“Para ev satın alabilir, lakin yuva satın alamaz.
Para yatak satın alabilir, lakin uyku satın alamaz.
Para yiyecek satın alabilir, lakin iştah satın alamaz.
Para makam satın alabilir, lakin saygınlık satın alamaz.
Para ilaç satın alabilir, lakin sağlık satın alamaz.
Para su satın alabilir, lakin deniz alamaz.
Para saat satın alabilir, lakin zaman alamaz.” (alıntı)
Gördük mü şu olan bitenleri?
Kısır döngü… Para, Para ve yine Para…
Sevgili okurlar, Para ile neyi satın alabildik? En kralından kolumuza bir saat aldık ama zamanı alabildik mi?
Koca bir „hiç“in arkasından koşan; yıllarını heba eden, dolayısıyla hayatını sırf “madde” için tüketen insanlık.
Sosyalist ve kapitalist rejimlerin mahkumu olmuş zavallılar. Hayatı ve insanlığı tüketir. Çareyi madde de arar ve insanlığa da arattırır.
Bunlarla boğuşurken bir de FAİZ belasına bulaştık. Ekonomik literatürde buna faiz denirken, buna biz yeni bir kılıf bulduk adına „kar payı“(!) dedik...
Kapitalizmin etkisi altında zehirlenen nice haneler, düşünceler, zihinler ve gönüller.
Maddeciler (kapitalistler) hedeflerini sadece „maddeye“ odaklandırmıştır. Maddeye göre hareket eder, ona göre hüküm verir. Varsa “adam”sın yoksa “zavallı”. Bir tek gayeleri vardır onların, mal varlığına daha fazlasını katmak.
İnsanları katagoriye ayıran zihniyet; güçlüye saygı, güçsüze tekme attıran kapitalist düşünce. Ve bu ideolojinin esiri insanlık!
Kapistalist düşüncenin önem verdiği temel nokta, “mal”, “madde” gerisi fasa fiso. „Paran yoksa yaşamaya dahi hakkın yoktur“ düşüncesine mübtela olan ademoğulları.
Sosyal ve huzurlu yaşamı zorlaştırmak için insanların beyinlerine „madde“yi sokarlar.
Bu gün iphone çıkartırlar yarın myphone…
Millet de ekmek su gibi kapış kapış iphone tüketir.
Ve işte kapitalist yarış başlar.
Senin var mı? Benim var!
Olmayanlar ne yapsın?
Yanlış anlaşılmasın ben modern tekniğe yani iphone gibilerine asla ve katiyyen karşı değilim. (Hatta niyetlendim ama alamadım).
Ben, kapitalist hayatı gaye bilen düşünceye şiddetle karşıyım.
Çünkü;
„…Kapitalizm de, sermayeye dayanan, onu çoğaltmayı (kâr) yegâne gaye bilen, sermayedarların üretim araçlarının sahibi olduğu, alım satımın sırf zenginleşme ve kâr maksadıyla yapıldığı, biriktirme ve çoğaltma dışında hiçbir değerin geçer akçe olmadığı, bu iktisat görüşünün toplumsal değer haline geldiği düzen demektir…“
İşte sözünü ettiklerim bunlardır.
Fırsat verelim mi?
Vermeyelim. İslâmi değerlere sımsıkı sarılalım ve asla bırakmayalım. İnsanlık arasında sınıflandırma katiyyen yapmayalım, bu islâm ahlakına ters düşer. Farklı sınıflar arası ekonomik dengeyi koruyabilmemiz için, Rabbimiz bize zekat gibi farziyeti emretmiştir. Bizim amacımız servetimize servet katmak olmamalıdır.
Bu sistemi ortadan kaldırmak için kurallara tabi olmak şarttır. İnsanlığa ve topluma en faydalısı da işte budur.
„Mal ve servetin dağıtımı ve bölüştürülmesine belli kurallar koymamızın sebebi, aranızdan belli bir zengin sınıfın, bütün varlık ve servetleri ele geçirmesini önlemektir" buyurulur Kûran da.
Kısacası:
„İslam; ahlaki açıdan da bireyleri Allah yolunda infak ve bağışta bulunmaya teşvik etmiş, bu ahlaki ve kültürel çağrıyla kanuni düzenlemeler arasında paralellikler oluşturmuştur. Bu konuda İslam'ın getirdiği fevkalade öğretici ve eğitici ahlakî prensipler insanî duyguları harekete geçirmekte ve Müslüman'ın, din kardeşlerinin ihtiyaçları karşısında kayıtsız kalmasına engel olmaktadır“.