Katılım bankaları teoride belirlenen koşullara uygun çalıştıkları müddetçe bir sorun yoktur. Yani işlemler faizli değildir, dolayısıyla caizdir. Zira özellikle de yeni uygulamalarla ilgili verilen hükümler içtihat niteliğindedir ve hakkında ittifak sağlanmış olmasa da meşrudur. İçtihadın niteliği böyledir zira… En ideali bütün dünya için tek bir üst kurul oluşturulmasıdır ancak günümüz koşullarında böyle bir şey mümkün olmadığından, ehil ve güvenilir kişilerin görüşlerine itibar etmek gerekir.
Katılım bankaları işlemlerinin faizli işlemlerle benzerliği de normaldir. Usule uygun olduğu sürece benzer şeylerden birisi caiz diğeri haram olabilir. Kâr payı-faiz ayırımında olduğu gibi… Sıradan insan buradaki inceliği çözümleyemez. Zira sonuçta elde edilen şey aynı gibidir ve miktar olarak da birbirine yakındır. Ama biri meşru ve helal, bir diğeri gayri meşru ve haramdır.
İnsanların bu benzerliği ayırt edebilmelerine yardımcı olabilmek için konuyu somutlaştıralım. Diyelim ki, bir kürsüye asistan ya da doktora programına öğrenci alınacak. Bu kişiyi torpille almak usule aykırı ve haksızlık iken, aynı kişinin jüri değerlendirmesinden geçerek alınması meşrudur. Sonuçta alınan kişi de yanılmış bile olunsa meşruiyyete halel gelmez. Uygulanan yöntem, metod, usul; helallik haramlıkta son derece önemlidir çünkü...
Başka bir örnek de, evlilik içi doğan ya da evlilik dışı doğan çocukla ilgilidir. Her ikisinde de sonuç aynıdır. Ama ‘sonuçta ikisi de çocuk ne fark eder’ denebilir mi... Birisi usule uygun yani nikâhlı ve meşru, diğeri ise gayri meşrudur. Faiz ile kâr payı da böyledir. Katılım bankaları kredi vermez, faiz de almazlar. Verdikleri finans desteği, aldıkları da kar payı adı altında aracı oldukları ticari işten paydır. Bunun da gayri meşru bir tarafı yoktur.
Faiz önceden ve sözleşmeyle belirlenen fazlalıktır. Yani konvansiyonel (faizli) banka müşteriye diyor ki; ‘paranı bankaya belirli sürelerle borç verirsen yatırdığın parayı şu kadar fazla olarak geri ödeyeceğim.’ Siz bunu kabul ettiğinizde aranızda bir fazla ödeme anlaşması-sözleşmesi oluşuyor. İşte bu faizdir. Burada henüz kar ya da zarar adına hiçbir şey belli değilken, size önerilen ve sizin kabul ettiğiniz bir fazlalık söz konusudur. Satılan şey de bir mal değil, paradır. Oysa para satışa konu olmaz. Satışa konu olması gereken şey maldır.
Katılım bankaları böyle çalışmaz. Zira katılım bankalarında size önceden verilmiş bir vaad yoktur. Katılım bankalarındaki 'katılım' kavramı kar ya da zarara katılımı ifade eder. Ortaya ne çıkarsa (kar ya da zarar) o paylaşılacaktır. Siz paranızı katılım bankasına emanet ettiğinizde ortaya çıkacak olan kar ya da zararı kabul etmiş oluyorsunuz.
Bir başka fark da; katılım bankalarında faizin aksine sizin payınıza düşecek olanın fazlalık (kar) ya da eksiklik (zarar) olduğunun önceden değil sonradan, yani işlem bitip kesinleşince bilinmesidir. Yine faizin aksine bu farkın ne kadar olacağı da belli değildir.
Katılım bankaları sizden aldığı mevduatı, kendi faaliyet alanlarında değerlendirir. Mesela size finans desteği sağlayarak bir ev ya da araba almanıza yardımcı olur. Siz para ile hiç muhatap olmazsınız. Banka evi-arabayı peşin alır, size vade ile satar. Burada işleme konu olan şeyin bir mal olduğuna öncelikle dikkat çekmek gerekir. Vade farkından doğan fazlalık da katılım bankasının karıdır. Konvansiyonel bankalar ise sizin ne kadar kar edeceğinizle ilgilenmez. Geri dönüş risk analizini yapmakla birlikte onun hesabına girecek miktar önceden bellidir.
Kredi piyasaları, piyasadaki oransal yüksekliği (Türkiye’de %90’dan fazla) nedeniyle faizli bankalarca domine edilmektedir. Katılım bankaları da onlarla rekabet edebilmek için benzer bir katılım payı ödemektedir, ama katılım bankaları hiçbir şekilde size gelecek şu kadar vadede şu kadar fark ödeyeceğiz demez. Müşteriye söylenen ya da yayınlanan oranlar geçmiş döneme ilişkindir. (Aşağıdaki örnek tabloda sol başta bloklanmış ‘Dağıtılan Kar Payı Oranları’ ifadesine dikkatinizi çekmek isterim). Oysa konvansiyonel bankalarda gelecekte verilecek olan faiz oranına ilişkin vaad söz konusudur.
Burada teorik de olsa 'risk' vardır. Ama faizde risk yoktur, garanti ve vaad edilmiş bir gelir vardır. Sirke ile şarap arasındaki nüans gibidir bu... Küçük gibidir ama bir işlem farklılığı aynı ürünü sirke dolayısıyla tüketilmesi sünnet, bir diğer işlem şarap dolayısıyla haram olmasına neden olmaktadır.
Akla gelen bir soru da; ‘madem kar ya da zarar paylaşımı var, o halde neden hiç zarar paylaşımı yapılmıyor’ şeklinde olabilir. Katılım bankalarının zarar paylaşmıyor olmaları piyasa ile ilgili bir konudur. Nitekim katılım bankaları hayır kurumu değil, ticari kurumdur. Bu kurumlarda zaman zaman zarar oluşsa da bankalar kendi karlarından feragat ederek müşterilerini elde tutmaya çalışıyor. Faizli bankalarla rekabet edebilmek için de kâr payı ile faizlerin oranları birbirine yakındır.
Katılım bankaları karşılığında mutlaka bir mal (ya da hizmet) söz konusudur. Tüketici kredisi diye bir şey olmaz mesela... Oysa faizli bankaların böyle bir kaygısı yoktur. Zira sattığı şey karşılığı olan bir değer değil paradır. Katılım bankaları ise bir değere yani reel olan bir şeye aracılık eder. Bir başka deyişle finans desteği tüketime değil, üretime dönüktür (devam edecek).