İkinci Meşrutiyet yılları...
Meclis-i Meb'usanda Şakir Paşa ile Memiş Paşa ağır şekilde tartıştı.
Peyam-ı Sabah gazetesi başmuharriri ile İntibah-ı Millet sermuharriri kapıştı.
Çerkes Tevfik Paşa ile Boşnak Remzi Paşa atıştı.
Rum Patriği şöyle dedi, Ermeni Patriği böyle dedi, Yahudi hahambaşısı "Yaşasin hürriyet, yaşasin uhuvvet!" diye haykırdı.
Himaye-i Nisvan cemiyeti başkanı Huriye Nevzad hanımefendi.
Devletli necabetli Şehzade Nureddin Efendi.
Resneli Kolağası Niyazi bey.
Evet, 1908'de sözde hürriyet, sözde adalet, sözde müsavat, sözde uhuvvet gelince memleket cadı kazanına dönmüştü.
Her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu.
Bazısı birkaç sayı çıktıktan sonra kapanan gazeteler.
Her taşın üzerinde bir dilli düdük.
Etrafına toplanmış birkaç hödük.
Gayr-i Müslim bir gazete patronu "Ben Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyım..." diyor.
Meşrutiyetin ilk günlerinde Selanik'te bir papaz ile sarıklı bir imamın kucaklaşıp öpüştüğü söylenir. Öyle ya hürriyet var. Demek ki, Diyalog o zaman başlamış.
Polemikler, münakaşalar, küfürleşmeler, çatışmalar, caddelerde alaylar... Herkes hürriyet ve meşrutiyet sarhoşu.
Sonra ne oldu?
1911'de (yüzüncü yıldönümü) İtalya Trablusgarp vilayetimize saldırdı ve 12 adayı aldı.
1912'de Balkan savaşı çıktı, Rumeli elimizden gitti.
1914'te Cihan savaşına katıldık, imparatorluk yıkıldı.
Yunanlılar İzmir'e asker çıkardı, Batı Anadolu'yu işgale başladı. İstiklal Savaşında küçük Trakya ile Anadolu'yu kurtardık, ardından CHP tek parti sömürgesi olduk.
CHP yıkıldı, askerî darbeler oldu. Ergenekon, askerî vesayet rejimleri...
Şimdi biraz demokrasi, biraz hürriyet, biraz serbestlik geldi ya, yine birbirimizi yemeye başladık.
Şakir paşa Memiş paşa... General Tunçman ile Amiral Denizman... Saylav Feşmekan ile yazar Fişmekan... Türkan Saylan ile Gülzar Sevi... Hokneti bey ile Dürümcan bey...
Memleket cadı kazanı gibi... Havada yumurtalar uçuşuyor. Felaket ufukları yaklaşıyor yaklaşıyor yaklaşıyor.
Militanların Jeanne d'Arc'ı 19 yaşında hamile bir kız polisle yırtıcı kaplanlar gibi kahramanca çarpışırken çocuğunu düşürmüş. Vah vah.
Üniversiteye konferans vermeye gitmiş, üzerine bir sürü yumurta atmışlar, adamcağız omlete dönmüş.
Açık göz bir profesör, konferansa giderken yanında iki kangal sucuk götürmüş, çocuklar yumurtaları atıp ziyan etmeyin, beraber kantine gidelim yumurtalı sucuk pişirtip afiyetle yiyelim demiş. Üniversiteliler çılgınca alkışlamış. Bravo demokratik çocuklara!.. Yumurtalı sucuklu demokrasi.
Kürdistan İmparatoru Birinci Abdullah hazretleri İmralı adasından talimat vererek Kürt ordusu kurduruyormuş.
Kızgın bir yazar başka bir yazara "Ulan seni yok ederim, hiç ederim, toz ederim!.." diye bağırmış.
Militan gençler yumurta yerine niçin domates atmıyorlar? Bunu bilmeyecek ne var. Yumurta ucuz, domates pahalı.
Cadı kazanında ne kaynıyor?
Demokrasi kaynıyor, özgürlük, kardeşlik, adalet, eşitlik, laiklik kaynıyor.
Bu kaynama ne zamana kadar sürecek.
Yorgan gidince ne kaynama kalır, ne kazan...
* (İkinci yazı)
KURTULMAK
Kurtulmak, ebedî saadeti kazanmak, Cennete girmek ancak/sadece Allahın fazlı, keremi, inayeti ile olur.
Namaz kılan, bu namazından dolayı ucba düşen, "Ben namaz kılıyorum, Cennetliğim..." diyen kişi yanılıyor.
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bile Allahın inayeti ile Cennete girecektir.
Hadis meali:
Resulullah şöyle buyurdu: "Hiç kimse kendi ameliyle Cennete giremeyecektir." Ashab sordular: "Sen de mi yâ Resulullah?" Buyurdular: "Evet ben de giremeyeceğim, ancak Allah beni rahmetiyle kuşatacaktır."
Namaz farzdır, herMüslümanın onu günde beş vakit dosdoğru şekilde kılması gerekir. Kılanlara ne mutlu... Lakin sakın ha, namaz bizi ucba, gurura, kibre götürmesin.
Namaz kılmak farz-ı ayndır... Ucb haramdır. Ucbtan korunmak farzdır.
Şeytan cahil ve kaba sofuya şöyle der:
- Sayın sofu, bak namazını güzelce kılıyorsun, sen Cennetliksin, aferin sana, ne mutlu sana!..
Cahil ve kaba sofu bu tuzağa düşer ve Şeytana:
- Hakkınız var Şeytan Bey ne doğru söylediniz cevabını verir, böylece Şeytanı tasdik etmiş olur.
Abdülkadir Geylanî hazretleri Dicle kenarında bir ağacın altında zikr u ibadetle meşgul oluyormuş. Kulağına şöyle bir ses erişmiş, "Ey Abdülkadir!.. Sen öyle bir mertebeye vâsıl oldun ki, artık sana ibadet gerekmez..."
Abdülkadir Geylanî hazretleri hemen "mel'un Şeytan" diye bağırmış.
Hâtiften gelen sesin Rahmanî olmadığını anlamış.
Çünkü insan mânevî bakımdan ne kadar yükselirse yükselsin ondan ibadet sâkıt olmaz (ibadet borcu üzerinden düşmez.)
İnsanların derece, makam, rütbe itibarıyla en üstünü, Âdem Oğullarının Seyyidi Muhammed Mustafa hazretleri ölünceye kadar namaz kılmış, ibadet etmişti.
Yakîn yani ölüm gelinceye kadar Yaratan'a ibadetle mükellefiz.
Bu devirde dinsizlik, kafirlik, şirk, büyük günahlar, fısk, fücur, fuhşiyyat (çeşit çeşit azgınlıklar) çok yaygın ve genel olduğu, bunlar küstahça açıkça işlendiği için bazı kaba ve cahil sofular ucba düşüyor, iki rekat namaz kılmakla kendilerini Cennetlik sanıyor.
Sakal sünnettir. Sakal bırakana ne mutlu. Ama sakal yüzünden ucba, kibre, gurura düşmemek gerek.
Gece teheccüde kalkıyor. Ne güzel, ne iyi, ne mutlu. Lakin gece namazına kalkıyorum diye gururlanmamak, ben gece namazı kılıyorum diye böbürlenmemek gerek.
Haftada iki gün nafile oruç tutuyor... Aman kimse bilmesin... Nafile ibadetler kul ile Rabbi arasındadır. Bunlar teşhir edilmez, bunlar insanlara gösterilmez.
"Efendim, son Umre ziyaretimde Kâbe'ye beş yıldızlı lüks otelin yirminci katından kuş bakışı baktım. Bu esnada parmak gibi Medine hurmaları yiyordum. Ah ne mübarek hurmalardı onlar..." edebiyatı yapanları uyarmak gerek.
Yaygaracı tavuk bir yumurta yapar, yedi mahalleyi gıdaklamasıyla ayağa kaldırır...
Ehlullah Efendilerimiz gece gündüz ibadet ederler, yine de acaba kurtulacak mıyım diye ağlarlardı.
Selef-i Sâlihîn devrinde zamanın kutuplarından bir zatın meclisinde, günahlarının cezasını çektikten sonra Cehennemden çıkartılacak son mü'min ile ilgili bir hadîs okunmuş. Son mü'min çıkartılacak, ondan sonra Cehennemin kapıları ebedî olarak kapatılacak...
Mânevî derecesi çok yüksek olan o zat hıçkırıklarla ağlamaya başlamış, "Ah keşke o mü'min ben olabilsem demiş.
Cahil ve kaba sofu iki rekat gece namazı kılar ve sonra "Allah Allah, gece namazı kılıyorum, hâlâ uçamıyorum..." diye söylenir.
Cenab-ı Hak cümlemizi ucbtan, gururdan, kibirden, kendini beğenmekten, kendi kusurlarını görmeyip başkalarınınkileri görmekten, kendi gözündeki merteği görmeyip başkasının gözündeki çöpü görmekten muhafaza buyursun.