Karar sizin…
Güzel konuşan insan ilk anda etkileyicidir, hatta bir konuyu uzun uzun anlatan kişinin çok bilgili, kültürlü olduğu izlenimi oluşur ve birçok insan bunu önemli görür. Oysa asıl etkileyici olan hem güzel konuşup hem de konuştuklarını yapma iradesini gösterebilmektir. Sakin olmanın önemini anlatıp en ufak bir kışkırtmada bağırıp çağırmaya başlayan ya da sevginin önemini anlatan ama bencillikte ısrarlı bir kişinin sözleri elbette ki gereken etkiyi oluşturmayacaktır.
Aslında her insan, bir konuda yapılması gereken en doğru ve en isabetli tavrın ne olduğunu bilecek şekilde yaratılmıştır. Allah doğruyu vicdana ilham eder yani herkes içten içe güzelliği, iyiliği bilir ve istediği takdirde, vicdanının kendisine gösterdiği bu doğruluğu, söz ve tavırlarına en mükemmel şekilde yansıtabilir. İşte içten içe bilinen doğruları uygulama safhası iman edenlerle etmeyenlerin ayrıldığı konulardan biridir.
Vicdanını Kuran’a göre şekillendiren insanlar sözleriyle tavırlarının aynı olması için çalışırlar çünkü Allah’ın “Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?” (Saff Suresi, 2) ayetinin hükmünü bilirler ve bundan kaçınırlar.
Tercih zamanı geldiğinde
İyi bildiği doğrular ile, nefsine ve çıkarlarına daha uygun olan tavırlar arasında bir tercih yapmak durumunda kalan çoğu insan doğrulardan yana değil, kendi isteklerinden, rahatından ve menfaatlerinden yana tavır koyabilmektedir. Öncesinde iyilikten yana ne kadar istekli, kararlı ve şevkli olursa olsun bu yüksek ahlakı hayata geçirmede çok az insan sürekli irade gösterebilir. Örneğin her insan, zor durumda kalan muhtaç birine yardım edilmesi gerektiğini bilir ve bunu tüm ayrıntılarıyla vurgulayarak savunur. Hatta bu kimseler, bu ahlakı uygulamayan insanlar hakkında ciddi şekilde kınayıcı açıklamalar yaparlar. Ancak aynı şartlar kendi başlarına geldiğinde, bu erdemli tavır konusunda irade ve kararlılık gösteremezler:
Bu gibi kişiler bir trafik kazası gördüklerinde, çok hızlı bir menfaat ve vicdan kıyaslaması yaparlar. Riskleri düşünür ve vicdanen üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmektense bu kişiyi sokak ortasında bırakıp giderler.
Sahip olduğu herşeyi kumar ya da içki alışkanlığından dolayı kaybeden, ailesini zor durumda bırakan birçok insan, pişman olduğunu ve bu kötü alışkanlıklarını kesin olarak terk edeceğini anlatabilir. Ancak çoğu kişi ilk fırsat eline geçtiğinde sanki o pişmanlığı yaşamamış gibi koşarak eski hayatına döner. Bu örnekleri yalanın kötülüğünü anlatan ama sürekli yalan söyleyen bir insan için de düşünebiliriz, öfkesini yenmekte zorlanan sinirli bir insan için de…
Yanlış bir tavır varsa ve bir insan bunun farkındaysa devreye hemen vicdan girmeli ve güzel ahlak gösterme konusunda samimiyet ortaya konulmalıdır. Ancak ne var ki, yine uygulama anı geldiğinde bazı insanlar sanki samimi konuşmaları hiç yapmamışlar gibi aynı hatalara dönebilmektedirler ki bunun önemli bir sebebi vardır: ‘Allah korkusunun eksikliği’...
İyiliğin sürekli olmasını sağlayan imandır
Bir insanın, kötü olanı terk edip, bunun yerine iyi olan tavrı istikrarlı ve kararlı bir şekilde uygulamasını sağlayabilecek olan, yalnızca ‘Allah'tan içi titreyerek saygıyla korkup sakınmaktır’. İnançlı olmadığı halde iyilik yaptıklarını, mazlumları koruduklarını düşünen insanlar olabilir. Bu tabi ki doğrudur ancak iyiliğin sürekli olmasını sağlayan imandır. Aksi takdirde insanları kendi çıkarlarını tercih etmelerinden alıkoyabilecek, kendi nefislerinin istekleri doğrultusunda hareket etmelerini engelleyebilecek bir güç yoktur.
Önemli olan ‘sadece konuşan değil, aynı zamanda da konuştuklarını uygulayan insan olabilmek’tir. Allah Kuran'da ‘uygulamada kararlılık gösterebilme’nin daha hayırlı olduğunu şöyle bildirmiştir:
İtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iş, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman, şayet Allah'a sadakat gösterselerdi, şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu. (Fussilet Suresi, 21)
Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah Katında bir gazab (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti). (Saf Suresi, 2-3)
İyiyle kötü arasında karar vermeniz gereken o an geldiğinde içinizdeki size “doğrusu bu, bunu yap” diyen ses mutlaka harekete geçecektir. Bir yandan da nefsiniz sizi kandırmak için kötü olana çağıracaktır. İşte Allah'tan korkan her insan, vicdanının sesini duymazdan gelemez. Nefsi ne kadar zorlarsa zorlasın, o anda kendi menfaatlerini kaybetmekten dolayı canı ne kadar yanarsa yansın, mutlaka vicdanının gösterdiği doğruyu uygular.
Kuran'da müminlerin bu derin Allah korkuları ve bunun sonucunda ulaştıkları güzel ahlak şöyle haber verilmiştir:
Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir. (Enfal Suresi, 29)