Daha önceki yazımda da belirttiğim üzere bu yazımda benim elektronik postama düşen iki mektubu yayınlayacağım.
Bana gelen ilk yazı Kemal Rastgeldi (takma isim olabilir) diye birisinden. Bu ismin gönderdiği yazı İslam inancıyla alay eden sıradan bir fıkra. Ve fıkranın sonunda “nasıl” diye bir soru sorup bu sorunun cevabını da diğer yazısında cevaplamaya çalışıyor.
Ne kadar bağnazca ve sığca yazılmış bir yazı olduğunu sizler de göreceksiniz.
Kemalistçilik terörü estirecek kadar sert kelimeler kullanmış Kemal Rastgeldi.
Tek korkusu bir türlü anlamı yerli yerine oturtulmamış irtica. Ne kadar da çekiniyor o bilinmeyen irticadan?
Sonuna yazdığı yazı aslında fıkradan daha komik.
…
Diğer yazı da yine Kemalist kurşunlarla dolu bir yazı. T.B.M.M. Başkanı Sayın Cemil Çiçek’e hitaben yazılmış yazıyı okuyunca insan düşünüyor; Bu kadar geçmişine düşman olan başka bir yabancı güruh var mı diye.
Bu kısımda da, geçmişiyle bu kadar kavga halinde olan, geçmişini inkâr eden ve onu yerin dibine geçirmeye çalışan bağnaz bir kalem sahibinin neler döktürdüğünü okuyacaksınız.
Sanki koskoca Osmanlı İmparatorluğu onların gözünde terör imparatorluğu. Bırakın dünya tarihine Türk tarihine bile katkısı olmayan bir Osmanlı varmış.
Acıyorum bu zihniyet sahiplerine.
Aslında belki de böyle insanları hiç dikkate almamak en doğrusu ama başka bir açıdan bakıldığında böyle zihniyetleri de tanımakta yarar olabilir.
…
Şimdi sizleri yukarıda bahsettiğim yazılarla baş başa bırakıyorum;
***
İmam ve Tanrı...
Bir köyün camisinde, imam cemaate vaaz vermektedir. Ansızın içeri dalan bir köylü, köyü sel basmakta olduğunu haber verir. Bütün cemaat hemen kendilerini dışarı atıp kaçar. Sadece imam, bütün ısrarlara rağmen köyü terk etmeyi reddeder ve Tanrı’nın kendisini koruyacağını söyleyerek camide kalır.
Kısa bir süre sonra sular camiye ulaşır, imam çaresiz minareye çıkar. Sular minarenin ilk katına yükselirken bir tekne imamı kurtarmaya gelir. Ancak dini bütün imam, Tanrı’nın kendisini koruyacağını söyleyerek tekneye binmez. Sular yükselir. İmam ikinci kata çıkmak zorunda kalır. Bir tekne daha gelir, ancak imam yine Tanrı’nın kendisini koruyacağına inancının tam olduğunu söyleyerek tekneye binmez. Sular iyice yükselir. İmam artık minarenin en tepesindedir. Bir helikopter yaklaşır. İçindekiler, durumun kötü olduğunu anlatarak, imama helikoptere gelmesi konusunda ısrar ederler. İmam helikoptere binmeyi de reddeder. Bir süre sonra sular iyice yükselir ve imam boğularak ölür.
Kendisini ahiretin kapısında melekler karşılar. Melek: “Hoş geldiniz, buyurun...” İmam: “Cennete girmek istediğimden emin değilim..”.
Melek: “Neden?..”
İmam: “Tanrı’ya biraz kırgınım....”
Melek: “Ne oldu ki?..”
İmam: “Ben hayatımı ibadet ederek geçirdim, insanlara hep iyilik yaptım, günahtan uzak durdum. Yaşadığım köyü sel bastı, herkes kaçtı ama Tanrı’nın beni kurtaracağına inandığımdan ben kaldım. Görüyorsunuz ki şimdi burdayım....”
Tam bu sırada yukarıdan Tanrı’nın sesi duyulur.
“Salağa, iki tekne, bir helikopter gönderdik.. Kurtarmak için daha ne yapacaktık? Böylesine geri zekâlının benim katımda da yeri yoktur..”
Yukarıdaki fıkrayı benim milletime uyarlamaya kalkacak olursak, muhtemelen Tanrı o gün geldiğinde bu ülke insanlarına şöyle seslenecektir:
“Ben bu ulusa örnek alsınlar ve onu izlesinler diye Mustafa Kemal’i gönderdim. Musibetlerden kurtuluş yolunu, onun eliyle bunlara göstermeye çalıştım. Ama onlar hâlâ benden medet umuyorlar... Eh ben daha ne yapayım?
Her kurtuluş için bir Mustafa Kemal gönderemeyeceğime göre her biri bir Mustafa Kemal olmayı öğrenmeliler...”
Ne dersiniz, o gün bugün mü acaba? Başarabilir miyiz ???
***
Zafer, O’nun dehası, beyni, bilgisi, cesareti, azmi, halkın desteği sayesinde kazanılmıştı. Günümüzde ise halkın beyni Doğudan gelen "şeriat virüsü" tarafından işgal ettirilmiştir; Kemalistlerin karşısına günümüzde (emperyalistlerden çok) Allah çıkarılmaktadır; güç dengeleri bugün böylece bozulmuş, alt üst olmuş bulunmaktadır. Mustafa Kemal olmayı öğrenmek için önce beyinlerin virüsten temizlenmesi gerekir, ama NASIL???!!!...
…
Bir insanda eğer birazcık akıl varsa, yanıtını veremeyeceği sorular sorup da kendini zor durumlara düşürmez. Uzun zamandır o "NASIL"ın yanıtı kafamın içinde durup, bilmek isteyen meraklı ve akıllı insanların sormasını bekliyordu; kısmet sizeymiş:
İrtica öyle akılla, mantıkla, karşılıklı dostça diyalogla çözülebilecek bir mesele değildir. (Keşke öyle olsaydı.) Sevgili Bekir Coşkun’un rahmetli babası, yıllarca Urfa’nın nahiyelerinde görev yapmış Atatürkçü kaymakam Zeki amcam, "yobazlar sadece dipçikten anlar" der ve dertlenirdi hep, ters gidişatı gördükçe. Ne yazık ki, karşı devrimciler daha önce davranıp, "Cumhuriyetin, Atatürk ilkelerinin bekçisi (!)" şanlı ordumuzun bile elinden dipçiği kaptılar ve hapishaneleri doldurdular. Yıllardır besleyip büyüttükleri irtica artık iyice şişmanlamış, güçlenmişti. Önceki iktidarların gaflet ve beceriksizliğiyle, Amerikano-Arap emperyalizmlerinin ve kandırılmış, dindarlaştırılmış necip halkımızın da desteğiyle, kolladıkları fırsat ellerine geçince, tüm kilit noktalarını ele geçirmek, muhalefeti tüketmek için, başta dipçik, her çareye başvurmaktalar. En büyük hatayı da, 12 Eylül darbesiyle bizzat ordunun kendisi yaptı; fırsatı yanlış yönde kullandı, aydınları, solcuları ezdi; dipçik irticanın, şeriatçıların güçlenmesine yaradı. O darbeden yararlananlar, onun günahını, ceremesini şimdi hapisteki (çoğu masum) askerlere, kumandanlara çektirmekteler.
Bu kısa özetten sonra sıra şimdi o NASIL”ı yanıtlamakta: tüm muhaliflerin (BDP de dahil) kendi küçük parti menfaatlerini bir yana bırakıp, sırf vatanı kurtarmak uğruna, tek bir dönem işbirliği için anlaşmaları tek çaredir. Büyük beladan kurtulmak için benim bu minnacık aklımın bulabildiği çareyi kabullenip uygulayacak kadar akıllı lider bulabilmek işin asıl zor yanı olsa gerek. Onlara Mustafa Kemal olmayı öğretebilecek okullarda artık "en hakiki mürşit" yerine inanç önemseniyor, "yüce dinimiz" diye öğretiliyor. İmamlar ordusu çığ gibi büyütülüp, onlara her türlü danışmanlık görevleri veriliyor. En fanatiğine de başbakanlık işi veriliyor. Sürekli önerdiğim aile planlaması ve bilimsel, laik, çağdaş eğitim dışında NASIL sorusuna gerçekçi, akılcı yanıt verebilen varsa, vatan eğer bir gün kurtarılabilirse, benim yerime onun heykeli dikilsin derim. Mustafa Kemal olmayı öğrenmeye çok çalıştım, ama henüz sadece Kemal olabildim ki onu da kendim için büyük onur sayarım.
9.12.2011 Kemal Rastgeldi
…
Sayın Cemil Çiçek,
T.B.M.M. Başkanı
Sanat ve medeniyetten uzak, yalnızca fütuhat yapıp kendi çıkarları için hazinelerini dolduran Osmanlı hanedanını, bu gün nefretle anıyoruz. Bu gün 600 yıl içinde yapılan (hepsi yabancı mimar ve sanatçıların yaptığı saray ve yalılar dahil.) Eserleri toplasanız Avrupa’da herhangi bir şehri bile dolduramayacak kadar azdır. Kendi çıkar ve menfaatlerini, haremindeki yüzlerce kadınlarını düşünmekten başka bu hanedan ne yapmıştır ?
Atatürk’ün kurduğu ve çok kısa sayılacak dönemde yapılanlarını düşünürseniz Osmanlı hanedanın 600 yıl içinde hiç bir şey yapmadıklarını daha rahat anlarsınız. Her haliyle dökülen bir padişahı anmak için törenler yapmanızı üzüntü ile karşılıyor ve sizi bu hareketinizden dolayı kınıyorum.
Her şeye rağmen tüm padişahlar için anma günleri tertip etmenizi canı gönülden talep etmekteyim. Çünkü her anılan padişahın genlerinin Türklükle hiç alakasının olmadığını canım Türk kızları dururken, yabancı ülkelerin kızlarının hareme getirilmesinin ve sonrasında şehzadelerin, Rus, Rum, İtalyan, Bulgar ve bilumum ülkelerden temin edilen müstamel (kullanılmış) kadınların çocukları olduğunu öğrenmeye devam edeceğiz. Sonrasında savaşların dışında ülkelerine hiç bir yenilik getirmediklerini, yalnızca haremlerindeki kadınların adetlerini çoğalttıklarını da bize öğretmiş olacaksınız.
Bu bize, bütün bunları kısacık ömründe fark eden büyük insan Atatürk'ün ne kadar ileri görüşlü bir lider olduğunu canım Türkiye’me medeniyeti kısa zamanda getirmesini hatırlatacaktır. Dolayısıyla onu her gün daha fazla sevmemize neden olacaktır.
Derin saygılarımla.
Türker Baykal(iletişim bilgileri bende mahfuz)