KISMETTEN ÖTEYE GEÇİLMEZ

Regaib ALBAYRAK

Saat gece yarısını çoktan geçti. Havada tek bir bulut dahi yok. Her nesne simsiyah gecenin kollarında güneşle kucaklaşacakları o anı sabırsızlıkla beklemekte. Uykum geldi. Başımı yastığa koydum, deniz köpük köpük kıyıya vururken çıkardığı o ses, eskilerden bir şarkıyı andıran o muhteşem beste eşliğinde uykuya daldım. Sabaha tekrar aynı bestenin en yüksek perdeden söylendiği bir vakitte gözlerimi açtım. Balıkçılar ağlarını denize atmak üzere sahilin yolunu tutmuş, ellerinde çuvalları, kumdan kilimin üzerinde yürüyorlar. Uzaklarda, daha önce buralarda hiç görmediğim bir yüz belirdi. Güneşin ışıkları yüzüne tam vurduğundan pekte seçemiyordum bu yabancıyı. Biraz kilolu, kalın bıyıkları olan, koyu yeşil şortu, beyaz penyesi ve krem rengi şapkası ile bize doğru yaklaştı.
-Merhaba gençler!
-Merhaba abi.
-Hayırdır, tatil yapmaya bu taraflara pek insan gelmez, hangi rüzgar attı sizi?
-Biraz farklılık olsun dedik be ağabey, hep aynı şeylerden sıkıntı geldi artık. Bizde kaptık oltamızı, çadırımızı geldik.
-Çok iyi etmişsiniz. Haydi rasgele!
Motoru ile az ilerideki balıkçının barakasına gitti ve durdu. Galiba buralardan bir balıkçıydı. Oda kısmetini denizde arayanlardan sadece birisi olsa gerekti. Saat 9'a geliyordu, arkadaşlarla karnımızın hafiften acıkmaya başladığını hissettik ve birşeyler atıştırmaya oturduk. Güneş yavaş yavaş sıcak yüzünü göstermeye başlamıştı. Kavurucu sıcağa rağmen az önceki yabancı elinde ağı ile denize girerek Allah'ın kullarına verdiği onca nimet arasında denizde bulunanları yakalayabilmek için işe koyuldu. Aradan yarım saat geçmişti. Çadırın gölgesinde otururken sabahki yabancının ağını serip kısmetini beklemek üzere barakaya döndüğünü gördük. Bizlerde oltalarımızı alarak sahil boyunda gezintiye çıktık. Aradan geçen bir iki saat içerisinde yaptığımız gezinti vs. bizi hayli yormuş ve terletmişti. Denize girmek için çadıra döndüğümüzde sabahki yabancının ağını çekmiş olduğunu ve üzerine takılan çöpleri temizlemeye koyulduğunu görünce bir arkadaşım yaklaşarak sordu;
-Var mı iyi birşeyler dayı?
-Yok be koçum, ne arar? Zibil takılmış sırf.
-Hımm... Neyse, rasgelsin dayı!..
-Eyvallah!
Dedi ve uzaklaştık. Anlaşılan denizdeki kısmetini bulamamıştı. Ama büyük bir azim ve kuvvetle bütün ağın çöpünü temizledikten sonra, tekrar sermek üzere denize doğru yöneldi. Çadırın önünden geçerken seslendim;
-İnşallah bu sefer birşeyler olur ha dayı?
-Kısmet! Bu işlerde kısmetten öteye geçemezsin.
-Ee haydi kolay gele o zaman.
-Sağolasın.
Güneş kızgın yüzünü başka bir yöne çevirmiş halde uzaklaşırken, ufukta iyiden iyiye kızıllaşmaya başlamıştı. Kuşlar olağanca hızlarıyla geceyi geçirebilecekleri bir barınak aramaya koyulduğu sıralarda bizim yabancı dayı da kısmetini çekmek üzere tekrar denizin yolunu tutmuştu. Hiç acelesi yoktu, gayet sakin ve kendinden emin bir tavrı ve kısmeti verene güveni vardı. Kısmetin varsa vardır, yoksa yoktur! Onun için herşey bundan ibaretti. Çok imrenmiştim bu azmine ve sabrına. Tüm insanlar böyle olabilseydi ya? Ağını topladı ve tekrar temizlemeye koyuldu. Yanına gittik arkadaşlarla. Çok sevmiştik bu yüzüne yabancı olduğumuz balıkçıyı.
-Var mı birşeyler dayı?
-Yok yeğenim, gene zibil temizliyoruz. Birde aha şu yengeçler işte...
-Kısmet be dayı.
-Öyle tabi, kısmet bu işler. Kısmette varsa takılır yoksa takılmaz!
-Haklısın dayı. Kaç senedir bu işle uğraşıyorsun?
-3 yıldır balıkçılık yapıyorum ben. İşte böyle kendi çapımızda çekip çevirmeye çalışıyoruz birşeyleri.
-Allah kolaylık versin dayı. Haydi rasgele!
-Eyvallah gençler, eyvallah.
Ertesi günlerde de pek bir farklılık olmamıştı. Tek farklılık bizlerde biraz eğlence birazda balık yiyebilme sevdasına kapılarak aldığımız olta ve ağımızla tutabildiğimiz kadar balık tutmuş, aynı günün akşamıda balıkları temizleyerek kendimize ziyafet verecektik. Birden bir arkadaşımız gayet ciddi bir tavırla;
-Ulan şu bizim dayıyıda çağıralım be. Ha ne dersiniz? Adam geldi geleli ağından zibil temizliyor. Hem yalnızlıkta çekmez?
-İyi çağır bakalım.
Biraz sonra geldi, fakat yanında bizim balıkçı yoktu.
-Ne oldu? Gelmek istemedi mi?
-Yok, ''sizin bakın keyfinize, sağolasınız'' dedi.
O gece denize karşı, ateşin başında, denizden çıkan kısmetimizi yedik. Yemekten sonra herkes yatağına çekildi ve tekrar aynı müzikal eşliğinde uykuya daldım. Ertesi günün bir önceki günden pek farkı olmadı. O yabancı balıkçının kısmetini bulabilme çabası ancak her seferinde ağına takılan çöpler, tekrar temizlik ve tekrar çöpler beni sıkıntıya soktuğu halde ona tık bile dememişti. Balıkçılık bu olsa gerekti... Hiçbirşeyin kısmetten öteye geçemeyeceğini, ve bunun sabırla karşılanması gerektiğini o balıkçıdan öğrenmiştik. Bir sabah uyandığımızda onu barakada göremedik. Oradaki balıkçılara sorduğumuzda;
-O gitti, daha gelmez bu sene heralde. Eli boş adamın 3 gündür, ne yapsın oda?
Cevabını aldık. Hay Allah neydi bu sabır ve şükür abidesi balıkçının ismi? Sormayıda unuttuk o hengamenin içerisinde. Neyse çokta önemli değil, hayatımızın önemli bir alanında yer edinen bu gizemli balıkçının adını arkadaşlarla kendimiz koyduk. Kısmet olsa gerekti adı. Evet kısmet dayı bir sabah veda bile etmeden yine geldiği yere doğru gitti. Ardında belki farkına bile varmadı ama 4 tane çok genç dost bıraktı. Rasgele Kısmet Dayı, rasgele!..

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.