Bismillahirrahmanirrahim,
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberin (sallallahü aleyhi vesellem) nûru üzerimde. Ona çok yakınım..
O gün Mîrâc'ı andığımız geceydi, yıldönümüydü o muhteşem ânın.. Bir mümin, ''Her namazımızı mîrâc eylesin!'' diye bir söz söyledi.. Her namazımızı mîrâc eylesin..!
O gece çok yakınım sandım Hazreti Muhammed'e.. Hasreti bütün ruhumu kaplamıştı. Neden yakın olmasındı? Benim hissiyâtımı bilen Zü'l-celâl'i ve'l-ikrâm, onun yakınımda olmasını istediğimi biliyordu.
Bir başka âleme açıldı dünyâm, sanki hasretten, ona olan muhabbetten bir başka âlemdeydim..
Çok özledim Peygamberim.. Çok özledim. Ümmetin ayrılığına dayanamaz oldu!
Dua dua yükseldim arşın kanatlarına.. Dua dua rûhum, zerrelere ayrıldı.. Îmânın en güzel şey olduğunu aklen de rûhen de yaşıyorum, elhamdülillah!..
***
Hasretiyle, dua ile uyumuş muyum anlayamadım. O idi orada oturan sandım. Siyah mıydı, yeşil miydi hırkası?.. Sarığının beyazlığı öyle belliydi ki!.. Masanın yanındaki sandalyede kıblegâh'a dönüktü mübarek yüzü..
Niye uyandım? Uyuyor muydum ki?.. Uyku ile uyanıklık arası mı, desem. Bir zihin dağınıklığı.. uyku mahmurluğu gibi...
Sandalyeyi kontrol ettim; yönü hâlâ kıbleye dönük mü, diye.. Hayır, olduğu gibi duruyordu...
Allah'ım Rasûlün müydü, gördüğüm! Allah'ım o gece; ayaklarımın ucunda, çocuklarımın odasında beni korur gibi bekleyen, o muydu?.. Anlayamadım Allah'ım, o mu geldi evime? O geceden beridir daha yakın gibiyim Rasûl'e..
Yunus Emre'nin dediği gibi;
Sancağı ağ idi döndü yeşile
Uyandım kendimi döğdüm taş ile
Ey Allah'ım yine göster düş ile
Bir yeşil sancaklı Sultan göründü,
dediği gibi
anlayamadım.
Bir Aşığın Hatıra defterinden...