Sayın Genel Kurmay Başkanımız Başbakan’ın Eşi Emine Hanım’ın Gata’ya başörtü ile alınmamasını “keşke yaşanmasaydı” diyerek durumun üzücü boyutuna dikkat çekiyor.
Sayın Genel Kurmay Başkanım hassasiyetiniz için teşekkür ederim.
Bu teşekkür kendi adıma. Herhangi bir kişi ya da kurum adına değildir.
Bir konuda bende üzüntülerimi aktarmak istiyorum.
Sayın Komutanım bu ilk değildir. Bu keşkeler maalesef saymakla tükenmez.
Keşkeeeeeeeeeee….demenin bir anlamı maalesef kalmıyor. Bu bir yaradır, fakat tedavi edilebilir. Septomları bellidir.
Azıcık saygı, biraz tahammül…
Aynı şeyler benim de başıma geldiği için Sayın Başbakan’ın bu konuda neden bu kadar hiddetlendiğini anlayabiliyorum.
Hani Nasreddin Hoca eşekten düşmüş, konu komşusu vah vah, hocam geçmiş olsun diye teselli etmek istemişler. Hoca o zaman meşhur sözünü söylemiş
- Bana eşekten düşen birini bulun. Benim derdimden ancak o anlar.
Evet ben Sayın Başbakan’ın ve Eşinin ızdırabını anlayabiliyorum.
28 Şubat kararları ile Re’sen emekli edildiğimde eşimin sağlık karnesinde maalesef son 1 yaprak kalmıştı. Bir daha alamayacağımı biliyordum. Çünkü 1994 yılı Donanma Devamlı talimatında, zamanın Donanma Komutanı Oramiral İrfan TINAZ tarafından başı örtülülere sağlık fişi ve kimlik kartı verilmesi kesinlikle yasaklanmıştı. Devamlı talimatlar malumunuz personele tebliğ edilir. Kimlik kartı ve sağlık fişi olmadan garnizon içinde bulunan hastaneye gidip muayene olmamızda mümkün değildi zaten. Ziyaretçi olarak gidebilirsiniz ama tedavi olamazsınız. Yani başı örtülü asker eşleri için sıkıntılı dönem başlamıştı. Aynı dönemde ordu evlerine girişte de sıkıntılar başlamıştı.
Malum 1996 yılı Ocak ayında meşhur “Kardak Kayalıkları Krizi” yaşanmıştı. Aynı dönem Ramazan ayına da denk gelmişti. Takvimlerden kontrol edebilirsiniz.
Bu dönemin hemen arkasından meşhur fişleme dönemi de başlamıştı. Yani biz Kardak Krizi dolayısı ile aynı zamanda Ramazan ayının verdiği ruh hali ile maddi ve manevi anlamda coşmuş iken fitneci gruplar da fişleme operasyonlarına çoktan başlamışlardı. Kriz bitip asli birliklerimize döndükten hemen sonra birliklere “Personel Bilgi Formları” adı altında fişlemeye yönelik evraklar gönderilmiş ve personel ile birlikte eş ve kız çocuklarının da fotoğrafları isteniyordu. Bu düpedüz fişleme idi. Çünkü; zaten personel üst amirleri tarafından tanınıyordu.
Münafıkça davranmak ne fayda verebilirdi ki. Hem kimi kandıracaktım. Bir tarafta imanım, bir tarafta kurumsal kimliğim.
Asker yalana tevessül eder mi….
Peki ben…Bana yalan yakışır mı.
Dürüst davrandım ve eşimin gerçek fotoğrafını verdim.
Vayyyy, sen misin başörtülü fotoğraf veren…
Anında fişlendim ve 28 Şubat sürecinde postalanacaklar listesine eklendim.
Şimdi diyeceksiniz ki keşke bunlar yaşanmasaydı.
Ne değişecek Sayın Komutanım. Ne değişecek.
Dünya milenyum çağını yaşarken bizler ilkel kavimler gibi birbirimizin inançlarını sorguluyoruz.
Kimin eşinin başı örtülü, kimin orsası burası açık.
Olay bumudur yani.
İnsanların kafalarında bulunanı değiştirme imkanınız varmıdır.
Bu mümkün değildir.
Bilerek inananları hiçbir kuvvet değiştiremez. Yolundan vazgeçiremez.
Sessiz hale getirmeniz, sadece susmasını sağlar.
Siz insanların demokrasiyi sahiplenmesini istiyorsanız fikirlerine saygı göstermek zorundasınız.
Saygı göstermeyenler saygı göremezler.
Dünyadaki tüm sistemler için bu geçerlidir.
Eğer İslam Peygamberi Mekke’yi fethettiği zaman eski düşmanlarını affetmeyip zulmetseydi bu gün İslam olmazdı.
O kimseye zulmetmedi.
Hatta fethin başında bazı sahabeler tarafından müşrik olduğu için kendisinden alınan Kabe anahtarını aynı kişiye iade etti. Bu derece karşısındaki insanlara saygılı idi.
Bu günün dünyasında örnek insan gösteriliyorsa insana verdiği değer, ilme verdiği değer, fikre verdiği değer, erkek ve kadına verdiği değer içindir.
Milenyum çağında Ülkenin Başbakanı’nın Eşinin başörtüsüne bile tahammül edemeyen zihniyet nemenem bir zihniyettir Sayın Komutanım.
Cumhurbaşkanı’nın Eşinin başörtüsünden dolayı karşılaması gerekirken mabadını dönen Komutanın yaptığı nasıl bir saygısızlıktır.
Peki binlerce askerin eşlerinin örtüsü ve ibadetleri yüzünden mesleklerinden ihraç edilmeleri nasıl bir şeydir.
Bilgi Edinme Kanunu çıktıktan sonra hakkımda atılan iftiraları öğrendim ve şok oldum. Bu ne vicdansızlıktır. Tarif edemiyorum.
Yaşanmasaydı denebilmesi için siyasi güç gösterisi mi yapılmalı.
Biz askerler bunu siyaset malzemesi yapmadık. Bizi destekleyen çeşitli siyasiler olabilir fakat bu kendi görüşleridir.
Ben kendi adıma tekrar etmek istiyorum.
Eşimin başörtüsü siyaset malzemesi olamaz.
Siyasetten hiçbir nema almayan ben siyaset için eşime başını ört diyemem.
Hiç kimseye inançlarının hilafına bir şey yaptırtamazsınız. Siyaset bir noktaya kadardır. Kaldı ki toplum olarak siyaseti ne kadar öğrendiğimiz tartışılır.
İnsana saygı duymayan bir demokrasinin siyasilerinden de bir beklentim yok.
Ama iman mesuliyeti kıyamete kadar devam edecektir.
Bana ve eşime ahrette siyaset sorulmayacak. Dinim ve İslamın emri olan vazifelerim sorulacak..
O zaman nasıl hesap vereceğim…
Tayyip Erdoğan’a mı soracaklar benim hesabımı. Yoksa Deniz Baykal’ın başörtüsü ve ardından cılkını çıkardığı çarşaf açılımı mı kurtaracak beni. Zamanında “Kanımız aksa da zafer İslamın” diyen Bahçeli’yi sıralamaya bile almam.
Yani siyasilerin işi bitince sizi unuturlar.
Rabbim unutmaz.
Yok Sayın Konutanım yok.
Hiç birisi değil.
Beni ancak Rabbimin emirleri doğrultusunda hakiki kul bilinci ile yaptığım ibadetlerim ve Rabbimin mağfireti kurtaracak. Buna inanın.
Ben dinimi kimseye peşkeş çekmedim bundan sonra da çekmem.
Eğer dinimi peşkeş çekecek olsaydım 1996 yılında eşimin fotoğrafını istediklerinde açık fotoğraf çektirivermesini isteyiverirdim. Siyaset için her şeyi mübah görenler için ne kadar da kolaydır değil mi.
Amacım siyaset olsaydı o zaman bu işi hallederdim zaten.
Amacım siyaset değildir.
Rabbimden korkarım. Eşime de ancak Rabbimin emrini telkin edebilirim. Yapıp yapmamak kendine kalmıştır.
Çünkü Eşim’de hesabını kendi verecektir.
Siz de Sayın Komutanım hesabınızı kendiniz vereceksiniz.
Keşke bunlar yaşanmasaydı dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Aradan çok zaman geçti biliyorum, bu saatten sonra gençler yapsın bu kutsal vazifeyi.
Yapılabilecek şeyler vardır. YAŞ Kararları yargıya açılmalı, suçlu varsa cezasını çekmeli, masumlar mağduriyetten kurtulmalıdır. Mağdurlara iade-i itibar yapılmalı ve helallik alınmalıdır.
Yoksa hesap meydanında zaten sorulacaktır, ben bundan eminim.
HEM DE KIDEM SIRASINA GÖRE…..
Ahmet TÜRKAN - HABERNAME