1990’ların başından itibaren Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasıyla birlikte Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını ilan etti. Bağımsızlık ilanlarının üzerinden henüz bir yıl geçmişti ki 1991 Eylül ayı sonlarında kalabalık bir grupla Azerbaycan ve Özbekistan’a gitmiştik. Ekibimizin başında merhum Prof. Dr. M. Es’ad Coşan Hocamız vardı.
60 küsur kişilik grup için bir haftalık Bakü, Taşkent, Semerkant ve Buhara ziyaretlerini kapsayan ziyaret, unutulmaz hatıralarla dolu ve rüya gibi bir gezi oldu. Hediyelik bir şeyler bulabilir miyiz ümidiyle girdiğimiz ama büyük hayal kırıklığı ile çıktığımız mağazaların rafları neredeyse bomboştu.
Heyetimiz mağazalardaki çok az çeşitten ibaret ürünleri inceleyip ayrılırken mağaza görevlilerinden bazılarının bana sahip çıkıp “Siz nereye gidiyorsunuz?” diye sorduklarını, benim de, “Ben de bu gruptan birisiyim” dediğimi hatırlıyorum. Türkiye’den gitmiştim ama bölge insanlarıyla benzerliğim tespit edildiği için oralardan birisi olduğum zannedilmişti.
Aradan 25 yıl geçti. Deniz Feneri Derneği’nin kurban organizasyonu dâhilinde Kazakistan’a gittim. Yüzyıllar önce dedelerimizin çıkıp geldiği ve uzun yıllar dönemedikleri ata yurdumuza ayak bastığımda, kendimi ecdadımızdan izlerle dolu öz coğrafyamızda hissettim. Yüzleri, tenleri, dilleri bize benziyor. Onlardan biri konuştuğunda çoğu kelimeyi anlayamasam da birbirimizi biraz dinleyince anlaşmanın başladığını anlıyordum.
Bakışmamız, birbirimize tebessümümüz bile ciddi bir iletişim anlamına geliyordu. Elbette geçen 25 yıllık dönemde onlar Türkiye’den giden bazı fırsatçılarla, kötü niyetlilerle de tanışmışlar. Sütten ağızları yanmış bazılarının. Ama Türkiye onlar için çok özel bir ülke olmaya devam ediyor.
İçlerinden bazıları Diriliş Ertuğrul dizisini izlediklerini, çok beğendiklerini söyledi.
Çimkent’in bir köyünden Almatı’ya gelmiş Abdülaziz şivesiz güzel bir Türkçe ile konuşuyordu. Konuşmayı nereden, kimlerden öğrendiğini sorduğumuzda, “İnternetten Diriliş Ertuğrul’u, Filinta’yı, Kurtlar Vadisi’ni, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ı izliyorum” dedi. Bu dizilerden hangisinin final yaptığını, hangilerinin yeni sezonunun yakından başlayacağını biliyordu.
Kazakistan, Hoca Ahmet Yesevî’nin memleketi. Yesevî Türkistan şehrinde binlerce talebe yetiştirmiş, bazı halifelerini İslam’ı yaymaları için Rum diyarına (Anadolu’ya) göndermiş. Yesevî, Yusuf-u Hemedani, Abdülhalık-ı Gücdüvani ve diğer Nakşi büyükleri o bölgede yetiştirip irşat için gönderdikleri çok özel talebeleri ile ilayı kelimetullah için kökleri yüzyıllar öncesine kadar uzanan bir ulu çınarın tohumlarını bütün dünyaya saçmışlardı.
Aradan geçen bunca yüzyıl sonra Yesevî, Hemedanî ve Gücdüvanî’nin torunları ata yurtlarına geri dönmüşlerdi. O bölgede Rusların 70 yıl boyunca İslam’ın köklerini kazımak üzere yaptıkları bütün çalışmalar ve zulümlere rağmen ulu çınarın doğduğu topraklarda köklerin henüz tamamıyla kurumadığı görülmüş.
Türkiye’den Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gönderdiği görevliler Kazak gençlere ve çocuklara İslam’ı ve Kur’an-ı Kerimi öğretiyor. Diğer taraftan Türkiye ile bağlantılı bazı özel vakıf ve derneklerin eğitim alanından yaptıkları takdire şayan çalışmalar devam ediyor. Türkiye’den giden sevdalılar, atalarımızın torunlarını aslî kimlikleriyle buluşturma gayretindeler. Yüzyıllar önce Orta Asya’dan gelen gönüllüler Anadolu’yu İslam’la buluşturmuştu. Şimdi ise kökleri henüz kurumamış dev çınar ağacının canlanması ve şahlanması için ter dökülüyor.
Deniz Feneri bu yıl vekâletini aldığı kurbanları, “Kazakistan 2030” Kazak-Türk Gençleri Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ile işbirliği halinde kesti.
Kazakistan 2030 Vakfı 20 yıla yakın bir süreden beri kız ve erkek öğrencilere yönelik eğitim faaliyeti yapıyor. Vakfın görevlendirdiği hocalar Kazakistan Diyaneti ile işbirliği halinde Kazak çocuklarını ve gençleri geleceğe hazırlıyor. Yetişen gençler köylerde ve şehirlerde görev alarak kendi insanlarına unuttukları dini bilgileri hatırlatıyorlar.
Kazakistan 16 milyon nüfuslu bir ülke. Topraklarının yüzölçümü Türkiye’nin yaklaşık üç katı. Petrol, gaz ve zengin maden yataklarıyla geleceğin daha da zengin olmaya aday ülkelerinin başında geliyor.
Devlet memurlarının yüzde 90-95’nin kadınlardan oluştuğu bilgisi bana çok şaşırtıcı geldi. Kadınların erkeklerden daha çalışkan olduğu söylendi. Erkekler daha çok ticarete yatkınmış.
Kazakistan’a gitmeden önce at etinin ve sütünün (kımız) çok tüketildiğini duymuştum. At eti sığır etinden daha pahalı. Kışın şiddetli soğuğuna at eti iyi geliyormuş. Bu arada Hanefi mezhebi dışındaki üç mezhebe göre at eti yemenin sakıncalı olmadığı bilgisine ulaştım. İmam Ebu Hanife’ye göre at eti yemek mekruh iken, İmam Muhammed ve İmam Yusuf diğer mezhep imamlarıyla aynı görüşü benimsemişler.
Hanefi mezhebinin yaygın olduğu Kazakistan’da İmameyn’in görüşü istikametinde bir tercihin benimsendiği anlaşılıyor.
Kurbanlarımızın bir kısmını Almatı şehrinde, bir kısmını ise Almatı’ya 700 km. mesafedeki Çimkent’te kestik. Kurban etlerinden bir kısmını Almatı’daki bir yetimhaneye, bir kısmını ihtiyaç sahibi engelli ailelere, bir kısmını ise ilim tahsil eden gençler başta olmak üzere muhtaç ailelere ulaştırdık.
Almatı’da yetimhane sorumlusu Amine Hanım’ı ziyaret edip duasını aldık. 20 yıldan beri kendisini yetim çocuklara adamış.
Çimkent’ten “Kazakistan 2030” Kazak-Türk Gençleri Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Genel Müdürü Mahmut Hakkı Sezer Bey ve İslam Han Bey’le birlikte Türkistan’a gittik. Hoca Ahmet Yesevî Hazretlerinin türbesini ziyaret ettik. Türbenin yakınında kısa bir süre önce inşa edilmiş ve Hazret’in adını taşıyan camide öğle namazı kıldık.
Almatı’da Türk Kızılayı’ndan genç arkadaşlarla tanıştık. Vakıf’ta bir akşam sohbet ettik.
Onlar da bizim birlikte çalıştığımız Vakıf’la kurban kesmişler.
…
Kazakların bayram sofraları unutulmaz. Bayram namazında gençlerin çoğunlukta oluşu umut verici.
Türkiye’den yol arkadaşım Mahmut Hacıbektaşoğlu ile birlikte unutulmaz Kazakistan günlerimiz için başta Mahmut Hakkı Sezer ve Ali Aktürk Beyler olmak üzere bizi kendi evimizde gibi hissettiren herkese şükranlarımızı arz ederiz. Vakfın kurucuları, çalışanları ve sohbetlere devam eden güzel insanların hepsine teşekkürü borç biliriz.
recep.kocakk@gmail.com