Gerçekleri görmezden gelmek yahut gerçeği görüp de yokmuş gibi davranmak, "Şarklılık" ın bir göstergesidir.
"Kol kırılır, yen içinde kalır" politikası, "Şark "ın egemen felsefesidir.
1960'ları tüm dünyada sürükleyen, Amerika'da, İngiltere'de, Almanya'da, Fransa'da üniversiteleri şiddete bulayan, Vietnam Savaşı'nın haksızlığını vurgulayan, Fransa'da De Gaulle Dönemi'ni sona erdiren gençlik olayları, Türkiye'de de yaşandı.
Aslında daha önce Türkiye'de başladı gençlik olayları.
27 Mayıs Darbesi'ne dayanan 28 Nisan İstanbul-Beyazıt'taki polisöğrenci çatışması ile başladı. Sonra kamplaşmalarla, işgallerle, Deniz Gezmiş'lerle devam etti. 12 Mart, 12 Eyül gibi askeri müdahaleler arasında da sürdü gitti.
Bugün de üniversitelerimizden çatışma haberleri geliyor.
Batı'da bu olaylar, yönetimlerin aldığı kararlarla sona erdi.
Avrupa'da üniversite reformları yapıldı.
Amerika'da sadece Vietnam Savaşı bitirilmedi... "Watergate Skandalı" vesile edilerek bir dönemin siyasi kadroları, Başkan Nixon dahil tasfiye edildi.
Bizde ise hâlâ sürüyor.
Çözüm çok mu zor?
Ne YÖK Sorunu'na çözüm bulunabildi, ne de üniversiteye girişteki akıl dışı düzen giderilebildi.
"Derin Devlet"e dayandırılan yasa dışı eylemler ve örgütlenmelere ilişkin durum da bundan farksız.
Daha önceki çeteleşmeleri, faili meçhul cinayetleri falan geride bırakalım.
Şu "Susurluk Olayı" nı bile hasır altı etmedik mi?
Önce sivil toplum ışıkları söndürerek, Susurluk'un aydınlanmasını istedi. Sonra Batı Çalışma Grubu adı verilen örgütlenme, 28 Şubat 1997 post-modern darbesini yaparak, Susurluk'u iyice karanlığa gömdü.
Şimdi de birileri "Ergenekon var mı-yok mu" tartışması ile, suikastların, sabotajların, demokrasi dışı girişimlerin araştırılmasını sulandırmaya çalışıyor.
Daha da ötesi, birileri parti kapatma davaları ile Ergenekon'u ideolojik terazilere yerleştirmeye çalışıyor.
O kadar ki, ana muhalefet lideri "Ben Susurluk'un avukatıyım" bile diyebiliyor.
İşte bu "Şarklılık"tır.
Tabii ki bir iddianameye dayalı olarak adı her geçeni "Suçlu" veya "Darbeci" ilan etmek çok yanlıştır.
Ama ortada bir "İddia" da var. Üstelik bu iddia, Anayasal Demokrasi'yi hedef alan yasa dışı girişimleri içermekte.
Rutin dışı işler
Eski Cumhurbaşkanı Demirel'in söylemi ile "Devletin rutin dışı işleri" de bu vesile ile açığa çıkabilir.
Eğer Ergenekon Davası bunu sağlarsa, Türkiye'nin bundan sonrası daha aydınlık olmaz mı?
28 Şubat post-modern darbesinin psikolojik savaş cephesinde kullanılan ve meslektaşlarını hedef gösteren "Andıç"ları sorgulamasız yayınlayan gazeteciler, şimdi "Ergenekon Davası"na hiç olmazsa geçmişlerini unutturmak için tarafsız yaklaşamazlar mı?
"Susurluk" unutturuldu.
Şimdi de "Ergenekon" sulandırılırsa, bu bir çözüm olabilir mi?
20'nci Yüzyılı, bu tür sorunların üzerine gidip, açığa çıkartmak ve çözmek yerine, bunları stoklayıp, biriktirerek ziyan ettik.
21'inci Yüzyılda da aynı çizgiyi mi sürdürelim?
Bakın şu "Kıbrıs Krizi "ne.
Dünyanın hangi süper gücü bir dış politika sorununu 34 yıl süre ile "Kriz Konusu" olarak tutabilir?
Bu süre boyunca Sovyetler çöküp dağıldı, sade Doğu Avrupa'nın Demir Perde ülkeleri değil Kıbrıs Rumları da Avrupa Birliği'ne girdi, Irak Amerikan işgali altında, Afganistan'da Taliban yok.
Biz hâlâ "Kıbrıs Krizi" ile uğraşıyoruz.
Ve hâlâ "Acaba yine darbeci çeteler var mı" diye aramızda kamplaşıyoruz.
Bu "Şarklılık" değil mi?