Yaz içinde birkaç dostumuzla balkan ülkelerine seyahat planlaması yaptık. Güzergâhımız sırasıyla Bulgaristan, Sırbistan, Bosna, Karadağ, Arnavutluk ve Yunanistan ülkelerini kapsıyor. Ekibimiz gayet uyumlu ve seyahat etmeyi, gezinmeyi, gözlemlemeyi seven, neşe düzeyi yüksek bir ekip. Yoğun bir çıkışın olduğu tatil gününde, tecrübemizi kullanarak bir saat kadar sıra bekleme sonucu işlemlerimizi yaptırıp Bulgaristan’a giriş yapıyoruz.
Bu yazımdaki seyahat değerlendirmemi Arnavutluk üzerine yapmayı düşündüm. Malum son günlerde Arnavutluk üzerine bir oyun söz konusu. “Özerk Alevi - Bektaşi Devleti” kurulma planlarının açıklanması büyük bir planın parçası diye düşünüyorum.
Karadağ ile Arnavutluk arasında basit bir sınır kapısı var. Aynı gişenin yarısı bir ülkenin diğer yarısı öbür ülkenin. Pasaportlarımızı uzattığımızda neredeyse bakma zahmetine bile girmeden ve işlem yapmadan görevliler bize yol veriyor. Bir bisiklet sürücüsünün gümrük gişelerinden durmadan geçmesi dikkatimizi çekiyor.
Şimdi kartallar ülkesindeyiz. Arnavutluk’ta Müslüman nüfus % 50 den fazlayı oluşturuyor. 1912 de % 80 olan İslam nüfusu büyük tahribatlarla ve içi boşaltılarak %50 ye geriletilmiş. Arnavutluk deyince aklımıza hemen “Arnavut kaldırımı, Arnavut ciğeri, Arnavut inadı” gibi terimler gelir. Tarihi seyir içinde Osmanlının Balkanlarda bu kadar paye ve makam verdiği başka bir millet olmamasına rağmen Osmanlı idaresiyle hep inatlaşma yaşanmış. Nitekim buranın fethinin tamamlanması da 50 yıla yakın sürmüş. İslam’la Osmanlı sayesinde şereflenmiş Arnavutlar. Ülkede yoğun bir Hristiyanlaştırmanın yaşandığı bu yıllarda, Müslümanlığının kıymetini bilen şuurlu Müslümanlar olsa da çoğunluk maalesef şuursuz bir şekilde savrulmuş durumda.
Sınırdan girer girmez geçtiğimiz bir köyde yol kenarında zeytin ağaçlarının içinde çok güzel bir cami ile karşılaşıyoruz. Karadağ’da üç gündür ayrı kaldığımız camiye kavuşmanın sevinciyle camiye yöneliyoruz. Giriş kısmında satılmak üzere şişelenmiş zeytinyağları, şişelerin yanında ise bir tomar para görüyoruz. Yağını alan parasını bırakmış. Güven duygusunun olması tüm ekibi ziyadesiyle memnun ediyor
Arnavutluk’ta ulaşmayı ve konaklamayı düşündüğümüz yer Berat ili. Sınırdan sonra uzun bir yolumuz var. Köylerde, kasabalarda hep minareleri görmemiz bize İslam gölgesinin hala uzun olduğunu gösteriyor. Yol boyunca geçtiğimiz yerleşim yerlerinde ülkeyi gözlemliyoruz. Bakımsız, fakir kalmış, zannımca fakir bırakılmış bir ülke. Gözlemlediğimiz insanlar Anadolu insanını andırıyor. Yol boyunca ülkemizde aşına olduğumuz haşlanmış veya közde mısır, kavun, karpuz, soğan vb. satıcısına rastlıyoruz. Köylüler önlerine kurdukları tezgâhlarıyla hem ürünlerini değerlendiriyor hem de geçimlerine katkı sağlıyor.
Arnavutluk tarihimizde önemli bir yere sahip. Boşnaklar gibi kendiliğinden Müslüman olan Arnavut halkı yüz yıllarca bizimle kader birliği etmiş. Paşalar, valiler yanında 35 sadrazamla Devleti Ali Osman’a hizmet etmiş. Diğer balkan ülkelerinde olduğu gibi medeniyetimizin göstergesi; camiler, medreseler, hanlar, hamamlar, bedestenler, sebiller vb. imar etmişiz bu güzel diyarda. Ülkenin üzerine manevi kuşak olmuş bu eserlerden mi yoksa beş yüz yıllık süren ortak hatıralardan mı bilmem birçok balkan ülkesinde hissetmediğiniz İslamlık duygusunu burada hissedebiliyorsunuz.
İşkodra’dayız. Drin Nehrinin kıyısına kurulmuş bu güzel şehre nehir üzerindeki köprüden geçerek şehir merkezine doğru geçiyoruz. Sol tarafımızda meşhur kale kendini gösteriyor. Şehir merkezine ulaştığımızda Kalkandelen’deki Alaca Camiye benzeyen Medrese Camii önünde buluyoruz kendimizi. Dışı kadar içi de çok güzel tezyin edilmiş. Caminin hemen yanında ise Arnavut Bayrağıyla beraber Türk Bayrağının göndere çekildiği çok katlı bir okul mevcut. İçeriden ders işleyen çocukların sesi geliyor. Bazıları çıkıp cami bahçesine yanımıza geliyor. Burada bu hizmeti sunan Aziz Mahmut Hüdai Vakfıyla ve geleceğe umut olacak bu genç nesille gurur duyuyoruz. Balkanların İslamlaşmasına katkı sunan dervişan geleneği elhamdülillah devam ediyor.
Ben Arnavutların temizlikte titiz olduklarını bilirim. Camilerin, bahçelerin ve tuvaletlerinin son derece temiz ve bakımlı olduğunu görünce bilgimin yanlış olmadığını anlıyorum. Bildiğim bir diğer hususta Arnavutların son derece milliyetçi olduğudur. Bundan olsa gerek konuşmaya çalıştığımız hiçbir kişinin, ülke beş yüz yıl Osmanlı idaresinde kalmasına rağmen Türkçe bilmemeleri. Oysa diğer balkan ülkelerinde kısmen bile olsa Türkçe meram anlatmak mümkün olur çoğu zaman.
Evliya Çelebi İşkodra’yı 15 mahallesi, 11 camisiyle orta büyüklükte bir kasaba olarak anlatmış. Bütün Balkan Şehirlerinde olduğu gibi II.Beyazıt’ın İşkodra’ya da katkılarının büyük olduğunu görüyoruz. Arnavutluk deyince bilmemiz gereken bir husus var. 1946 – 1992 kominizim döneminde Enver Hoca ne İşkodra’da, ne ülkede dini hayatı ve dini yapıları bırakmamış. Sadece camiler değil kiliseler de bu tahribattan nasibini almış. Nitekim İşkodra’da ayakta kalan tek cami Kurşunlu Camii olmuş. Zaten bunca yıl geçmesine rağmen gezdikçe, ülke üzerindeki geçmiş o karabulutların tesirini hissedebiliyorsunuz. Binaların aslına uygun yeniden imarı mümkün olabilir ama insanların tabiatına yapılan tahribat kolay kolay giderilemez.
Şehir merkezinde Osmanlı döneminde yapılmış fakat kominizim döneminde yıkılmaktan kurtulamamış Fusheçela camiinin yerine yeniden Osmanlı Mimarisiyle inşa edilmiş Ebu Bekir camiini, eski mekânları, tarihi binaları gezerken Hasan Rıza Paşa anıtına rastlıyoruz. Hasan Rıza Paşa Balkan savaşlarında İşkodra’yı kahramanca savunup şehit olan bir Kastamonu evladı. Biz balkanlarda en son burayı kaybetmişiz Hasan Rıza Paşanın kahramanlığıyla. Buraya TİKA’nın katkılarıyla anıtının dikilmesi, caddelere isminin verilmesi güzel bir vefa örneği olmuş. Bilmediğimiz, duymadığımız bu değerli paşamızı nesillerimize duyurmak önemli bir görev olsa gerek. Çocuklarımız sahte kahramanlar ve batı kahramanlarını öğrenerek heder olmamalı.
Yolumuza devam edip, Tiran’ın kenarından geçerken Türkiye tarafından yaptırılan balkanların en büyük Camiinin açılışını görebilmeyi arzu ediyoruz. Elbasan’ın (İlbasan) yanından geçerken ise Evliya Çelebinin öve öve bitiremediği bu şehri ziyarete gelebilecek miyiz acaba diye düşünmeden edemiyoruz. Hedefimizde Berat var. Bekle bizi Beyaz Şehir…
Sebahattin BİLGİÇ