Demokrasimiz adına çok kritik bir süreçten geçiyoruz. Türkiye değişecek mi, yoksa “böyle gelmiş… böyle gider!” diyerek statükonun esiri mi olacak? Elbette ki değişimden statükonun değişmesinden, gelişmiş bir hukuk sisteminden, daha çok demokrasi ve özgürlükten yana olmalıyız. Türkiye’nin üzerine giydirilmeye çalışılan elbisenin dar olduğunu görmezden gelemeyiz. Ülkesini sevdiğini iddia edenler; ülkenin ufkunu açmaktan yana olanlardır. Etliye sütlüye karışmadan, taşın altına elini koymadan, “adam sen de aldırma” diyerek bu ülkeye, bu millete sevda olmaz. Gerçek sevdalılar Türkiye kazanacaksa; kaybetmeye hazır olacak kadar cesur olabilenlerdir. Önemli olan partilerin alacakları oy oranları, milletvekili sayıları değil, bu ülkenin menfaatleridir. Hiç bir partisel çıkar içine girmeden Türkiye’yi düşüneni, bu millete sevdalı olanları: bu millet unutmamıştır, unutmaz da !
Yargı önüne çıkartılan çetelerin, teröristlerin; kirli oyunları, kirli planları bir bir açığa çıkıyor. Tüylerimiz ürperiyor; duyduklarımız ve gördüklerimiz karşısında... “Yüzyıllardır kardeşçe yaşayan, Çanakkale’de, Sakarya’da, Urfa’da yan yana aynı cephede savaşan, aynı kefene sarılıp da kınalı kuzular kervanına katılanların torunları nasıl oldu da birbirlerine böylesine düşman oldular? Kimler bu nifakı serpti aramıza?” diye sorup durmuyor muyduk hepimiz? Sorumuzun cevabı bir tokat gibi patladı suratımızda. Aslında çok büyük sır duvarları yıkılmadı, sadece her birimizin bildiği ama dillendirmeye cesaret edenlerin olmadığı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldık hepsi o. Şükürler olsun ki, deve kuşları başlarını topraktan ne zaman çıkartacak diye beklemek zorunda değiliz artık. Üstadın da söylediği gibi “Kardan adamların saltanatı güneşi görene kadardır” Doğrular karşısında cesurca “Bu doğrudur!” diyebilecek birilerinin olması yarınlarımıza umut veriyor. Bu, kararlı bir iradenin dik duruşunun sonucudur. Bu, ülkesini gerçekten sevenlerin cesaretinin eseridir.
Türkiye’nin selameti için, demokratik hukuk sistemimiz için risk alınmalıdır. Milli iradeye saygı duyan herkes, sorumluluk duygusu ile hareket etmeli, demokrasiye sahip çıkmalıdır. Türkiye’nin hukukunu koruyamayanlar kendi hukuklarını koruyamazlar. Sırf sevmediği ve desteklemediği kişiler gerçekleri söylüyor diye gerçeklere sırtını dönenler; milletimiz vicdanında sorumludur ve tarih bu vurdumduymazlığı unutmayacaktır.
Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Sağcı-Solcu senaryolarıyla bu millete oynatılmak istenen senaryolar açığa çıkmıştır. Artık bu hesaplar bu kirli oyunlar geçmemektedir. Millet artık anlamıştır ki; Uğur Mumcu’ya, Bahriye Üçok’a, Hablemitoğlu’na, Gaffar Okkan’a, Abdi İpekçi’ye sıkılan kurşunlar aslında milletin ta kendisine kastetmiştir. Yapılan baskınlar Dağlıca’ya, Aktütün’e değil; İstanbuldaki, Hakkarideki milletin öz ve öz kendi hanesine yapılan baskınlardır.
Bu kanunsuzluklarla mücadele ne tek başına iktidarın, ne de muhalefetin üstesinden gelebileceği bir iş değildir. Çetelere her fırsatta avukatlık yapanlar, Aziz Milletimizin vicdanında yargılanmaktadır. Faili meçhul cinayetlerin üzerini örtmek isteyenler, faili meçhullerin malum olmasından rahatsız olanlar: daha demokratik, özgürlükçü bir Anayasa söylemi gündeme gelir gelmez nasıl da bir anda ayağa fırlıyorlar. Ama artık maskeleri düştü. Kardan adamların saltanatının sonu geldi. Cesur hakimler, cesur savcılar, cesur liderler ve çok daha bilinçli bir millet sayesinde gerçekler ortaya çıkıyor. Dikleşmeden, hırçınlaşmadan ama dik durarak gerçeklerle yüzleşeceğiz. El birliğiyle, her kesimden, her inançtan, her düşünceden milletin evlatlarıyla doğan yeni güne ümit dolu bir merhaba diyeceğiz.
Unutmayalım; Hak gelir, batıl zail olur…
Selam ve muhabbetlerimle…