Kışlalı'nın merakına değer gelişmeler

xxxx111

Sabah'tan Emre Aköz Mehmet Ali Kışlalı'nın bir özelliğini iyi yakalamış: Merak yoksunluğu... Ergenekon, Veli Küçük, ay ışığı ve sarıkız darbe planları... Kışlalı, bunlardan haberi yokmuş görüntüsü vermiş kendisiyle görüşen Milliyet'ten Devrim Sevimay'a.

Sadece darbeler konusunda meraksız olsa yaşına verebiliriz. Yaşlıların merakı daha kendisine doğru oluyor çünkü. Kışlalı da Bülent Ecevit kuşağından... 'Genç politikacı' bilinen Deniz Baykal 71 yaşına girdi. Yaşlılar ezber bozucu bilgilere kendilerini kapatırlar...

İyi de, bir insan öz kardeşinin ölümü konusunda da dilini yutar, kuşkunun kapağının açılmasından rahatsızlık duyar mı? Kışlalı duymuş işte. Devrim Sevimay'ın 'Ahmet Taner Kışlalı suikastı' eksenli sorularına büyük bir kayıtsızlıkla cevap vermiş. Kendisinin vaktiyle duyduğu miniminnacık bir kuşku emaresini, “Sahi, ben öyle bir şey söylemiş miydim, hatırlamıyorum” diye geçiştirmiş.

Mülâkatın o bölümü gerçekten ibretlik:

- O üzüntülü konuyu açabilir miyiz?

-Açabiliriz, üzerinden 10 yıl geçti, artık nispeten daha rahat konuşabiliyorum.

- Kardeşiniz Ahmet Taner Kışlalı suikastıyla Ergenekon arasında bir bağ kuruldu; siz de yıllar önce “Sanıyorum kardeşim şehit oldu, eğer cani farklı bir kesimden çıkarsa çok canım sıkılır” demiştiniz.

-Kime demişim bunu, böyle bir şey yok.

- Nasıl yok, Nuriye Akman'la söyleşinizde söylemişsiniz?

-Nuriye'nin buna yönelik sorular sorduğunu hatırlıyorum, ama ben böyle bir yanıt verdiğimi hatırlamıyorum. Belki çok uzun bir konuşma içersinde o anlama gelecek ifadeler kullanmışımdır, ama böyle bir şeyi kasıtlı olarak söylemediğime eminim, çünkü hiç böyle düşünmedim.

- Hiç böyle bir şüpheniz olmadı mı?

-Nasıl olur böyle bir şüphe? Ahmet öldürüldüğünde bütün Ankara garnizonunda ve dışarıda ne kadar subay varsa cenaze törenine getirildi. Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu Romanya'daki resmi ziyaretini kesip cenazeye katıldı ve selam durdu. Şimdi böyle bir şey yapan bir camiaya şüphe mi duyacağım?

- Ama mesele bütün bir camia meselesi değil ki, mesele o camianın içinde olduğu iddia edilen bir çete… Kaldı ki bombanın ön kaputa bir torba içinde bırakılmasının hiç profesyonelce olmadığı, belki de en kötü sonucun planlanmadığı, amacın sadece kargaşa yaratmak olabileceği de tartışılmamış mıydı?

-Adam halen hapiste. Mahkûm oldu, yatıyor.

- Bu olasılığa bütün kapınızı neden kapatıyorsunuz, araştırmaya hiç değmez mi?..

-Ne fark eder ki, onu söylesene bana? Ne fark eder?

Ahmet Taner Kışlalı, dün yazdım, 1999 yılı ekim ayında bir suikastta hayatını kaybetti; arkasında genç bir eş ve ikisi yetişkin biri bebek üç çocuk bırakarak... Cinayetten 'İslâmcı' kesim ve özellikle İran suçlandı. Bir otomobil hırsızı çete Kışlalı suikastı dâhil bir dizi siyasi suçtan yargılandı. Hapis cezaları da aldılar.

Konuşmada, “Hiç ilgilenmedim ki ya zaten… İçeride yatan adamın ismini dahi bilmiyorum” dedikten sonra ekliyor Kışlalı: “İran olaydan sonra zannetti ki ben İran'a düşman olacağım. Ne demek… Ama İran Büyükelçisi beni yemeğe çağırdı, ona da gitmedim. Yani ne yapayım, ne anlamı var?”

“İran yaptı.” NOKTA.

Peki de, kardeşini İran öldürttüyse, insan, “Rusya ve İran'la ittifak yapalım” diye ortaya atılan Org. Hurşit Tolon tipi ulusalcılara neden itiraz etmez?

Burada farklı bir durum olduğu kesin. Bu nasıl bir bağ ise, öz kardeşinin suikastından duyduğun kuşkuyu ifade edemiyor, çareyi meraksızlıkta buluyorsun. Müthiş bir şey bu.

Mehmet Ali Kışlalı, kardeşinin suikasta uğraması üzerinden yalnızca bir ay sonra kendisiyle görüşen Nuriye Akman'a , “Katil umulmadık çevreden çıkarsa ölürüm” dediğini belleğinden silmiş.

Dediklerini bir daha okuyunca anladığım bir şey var: Her ne kadar ısrarla “İlgilenmiyorum” veya “Beni hiç ilgilendirmiyor”, “Kimin yaptığını bilmek de istemiyorum” dese de aslında Ergenekon soruşturmasının yargı safhasını en fazla Mehmet Ali Kışlalı bekliyor olmalı.

Merakı kendisini meraksız görünmeye itmiş işte.

Aksi halde suikasttan bir ay sonra (17 Kasım 1999) şu satırları Radikal'de yazar mıydı: “Yeni bir eğilim ortaya çıktı. / Güncel olaylar yorumlanırken bunların bir kısmının 'derin devlet' tarafından bilinçli olarak gerçekleştirilmiş olabileceği şüphesi yaratılmak isteniyor. (..) İnsan haklarına gerçekten saygılı, parçası olmaya çalıştığımız Batı toplumları kadar demokratik hakların bulunacağı bir ülkede, vatansever insanları kendi devletlerinden şüpheye düşer hale getirmeye kimsenin hakkı yoktur. / Devlet de, vatandaşı gözünde kendini şüpheli kılacak girişimler karşısında savunmak ve bunları etkisiz kılmak için elindeki bütün olanakları kullanmak zorundadır.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.