Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet'inde, 19 Nisan 2009 Pazar günü genel seçim yapılmıştır. Seçim sonuçları birçok kişiyi şaşırtırken, diğerlerini kızdırmış veya tam aksine çok memnun etmiştir. Böylesine karışık tepkiler oluşturabilen bir olayı iyi anlamak gerekir.
Kıbrıs seçmeni, sadece kendi hükümetine değil, aynı zamanda Türkiye'deki AKP hükümetine, Güney Kıbrıs Rum'una ve Avrupa Birliği içindeki devletlere de önemli mesajlar vermiştir. Mühim olan bu mesajları doğru okumak ve tahlil etmektir. Gerisi zaten kendiliğinden oluşur.
Verilen mesajlar:
1- KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'a verilen mesaj:
"Sana bir şans tanımıştık, ama artık kredin bitti, sadece o makamı doldurmanın dışında hiçbirşey gerçekleştiremedin" mesajını vermişlerdir.
M.A. Talat, Rumlarla olan yakınlığı, parti ve ideolojik eğilimleri ile Rum yönetimi ile daha iyi anlaşacağı intibaı'nı vererek seçimi kazanmıştı. Hatta kendisi kaç defa Güney Kıbrıs'a giderek, tüm iyi niyetini, gayretini sergilemiştir ama sonuç değişmemiştir.
Rumlar ve Yunanlılar hiçbir talep ve isteklerinden vazgeçmedikleri gibi, bir orta yol bulma teşebbüsünde bile bulunmamışlardır. Kuzeyde ise, bizzat kendi adamlarının yaşadıklarına şahit olan bazı KKTC vatandaşları sonunda asıl uzlaşmasız tarafın, Rum tarafı olduğunu anlayabilmiştir. Talat'a olan güven de çok büyük ölçüde sarsılmıştır.
2- Kıbrıs Rum tarafına verilen mesaj:
"M.A. Talat'ın seçilmesi ile elinize geçirdiğiniz iyi bir fırsatı kendi hırsınız ve "hep daha fazlasını isteme" huyunuz yüzünden kaybettiniz." Rum kesimi başkanı Hristofyas ile Talat aynı ideolojinin adamları olup, eskiden aynı büyük enternasyonal sol teşkilatların üyeleri olmakla, birçok olayın üstesinden rahatça gelebileceklerini sanmışlardır. Ama, daima aşırıya kaçan Yunan/veya Rum milliyetçiliği "bir türlü tatmin olmayı bilmediğinden" Kıbrıs probleminin çözümünde de hiçbir adım atılamamıştır. Çünkü, Rumların hedefinde "Türklerle birlikte çözüm" diye birşey yoktur. Bu son derece net ortaya çıkmıştır.
Ama bundan da önemlisi, "belki birlikte çözüm vardır" diyenler de bunun olamayacağını görmüş ve Rum tarafının ne kadar "ölçüsüz" olabileceğini anlamış, "sizi tümüyle tanıdık, artık kandıramazsınız" mesajını da Rumlara vermişlerdir.
Burada bir kerre daha hatırlatmakta yarar vardır: 2004 yılında BM genel sekreteri Kofi Annan'ın planı adada referanduma sunulmuştur. Türk tarafı (maalesef) AB'yi memnun etmek ve "biz hep uyumdan yanayız" mesajını verebilmek için, tüm olumsuzluklarına rağmen, Annan Planına körü, körüne "Evet" demişlerdir (e oranında ). O zamanın KKTC'de sloganı "Evet, be annem" idi. O kadar çoşmuşlardı (!) ki hiç kimseyi veya hiçbir mantığı dinlemiyorlardı. Ne yazık ki, bu olay ve gelişmelerde AKP'nin rolü büyük olmuştur.
Yunan tarafı ise kendilerine gelebilecek bütün avantajları bir türlü "yeterli ve tatminkar bulamadıklarından "Hayır" demekte diretmiş ve u'i "hayır" şeklinde oylamışlardır.
Şayet iki taraf da "evet" demiş olsaydı (Batı'nın beklediği ve umduğu gibi) ortada bir KKTC kalmayacaktı. (kısacası büyük bir aldanma ve yalnış tatkik yüzünden Türk tarafı az kalsın kendi varlığını ortadan kaldırmış duruma düşecekti. Bunu da "çok akıllıca birşey yaptık" zannı ile gerçekleştirmiş olacaktı.
Yunan tarafının "aç gözlülüğü, tatminsizliği" ve "hayır" demesi ile durum kurtulmuş ve bu güne gelinmiştir. Herhalde, "kıl payı uçurumun kenarından dönmek" buna denir. Rum tarafı o gün olduğu gibi bu gün de kendilerini ve art niyetlerini bir kerre daha deşifre etmiş bulunmaktadırlar.
3- AKP'ye verilen mesaj:
Kıbrısta halk, Talat'ın partisi iktidarda olduğu halde ve bu parti, iktidar olmanın tüm avantajlarını ve propaganda mekanizmasını kullandığı halde başkasını seçmekte ve ona D gibi bir çoğunluk vermekte kararlı ve ısrarcı olmuştur. Derviş Eroğlu'nun partisi tek başına iktidar olacak bir çoğunlukla meclise gelmiştir. Talat'a ve partisine verilen açık AKP desteğine rağmen bu sonuç gerçekleşmiştir.
"AKP hükümeti olarak sizin yönlendirmelerinize ve desteğinize artık güven duymuyoruz ve samimiyetinize inanamıyoruz" mesajı verilmiştir.
Geçtiğimiz yıllarda ve özellikle de Annan süreci sonrasında, AKP hükümet yetkilileri, "KKTC kendi kararlarını kendisi vermelidir" derken, 2009 seçimlerinin hemen akabinde en yetkili ağızlardan "tenkit ve protesto savurmaktan" kaçınmamıştır.
AKP hükümeti "Talat'ı desteklediğini" açıkça belirttiği halde seçimde Eroğlu başarılı olmuştur. "Müzakerelerde Talat'ın elini zayıflatamazsınız" denildiği halde, Kıbrıs halkının çoğu bunları kale almamıştır. Yeni hükümetin Talat'a ne kadar destek vereceği yakında görülecektir.
Bu AKP politikalarına karşı "tam bir güvensizlik oyu" niteliğinde bir oylama ve seçim sonucu olmuştur. AKP hükümetinin izlediği politikalar etkisiz kalmış, sonuç alamamıştır. Artık, onlardan gelen tavsiyeler dikkate alınmamaktadır. Beş yıl önce ada'da, "Evet, be annem" diye bağıranlar, artık galiba, "Hadi, be amcam" diye bağırmaya başlamış olsalar gerek ki seçim sonuçları umulandan bu kadar farklı çıkmıştır. Kıbrıs halkında 2009 yılında bir değişim görülmüş ve "yalancı umutlar"a bel bağlamak yerine "tarihi gerçekler ve reel politikanın katı yüzünü" görme eğilimine girmişlerdir.
Bunlar olurken, Türkiye medyasının çok büyük bir kısmının ada'da bulunmaması ve gazetelerde sağlam temellere dayanan analizlerin yer almaması oldukça garip bir durumdur. Acaba, Türkiye'de büyük ve popüler medya neyi yansıtır veya neyi önemser? Şayet bu dört mesajlı olayı göremeyecek kadar meşgul ise ve bu olay da Kıbrıs gibi Türkiye'nin stratejik güvenliği ile yakından ilgili bir konu ise o zaman bu tutumu iyi tahlil etmekte yarar vardır.
4- AB'ye verilen mesaj:
AB'ye verilen mesaj ise, "AB'ye olan tüm güven ve inancımız kayboldu" denilirken, "Sizlerin, sözlerini tutmayan, prensiplere dayanmayan ve belli çıkarlar için her türlü ifade ve tarzı kullanmaya hazır, çok değişken olduğunuzu anladık." mesajı da verilmiştir.
Kıbrıs Türk tarafına "Annan planına evet derseniz, üstünüzdeki ambargolar kalkacak, sizlere AB fonundan yardım gelecek, hava alanlarınız uçaklara açılacak" diye çeşitli sözler veren AB yetkilileri, referandum sonrası ortalıktan kaybolmuş, hiçbir söz tutulmamış ve yollanan küçük miktarda bir para da Rum tarafı kanalı ile verilmek istenmiştir. Yani, Türklere karşı adeta, bağımsız bir devlet olarak değil de, Rumların idaresinde yaşayan bir azınlıkmış gibi "acaip bir tutum" sergilenmiştir.
Bir süre Talat hükümeti, böylesine aşağılayıcı tarzda gönderilen ehemmiyetsiz miktardaki bu parayı "acaba alsak mı?" diye tartışmıştır. Galiba, seçimi o günlerden ititbaren kaybetmeye başladıklarını belki ancak şimdi anlayabileceklerdir.
AB hiç bir sözünde durmamıştır. Türkler için en ufak bir iyileştirme yapmamışlardır. Kendileri için ihdas ettikleri "ara bulucu" makamlarında Kıbrıs'ın nefis ikliminde keyf etmenin ötesinde hiç bir katkıda bulunmamışlardır.
Halkın mesajı son derece açıktır: "hiçbir sözünüze ve yaptığınıza inanmıyoruz ve güvenmiyoruz".
Bir seçimin bunca değişik gruba bu kadar farklı mesajlar vermesi az rastlanan bir durumdur. Bu seçimleri doğru okumak gerekmektedir. Kıbrıs halkı doğruyu seçmiş, KKTC'de akıl ve sağ duyu, gecikmeli de olsa galebe çalmıştır.
Kaynak: Milli Gazete