Katar ile yapılan ticari antlaşmalar, satışlar ve devirler bazılarının kaşlarının çatılmasına sebep oldu. Hatta bir CHP milletvekilinin bu konu üzerine söylediği provokatif söz çok ciddi tepki topladı. Eleştirenlerin ortak söylemi “Türkiye’yi Araplara sattınız” şeklindeydi. Sanırım ticari antlaşmalar Araplarla değil de Avrupalılarla yapılsa bu kadar tepki almayacaktı. İlginçtir hiçbir cenahtan “ucuza sattınız” tepkisi olmadı. Gelin beraberce bu ticari işbirliği anlaşmalarına popülist değil de realist olarak bakalım ve Türkiye’ye faydalı mı yoksa zararlı mı olur diye irdeleyelim.
2018 ve 2019 senelerinde Londra’ya çok sevdiğim bir dostumu ziyarete gittim. Şehirde inanılmaz kalabalıkta yabancı vardı. Özellikle çok çeşitli milletlerden genç ve zengin müslümanlar dikkatimi çekti. Müslüman hanımlar başörtüleriyle rahatça dolaşıp alışveriş yaparken, Müslüman erkekler de süper lüks arabalarıyla turluyorlardı.
Bu durumun sebebini sorduğumda özellikle zengin Arapların yatırımlarını Londra’ya yaptığını, çocuklarını eğitim için İngiltere’ye yolladıklarını ve tatillerini İngiltere’de sahip oldukları evlerinde geçirdiklerini söylendi. Hatta Londra’da ev fiyatları yabancı yatırımcılar yüzünden inanılmaz rakamlara ulaşmış. Örneğin Hyde Park’a nazır bir daire 15 milyon Sterlin (157 milyon TL) ediyormuş. Nitekim 2019’da İngiltere’de yabancı yatırım yaklaşık 59 milyar ABD Doları ($) olmuş. Türkiye ise 2019’da 8.4 milyar $, yani İngiltere’nin %15’inden bile az oranda yabancı yatırım çekmiş.
Kısacası zengin müslümanlar yatırım yapmak, eğitim almak, tatil geçirmek ve rahat hayat sürmek için İngiltere’yi seçiyorlar. Çünkü İngiltere istikrarı, güçlü ekonomisi, stabil demokrasisi, oturmuş adalet sistemi, saygın ve itibarlı üniversiteleri ile model bir ülke. Yani gelen yabancı alacağı eğitimin kalitesinden, yatırımının karlı olacağından, haklarının zayi olmayacağından, kısacası kötü bir sürpriz ile karşılaşmayacağından emin.
Yabancı yatırımcılar için İstanbul’un Londra, Türkiye’nin de İngiltere olmaması için hiçbir sebep yok. Türkiye son yıllarda güçlü ve ihtişamlı geçmişini özleyen dünya müslümanları için bir umut oldu. Türkiye bu hasletleri ile müslüman yatırımcıları çeken bir ‘mıknatıs’ ülke olabilir. Yeter ki yukarıda belirttiğim endişeleri bertaraf edecek tedbirler alınsın ve ekonomik açılımlar yapılarak yeniden bir mali güven ve istikrar ortamı sağlansın.
Pandeminin tüm dünya ekonomisini vurduğu ve Türkiye’nin de bundan müstağni olmadığı bir ortamda böyle büyük ticari antlaşmalar altın değerinde. Özellikle gayrimenkul yatırımları Türkiye ekonomisine ve piyasalarına duyulan güvenin arttığının göstergesi. Umarım benzeri ihracatlar bunu takip eder. Güçlü kurumları ile daha da cazip hale gelecek Türkiye’nin bir yabancı yatırımcı cenneti olmaması için hiçbir sebep yok.