Türkiye'nin derin siyasal birikimi, entelektüel zekası politik yeteneği, toplumsal basireti Cumhuriyet tarihinin en büyük krizini çözmeyi başarabilecek mi?
Şimdi bunu test etme zamanı. Bütün birikimleri seferber etme zamanı. Tehlikeli bir risk alınmalıydı ve alındı. Bir "devlet politikası" olarak, "toplumun bütün kesimleriyle birlikte", Türkiye'ye "çok ağır bedeller ödeten ve geleceğini ipotek altına alan", yıllardır sadece ertelenen ve daha da içinden çıkılmaz hale getirilen sorunu çözmeye yönelik, ilgili bütün "kamu kurum ve kuruluşlarıyla", sivil örgütleri ve çevreleriyle "herkesi kucaklayacak" bir barış projesi inşa ediliyor.
Bu yönde verilmesi gereken karar verildi. En zor olanı buydu. Bundan sonra, herkes çözüme, barışa, Türkiye'nin özgürlük projesine ne kadar katkı yapacak, yapabilecek ona bakılacak.
Yeni yüzyılda Türkiye'nin önünde iki seçenek vardı. Ya küçülerek varolacak ya da büyüyerek varolacaktı. Türkiye büyümeyi seçti. Küçülmek ne kadar acı vericiyse büyümek de o kadar zor kararlar gerektiriyor. Şimdi bu zor kararları verme zamanı. Artık ayrışmaya değil birleşmeye, kaynaşmaya destek verenler saygı görecek. Bu ülkenin geleceğinde onların adı hatırlanacak. Bir nevi yeniden kuruluş atılımıdır bu.
Türkiye'nin bölgesel açılımıyla uyum içinde, bölgesel konjonktürün destek verdiği, şartların ilk kez bu kadar müsait olduğu, radikal çözüm dışında çıkış yolu kalmadığı bir noktadayız. Türkiye'nin kendini rehin alan sorunun üstesinden gelip uzun bir yola çıkmaya hazırlandığı bir dönemdeyiz. Yeni bir güç inşa etmeye yönelik girişim önümüzde.
Kürt sorunu değil, öteden beri hep varolan iç barış sorunuyla yüzleşiyoruz. Sadece Kürtlerle değil, toplumun büyük bölümünü tehdit olarak algılayan bir zihniyetle. Bu korkunun giderilmesi için Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin esnetilmesi gerekiyor. Yeni bir kuruluş sözleşmesinin, herkesi kucaklayan, herkesin enerjisini güce dönüştüren bir bakışın öne geçmesi gerekiyor.
Yıllardır devam eden çatışmalara rağmen Türkiye'de ayrışma toplum tarafından kabul edilmedi. Etnik gerilim toplum içinde yer bulamadı. Şehirlerde, sokaklarda etnik çatışmalar yaşanmadı. Anadolu'nun yüz yıllara dayanan birlikte yaşama kültürü yok edilemedi. Türklerle Kürtlerin bin yıllık kader ortaklığı, bu kadar gerilime, bazı çevrelerin yoğun çabalarına rağmen bitirilemedi. Bugün, barış projesinin inşa edileceği zemin yine bu alan olacaktır. Bu, sanılanın aksine çok güçlü bir zemindir.
Ancak, çözüm sadece Kürt sorununu aşmaya yönelik olacaksa, sorun devam edecek demektir. Çözüm herkesi kuşatıcı olmalı. Kürt sorununu çözerken bir Türk sorunu, ya da benzer sorunlar çıkarılmamalı. Türkiye kamuoyu ikna edilmeli. Bu girişimin bir zaaf değil, bugüne kadar hep ayrıştırılan, tehdit görülen, kontrol altında tutulan toplumsal dinamiklerin, enerjinin birleştirilmesi olduğu ortaya konulmalı.
Çok zor bir eşikteyiz. Zor olduğu kadar da riskli, tehlikelerle dolu, doğru yönetilemezse büyük zararlara yol açabilecek bir süreç bu. Çözüme, girişime karşı duranlar önerilerini ortaya koymalı. İtirazlarını açıkça sunmalı. Dar iç politik hesaplar, mahalle kavgaları ile zihinleri bulandırmaktan vazgeçmeli. Bu günler, sadece itiraz edenlerin günleri değil. Sadece hayır demek ama hiçbir şey önermemek bu ülkeye büyük bedel ödetti. Karşı çıkmak bir politika değil artık. Herkes ne istediğini bilmek zorunda. Durduğu yeri ortaya koymak zorunda. Oradan kendini bağlayacak bir şey söylemek zorunda. Herkes, öfkesinin, acısının üstesinden gelmek, hepimizin ortak iyiliği için bu fedakarlığı yapmak durumunda.
Tam bu dönemde, her şeyi yolundan çıkaracak ihtimallerden özellikle ürküyoruz. Bundan önce yaşananların benzerlerinin tekrarlanmasından endişe ediyoruz. Ayrışmadan, çatışmadan güç devşirenlerin varolduğunu biliyoruz. Bu çevreler, onlarca yıldır yapabildiklerini artık yapamamalılar.