Bu ismi daha önce ne kadar duydunuz bilemem. Umarım karavan, ayran veya kaman diye okuyan çıkmaz. İslam kültür ve medeniyetinde önemli bir merkez.
Bugün bir iftar daveti aldım. Normalde evde yapmayı tercih edecek olsam da bu davete icabet etmemek ayıp olacak. Bu nedenle davet saatinde yerime ulaştım. Bize bu topraklarda mihmandarlık eden Üstat Nuh’un evinde iftara davetliyiz. Sofranın başına vardığında kalabalık bir gruptan oluşan beyaz Müslümanları gördüm.
Ben şimdi beyaz insan gördüm deyince “ne var bunda?” diyebilirsiniz. Ama öyle değil. Burada çok adetten değildir. Sonra tanıştık ki bunlar Tunus'tan gelmişler. Tunus'un Kayravan şehri ilim, kültür ve medeniyet merkezi bir yer. Daha önce çok duysam da bugün daha yakından tanımış olduk. Özellikle de hafızlık müesseselerinin bolca olduğu bir şehir. Burkina Faso gibi çevredeki bir kısım ülkelerden çocuğunun hafız olmasını isteyenler hep Kayravan’a göndermişler. 10 yıl kadar öncesinde Burkina Faso’da hafızlık merkezi yokmuş. Bu nedenle hafız olmak isteyenler Kayravan yolunu tutmuşlar. Bizim Üstat Nuh ve her gün arkasında teravih namazı kıldığımız Abdülaziz Kayravan’da hafızlıklarını tamamlamış olanlardan iki örnek. Bu nedenle bugün onun misafiri var. Biz de yanlarındayız.
İlginç bir ekip var. Ekibin içinden birisi Devlet Hastanesi'nde çalışan bir radyolog doktormuş. Diğer birisi Maliki mezhebinin çok önemli âlimlerinden olan ve Maliki mezhebine ait çok önemli bir isim olan imam SAHNUN’un torunu. Dedesinin adını taşıyor. Böyle bir dedenin torunu olmak zor olmalı. Ekibin reisi de oymuş. Hepsinin de Kayravan’da hafızlık ve ilim medreseleri varmış.
Biz bugün tanıştık ama Burkina Faso’ya geleli bir aya yakın olmuş. Dedim ya ilginç ve zorlu bir ekip bunlar. Her yıl en az bir defa değişik ülkelere böyle davet işi için çıkıyorlar. Gittikleri yerde hep mescitlerde kalıyorlarmış. Otel veya benzeri bir yerde de kalmıyorlar. Buraya gelme sebepleri tebliğ faaliyetlerinde bulunmak. Pakistan merkezli Tebliğ Cemaati diye bir cemaat / oluşum var. Bunlar fisebilillah dünyanın değişik yerlerinde geziyor ve oralarda mescitlerde yatıp o mescidi çevresindeki Müslümanlara İslam dinine daha sıkı bağlanmaları konusunda telkinlerde bulunuyorlar. Onların çalışma usullerini ve çok önemli addettikleri esaslarını daha sonra paylaşacağım.
Adamlar buraya sadece bu iş için gelmişler. Adanmış insanları hep sevmişimdir. İnsanın bir davası olmalı ve yumuşak koltuklarda ahkâm kesip çevreyi eleştirmek yerine kalkıp bu uğurda bir şeyler yapmalı. Bunu yüzünün akıyla başarmalı. Hatta bazen kınayanın kınamasına aldırmadan yapabilmeli. Rahat ve huzurunu terk ederek becerebilmeli. Yaşadıkları şehrin iklimi bugünlerde bizim Türkiye'ye benzermiş. Ilıman bir iklim varmış. Ama Burkina’da hava 45 - 50 dereceye ulaşıyor. Kavurucu bir sıcağın ve ramazan gibi ayrı bir ibadet ve sabır ayının içinde gelmişler. Bunun şoku var mı içlerinde? Yok, asla bir hata yapma ve pişmanlık duyma hislerini taşımıyorlar. Sahabe-i kiramın oruç tutmak için özellikle sıcak mevsimleri seçtiklerini anlatıyorlar.
Bir hatıralarını anlattılar. Bir Ramazan'da Suriye gitmişler. Muhtemelen savaş öncesi bir zaman olmalı. Sıcak bir yaz günü ve ağızlarında neredeyse tükürük kalmamış. Meşhur hayatü’s sahabe adlı eserden rastgele bir yer açıyorlar ve okumaya başlıyorlar. Her zaman yaptıkları gibi... Zira onlar sahabe hayatı okumanın kendilerine enerji verdiğine ve onları şevke getirdiğine inanıyorlar. Haksızlar mı? Bana göre asla... Sahabe-i kiramın sıcak yaz günlerinde nasıl cihada ve mücadeleye çıktığına dair bir bölümü okuyorlar. Ondan sonra da nasıl rahatladıklarını anlatıyorlar...
Hâsılı ilginç bir ekiple tanıştık. Teravih namazını beraberce kıldık. Teravih vitir arasında içlerinde doktor olanı cemaate Fransızca olarak kısa bir nasihatte bulundu. Dünyevi gaye ve meşgaleden uzak, Allah için yola çıkmış bir ekibe evimde bir çay kahve ikram etmek istedim. Ama buna fırsat olmadı. Dönüş vakitleri de daralmış. Yani biz programın sonlarına doğru tanışmışız. Daha erken olsaydı bu tanışma bu işi benden alamazlardı ama... Ancak buna da bir çözüm buldum ve Cuma günü onların kaldığı mescide gidip onlarla uzun bir sohbet yapma imkânı buldum. Ne mi konuştuk? O da başka zamana...
Şimdi onlar da bizi Kayravan’a davet ettiler. Bu satırları bizim evden okurlarsa “bir orası kalmıştı gitmediğin. Haydi, bir de Kayravan’a git bakalım” diyecekler. Ama Allah büyük... Bir gün yolumuzu Kayravan’a düşüneceğine ve bu güzel insanlarla kucaklaşmaya fırsat vereceğe dair ümidim var.
Hülasa, güzel bir akşamın Ramazan bereketi oldu bizim için...