Medya, temel anlamıyla bilgilendiren, enforme eden, kamuoyunu aydınlatan, kamuoyunun bilgi kaynağı olan kitle iletişim araçlarına verilen addır. Yazılı, görsel veya internet mecrası... Ama, günümüzde özellikle reyting canavarı televizyon kanallarının zevahiri kurtarmak adına yaptığı ana haber bültenleri dışında, kamuoyunu bilgilendirme işlevini yerine getirdiğini söylememiz çok zor. Çünkü, kalitesizlikten beslenen reyting anlayışıyla şekillenen medya zihniyeti, televizyon ekranlarını "vur patlasın çal oynasın" bir eğlence anlayışına ve prime time kuşağını silme kaplayan dizilerle ahlaksızlığı içselleştiren bir deformasyon boyutuna indirgemiştir. İnsanlarımız artık tüm algılarını ve hayata bakış açılarını izledikleri dizilerin kahramanlarıyla özdeşleşerek anlamlandırmaya çalışmaktadır. Hemen her evde bir dizi fenomen hale dönüşmüştür... Bazı evlerde Yaprak Dökümü, bazı evlerde Aşk-ı Memnu, bazı evlerde Kurtlar Vadisi... Evlerimizin başköşesine koyduğumuz televizyon, gündelik koşuşturmacalarımızın ardından geceleri sığındığımız bir "eğlence limanı" haline dönüşmüştür. Normal televizyon kanalları dışında, bazı evlerde şifreli kanallar da mevcuttur. "Canınız ne istiyorsa gösteren televizyon" sloganlarıyla pazarlanan bu televizyon kanallarında, gece gündüz istediğiniz aksiyonu yaşayabileceğiniz bir "renkli televizyon dünyası" sunulmaktadır.
Peki, toplumumuzun böylesine televizyon bağımlısı olmasının sosyo psikolojik olumsuz etkileri neler? Geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, televizyonun hayatımıza kattığı olumsuzlukları anlatıyordu. Televizyonun bağımlılık oluşturmasından, önümüze konulan televizyonun sunduğu dünyaya yapılan empatilerin sosyal, kültürel ve ahlaki yapımızı nasıl bozduğundan bahsediyordu. Bu arada Amerika'da yapılmış çarpıcı bir anketi söyledi Tarhan.... Amerika'da 6 ila 12 yaş arasındaki çocuklar arasında bir anket yapılmış.... İki soru sorulmuş, "Evinizden babanız mı gitsin, televizyon mu gitsin?".... Yüzde 57 oranında çocuklar, "Babam gitsin" şeklinde cevaplamışlar bu anketi.
Kuşkusuz, bu anketi Türkiye'de yapsak, bu anket sonucuna benzer bir sonuçla karşılaşacağımıza eminiz. Biz, televizyon kuşağı nesli değiliz.... Çünkü, bizim dönemimizde yayın yapan sadece bir televizyon kanalı vardı. Dolayısıyla, o günlerde hayatımızda olan TRT ekranlarından evlerimize boca edilecek kirlilik ve çürümüşlük sınırlıydı. Mesela, türlü türlü kötülüklerin, entrikaların, aldatmaların TRT'de ilk defa ekranlara geldiği dizinin adı Dallas'tı. TRT yönetimi bu pespayeliği aylarca ekranlara getirirken; insanlarımızın içindeki maraz merakların da nasıl bir boyutta olduğu ortaya çıkmıştı.
Şimdi, Dallas dizisinin senaryosuna rahmet okutacak, türlü türlü dizimiz çıktı ortaya. Üstelik, bu dizilerimiz, kerli ferli Türk yazarların romanlarından uyarlanmış durumda. Kimin eli kimin cebinde belli değil, akrabalar arasında ensest ilişkiler, iffeti değil şehveti başrole koyan senaryolar, ahlakı deforme eden bir mantalite...Kirlilik ve çürümüşlük adına ne ararsanız var...İnsanlarımız, bu rezillikleri bir araya gelip çoluğuyla çocuğuyla utanmadan, arlanmadan izleyebiliyor...
Kendilerine sunulan böyle bir dünya ile ahlaklarını, maneviyatlarını yitiren genç neslimiz de, gazetelerin üçüncü sayfalarında türlü fuhşiyat ve kirlilik haberinin baş malzemesi oluyor.
"Bütün renkler hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler" diyor şair... Toplumun kirlenmişlikten arınma adına yepyeni bir dönüşüme ihtiyacı var. Hemen!