Tarih boyunca milyonlarca insanın yükünü sırtlamış ve onlarca anılarını bağrında saklamış Karacaahmet mezarlığı. Zaman zaman fırsat bulduğumda tefekküre dalmak ve sessizliğe gömülmek için buraya gelirim. Karacaahmetle ilgili yazdığım birkaç şiir demetidir. Duygularımın esintisini yazdığım, düşüncelerimin rengini kattığım birkaç hece karıncalarının döküntüsü: Karacaahmet şiirlerdir
KARACAAHMET
Çağların dişli çapasıyla kazılan
İnsanlığın anlık ellerinde yazılan
İbret koltuğu olan
Hayat tabağında son durak bulunan
Karacaahmet
Ceset döşeli ocakla sarılı
Mermer köşeli kucakla yarılı
Varlığın söndüğü kucakla yaralı
Terleyen renginde yüküyle yorulur
Ölüm bahçesinde biçilen hüzün boşluğudur
Edebi vatana geçiş yokluğudur
Tarihin mirasından gelen insan tokluğudur
Eski mezar taşları
Geçmişin kuyusundan sıvanan mülkü
Kavuklu, sarıklı, yazmalı kararan mührü
İşte şu taşın altında yatan bir insan yüzü
Gökyüzünü kollayan selvi gözlü
Kimbilir hangi anıların defterinde sözlü
Günahın kadehinde içilen anlar
Sevabın payesinde biçilen şanlar
Anlar geride kalır toprağa akar
Sessizliğin batışında zamanlardan ağlar
Son menzilin bakışında kendine bağlar
KARACAAHMET’TEYİM
Toprağı kanla sulanan
Teni kemiklerle süslenen Karacaahmet'teyim
Ölüm bahçesinde ruha gıda olan rahmetteyim
Yüreğimi burkan son menzilin elindeyim
Kaçınılmaz yatağın koynunda zahmetteyim
Gözlerime çarpan taşların hüzün eteğindeyim
KARACAAHMET’TE Kİ VESİKALIK
Gözlerime topraktan sürme çekildi
Dudaklarıma taşların telaşında mim gerildi
Selvilerin gölgesinde, tarihin göbeğinde
Yüreğimin tenine hüzün yeli serildi
Karacahmet'in takibinde ruh torbaları
Ensemin damarına devrildi
Mermer köşeli yüzü
Ceset döşeli yükü
Toprak köseli teli
Anılarla yüzleşmiş seli
Akar hazin kuyuların duruluğuna
Saatler, elimde hovardaca kaçan
Çöllerin kuruluğuna ayak vuran deli
Bir vesikalık buldum
Karacaahmet'in ölüm evrakında dürülen filesinde
Anların mengenesinde sıkışmış
Hayatın yaşlılığında gerilerde sıkılmış
Alınların penceresine karanlık boya yıkılmış
1960 yılında kalan er kişi vesikası
toprağın tabağına gömülen yakamoz
bedenini çürüttü...
Dudaklarında hafif tebessüm,
Ufukların avucuna uzanan tezekkür bakışlarında,
yürek seferi vardı, kafanın kürek eseri sardı...
Kıvırcık saçları maviyi ve maziyi kaç kere yaladı
Yorgun gözleri kimbilir hangi kaldırımları kamcıladı
Bilinmez, dostlarının şahitliğinde hatıralarla yaslandı
Bu yüze ölümü sordum
Kendisinden kaçınılmaz vuslatın ağırlığını duydum
Ruhumun savrulan sağırlığında
toprak yüküne eğildim
Kara toprağın kelepçesinde teslim...
Bir vesikalık fotoğraf
Bin anın ininde aklıma yatalak
Elimde ki benim vesikalığım olsa
Geleğin izinde donan yüzle
Mezarlığa ayna...
Özkan Karaca
ozkankaraca@atlantikmedya.com