Kavgaya bir hafta tatil

xxx78

YENİ DELHİ (Hindistan)

Cumhurbaşkanı ile çıkılan bir geziden yazılacak izlenim yazısının görüşmeleri yansıtması beklenir, öyle değil mi? THY'nin haftada beş gün ve iki kente yaptığı uçuşlarda yer bulmanın zorluğu, daha önce hiç turist göndermemiş bir ülkeden bir yılda 55 bin turistin gelmesi, yurtdışında 100 km'lik yol müteahhitliği alındığında bayram edilirken burada 3 milyon km'lik yol inşaatının Türk müteahhitlerini beklemesi...

Geziye katılan işadamlarının ilk günün tedirginliğini geride bıraktıkları anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, "Burası tıpkı otuz-kırk yıl öncesinin Amerikası gibi, büyük fırsatlar ülkesi" diye tanımladığı Hindistan'la yakınlaşan ilişkilerin kendilerine yeni imkânlar kapısı aralayacağının farkındalar. 'Serbest ticaret anlaşması' imzalanması söz konusu. 2011 yılı için konulmuş olan '5 milyar dolarlık' ticaret hacminin kısa sürede gerçekleşebileceğinin hesabındalar... Hindistan'ın en büyük otel gruplarından biri, İstanbul ve İzmir'de iki beş yıldızlı otel hizmete açmayı planlıyor; haber bu.

Gazneli Mahmud (971-1030) ile başlayıp son Moğol İmparatoru Bahadır Şah Zafer'le 1850'lere kadar süren Türk hanedanlarının yönettiği Hint altkıtasını, Türkler, bu geziyle bir kez daha ve yeniden keşfediyor. İlk 'Hintçe-Türkçe Lügat' bu gezi vesilesiyle Yeni Delhi'de tanıtılmış oldu.

İyi de, yazımızın ana konusu bu mu?

Hayır. Biz burada bunları da konuşuyoruz, ama hepimizin aklı Türkiye'de. Parti gruplarında yapılan konuşmalardaki sert doz ve tehdit edici üslûp ânında buraya da ulaşıyor ve ister istemez dikkatimiz söz düellosunun nereye varacağı üzerinde yoğunlaşıyor.

Yoğun Hindistan mesaisi sırasında pek vakit ayıramadığı Türkiye'deki güncel gelişmeler kendisine soru halinde yöneltilince, o ana kadar sâkin olan Cumhurbaşkanı Gül'ün yüz hatları geriliyor, hep sevinç ifade etmek üzere kullandığı kolları yerinde sâbit kalıyor. Ağzından çıkan ilk cümle her şeyi anlatıyor: "Üzülüyorum tabii..."

Dediği şu Cumhurbaşkanı Gül'ün: "Türkiye büyük ve önemli bir ülke. Bunu nereye gitsem, hangi konuğu kabul etsem yüzüme karşı söylenenlerden de biliyorum. Bugünün dünyasında devlet adamları birbirlerinin ülkelerine iltifat etmede kıskançtırlar; son zamanlarda hepsi övgü yarışına girdi. Överken, beni, hükümeti veya bakanları anmıyorlar, Türkiye'yi övüyorlar. Bizler de ülkemizin değerini bilelim. Birbirimize girersek kendimize güvenimiz azalır diye endişeliyim."

Siyasi alanda süregiden tartışmaları sona erdirmek, karşılıklı güveni yeniden tesis etmek üzere girişimde bulunmaya hazırlanıyor Cumhurbaşkanı; "Ne gibi bir girişim?" sorusuna ise, "Henüz üzerinde düşünüyorum, ne yapılması gerektiğine karar verdiğimde açıklayacağım" diyor.

En dikkat çekici sözler bu noktada geliyor: "Görev yalnız bana düşmüyor elbette, toplumun her kesimi, özellikle de sizler (medya) ortamı iyileştirmek için bir şeyler yapabilirsiniz. Polemiklere yer vermeyin sözgelimi; söylenen sözler söylendiği yerde kalırsa kimsenin üzerinde bir etkisi olmaz. Bir hafta siyasilerin birbiri hakkında sarf ettiği kötü sözleri yazmazsanız pek çok şey değişir. Bir haftalığına herkesin birbiri hakkında söylediği yalnız iyi şeyleri yazın bakalım ne olacak?"

İyi niyetli, ancak hayata geçirilmesi hemen hemen imkânsız bir temenni bu... Kötü sözler, tehditler dil sürçtüğü için çıkmıyor ağızlardan; üzerinde düşünülmüş yazılı metinlerden okuyor küfür ve tehditlerini politikacılar...