 5000 Uygur Türkü Müslüman ise çırılçıplak soyularak küçük gruplar halinde sokaklarda dolaştırıldı. Bu zulümlerin yanı sıra, ciddi ve sürekli ekonomik cezalar uygulandı. Binlerce aile zorunlu kısırlaştırma ve zorunlu kürtaj uygulamalarına maruz kaldı, ve gerçek yerli nüfusun azaltılması amacıyla milyonlarca etnik Çinlinin Doğu Türkistan’a yerleştirilmesi ile asimilasyon ve sömürgeleştirme politikası başlatıldı. Çin’den gelenler en iyi maaşlı işler ve en iyi yerleşim yerleri gibi birçok imtiyazdan yararlandılar. Bunun yanı sıra komünist rejimin Doğu Türkistan kültürünü ve dinini yok etme yönündeki politikası yaygınlaştırıldı. Yerel Uygur Türkü halk Çince öğrenmeye ve kıyafet ve yeme alışkanlıkları dahil Çin yaşam şeklini uygulamaya zorlandılar. Yegane amaç Doğu Türkistan’ı etnik bir Çinli nüfusunun hakim olduğu bir “Sincan” haline getirmekti. Bunun yanında, askeri bir araştırma merkezi olması gereken Lop Nor bölgesi Çin’in nükleer ve zehirli çevresel atık alanı haline geldi. Kansere yakalanan yerel insanların sayısı ya da mutasyondan ötürü hasara uğramış bebeklerin sayısı bilinmiyor. Yerel kayıtlara göre, yaklaşık yarım milyon kişi sadece radyasyondan ötürü hayatını kaybetti.
2009’dan beri komünist Çin tarafından yapılan katliamlar gittikçe şiddetlendi. 26 Haziranda Shaoguan’ın Guandog eyaletindeki bir fabrikada çalışan 600 Doğu Türkistanlı Uygur Türküne yönelik yapılan bir saldırıda 60 kişi hayatını kaybetti. 5 Temmuz 2009’da ise Doğu Türkistan Urumçi’de son yılların en büyük olayı yaşandı ve 26 Haziran’daki olayın protestoları esnasında resmi rakamlara göre 200 Müslüman kardeşimiz şehit oldular. Ancak bu sayının aslında binlerle ifade edildiği belirtiliyor. Bu olayla birlikte daha da şiddetlenen çatışmaları takiben, 796 Müslüman idam edildi, 10.000 Müslüman “ortadan kayboldu” ve 100.000 genç kız evlerinden zorla alındı ve akıbetleri hala bilinmiyor.
Son olarak 2013’ün 18 Haziranında ise 8 yaşındaki Doğu Türkistanlı Müslüman kız, bir Çin polisi tarafından tecavüze uğradıktan sonra boğularak katledildi daha sonra parçalara ayırılıp bir sokağa terk edildi. Bu vahşetten sonra çıkan protesto olaylarında da 50’den fazla Uygurlu Türk Müslüman şehit edildi.
Bir yanda bu zulüm tüm dünyanın gözü önünde devam ederken, Doğu Türkistanlı Uygur Türkü kardeşlerimiz sistematik bir şekilde sömürgeleştirme ve kültürel soykırım politikalarını hala izlemeye devam ettiği görülen komünist Çin’in elinde hala acı çekiyorlar.
Tüm bu acı ve sıkıntıların çözümü için Müslümanların birlik olması kesin bir gerekliliktir. Doğu Türkistan’da yaşayan mazlum kardeşlerimiz de bu birliği beklemekteler. Allah’ın tüm Müslümanlara bir emri olan birlik dünyada zulüm gören milyonlarca Müslümana ve ayrıca Müslüman olmayan tüm insanlara huzur ve refah getirecektir. Çünkü bu birlik bir sevgi, merhamet, şefkat, adalet birliği olacak, gücünü bu üstün hasletlerden alacaktır. Oluşacak bu birlik hem Çin’e hem de tüm dünyaya Allah’ın izniyle iyilik ve güzellik getirecektir.
Tarih boyunca Doğu Türkistan